Gecenin Sırrı
Kötü bir rüyaydı gördüğü. Kâbustu resmen... Çok şükür uyanmıştı. Kalkıp banyonun yolunu tuttu.
Saat üçtü; fakat uyku düşünülmeyecek kadar uzaktı. Kaçta gelmişti eve? Hatırlamaya çalışıyordu. On bir gibiydi galiba... Pek bir önemi de yoktu. Hiç gelmeseydi keşke.
Yankı yapan, onu huzursuz eden bir ses çınlıyordu kulaklarında. Kimin sesiydi bu? Korku dolu, çıldırtırcasına, vahşet dolu bir ses...
Garip bir ağırlık vardı üzerinde. Buz gibi suyla yıkadı ellerini, yüzünü. Aynaya bakınca yüzünde büyük bir çizik fark etti. Sağ gözünden dudağına ulaşan bir çizik... Kim yapmış olabilirdi ki? Ellerine bakınca da tırnak izlerine rastladı. Oldukça tuhaftı bu durum. Dün olanları hatırlamak zorundaydı.
Sabah eşinin hazırladığı kahveyle güne güzel başlamıştı. Eşini çok seviyordu. Hayatındaki en önemli kişiydi. Kahveden sonra işe gitmişti.
İşyerinde uzun süredir huzursuzluk yaşanıyordu. Patronlar değişmiş, tüm sistemler değiştirilmişti. Bir hayli zorlanıyordu işini yapmakta. Tabii bu da olumsuz tepkiler çekiyordu üzerine. Azarlandıkça gururu zedeleniyordu. İçinde biriken öfkeyi boşaltmak için yer arasa da çaresiz yutmak zorundaydı eleştirileri.
Dün patron herkesin önünde bağırıp çağırınca istifa etmeyi düşünmüştü. İş arkadaşları zor ikna ettiler onu kalmaya. Yine de huzursuzdu. Başka yerde iş bulup ancak öyle ayrılabilirdi.
Yaşadığı olumsuzlukları evdeki sevdiğine yansıtmak istemiyordu.
İşyerine yakın bir bara gitti, bir kadeh viski ısmarladı kendine. Biraz rahatlayıp öyle eve dönmek istiyordu. Çoktandır içmemişti hem...
Alkol boğazından inerken sinirlerinin rahatladığını hissediyordu adeta. Bir kadeh daha ısmarladı kendine ve ardından birkaç bardak daha... Hatırlayamıyordu. Hatırladığı tek şey birinin ona taksi çağırmış olmasıydı. Binip eve gelmişti.
Ya bu çizikler, bu bedenindeki izler nereden gelmişti? Başı çok ağrıyordu. Ağrı kesici olmalıydı evde. Eşine sormalıydı. Odanın yolunu tuttu.
Eşi neredeydi sahi? Uyandığında da yatak boştu, eşi odada değildi. Annesine gitmiş olamazdı; zira habersiz gitmezdi hiç.
Başının ağrısı dayanılmaz bir hal almıştı. Kulağındaki ses deli fırtına gibi esmeye başladı.
Neler oluyor burada?
Neler mi?
Fragman gibi parça parça canlanmaya başladı gece... Eve sarhoş dönmüştü. Üstü başı içki kokuyordu. Eşi kapıda karşılamıştı onu. Tek kelime etmeden içeri girmesine yardım etmişti.
Keskin bir ağrı saplandı başına. Kesik kesik geliyordu aklına olanlar.
Olamazdı... Bunu yapmış olamazdı. Yerde kan izi vardı. Bu kimin kanıydı?
Puzzle şeklinde gelen hatıralar birden tamamlandı. Hatırlıyordu artık dünü.
Eşinin sessiz kalmasına çok öfkelenmişti. Bağırsa da sessizliğini korumaya kararlıydı. Odadan çıkmak istediğinde uzun saçından tutup odanın içine geri çekmişti. O an yere düşmüştü ve bağırmıştı. Komşular duymamalıydı. Patronuna olan öfke, uğradığı azarlamalar birden kocaman bir canavara dönüşmüştü. Karısının ağzını tüm gücüyle avucunu bastırarak kapatmıştı bu nedenle adam.
Nasıl da korkutmuştu! Eşinin gözlerinde adlandırılamaz bir korku doluydu ve o korku adamın öfkesini tatmin edememişti. Sanki yangına benzin dökmüşçesine coşturmuştu içindeki şeytanı.
Kadın kurtulmaya; elleriyle ağzını kapatan eli çekmeye çalışıyordu. Çırpındıkça adam hırslanıyordu. Kendini hiç o kadar güçlü hissetmemişti. Eşi o arada yüzünü tırmalamış, sinirinden damarları çatlarcasına şişmişti. Tüm kontrolünü bir anda kaybetmişti.
Üzerindeki giysileri şuursuzca parçalamaya başlamıştı. Kadının gözlerindeki yalvarmalara kördü adam. Hatta ayrı bir güç alıyordu sanki bu perişan halinden.
Kadın pes etmiş gibiydi. Kıpırdamıyordu artık. Ellerini de yere indirmişti. Karşı koymanın ona fayda sağlamayacağını anlamıştı. Sessizce akıyordu gözyaşları kapattığı gözlerinden.
Bir an kendine gelir gibi oldu adam. Elini kadının ağzından çekti. Birden gözlerini açtı, derin bir nefes aldı kadın ve bağırmaya çalıştı. Komşulara duyurabilse sesini, koşup yardıma gelirlerdi. Üst komşunun geceleri uyuyamadığını biliyordu. O imdadına yetişebilirdi. Tekrar denedi sesini duyurabilmeyi. Fakat çıkmıyordu sesi.
Adam kadının niyetini anlayınca tekrar sinirlendi. Yüzünün tam ortasına indirdiği yumrukla kadının susmasını sağladı. Bilincini kaybetmek üzereydi kadın. Çıplak bedeniyle soğuk fayansın üzerinde hırpalanmış halde yarı baygındı.
Adam kadından akan kanlara aldırmadan okşamaya başladı, az önce yumruklarla titrettiği bedeni. Karşı koyacak hiç bir gücü kalmamıştı kadının. Çığlık çığlığa bağıran gözleri, yalvarıyordu adama 'Dur' diye. Tenine her dokunuşu bıçak saplar gibiydi. Yumruklardan daha çok incitiyordu üzerinde gezinen içki kokulu nefesler.
-Dur ne olursun yapma!
Feryat eden ruhu kaçıp gitmek istiyordu. Yalvarıyordu; ama sağırlaşmıştı adamın yüreği.
Bedenine sahip olduğu an gözlerinin kapandığını fark etmemişti bile eşinin.
Sonunda rahatlamıştı. Eşine aldırmadan kalktı, odasına geçti. Yatağın üzerine attı kendini.
Sabahın üçünde uyanmıştı. Yaptığına pişman olmuştu. Nasıl bakabilecekti şimdi eşinin melek yüzüne? Utanıyordu. Özür dilemek için karısını bıraktığı odaya gitti. Hala yerde yatıyordu hırpalanmış bedeniyle. Çırılçıplak... Kanlar içinde...
Özür dilemek için çok geç kalmıştı
Günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarızud83eudd20ud83eudd20
Rüzgar 👍
Sevgimle...