Gelenek
O zamanlar Anadolu’nun çeşitli yerlerinde görev yapan babamın yanında yaşamaktaydım. Yine Anadolu kasabalarından birinden ayrılıyorduk. Yeni bir Anadolu ilçesine doğru yol almaya başladığımda, içimde büyük bir burukluk oluşmuştu.
Çocukluk işte, ne zaman tam “işte burası bizim memleket” diye sahiplenmeye başlamış olsam, oranın memleketim olmadığını bu ayrılışlarda anlıyordum. Babası memur olanlar, eminim şu an beni çok iyi anlamaktadırlar.
İşte bu yüzden çocukluğumun en büyük yarası, o yıllarımı yaşadığım zamanlarda, çocukluğumu geçirdiğim evlerin, yolların, sokakların, bahçelerin, hep başkalarına ait olan memleketlerde tükenmiş olmasıdır.
Ne çok isterdim ilk adımlarımı attığım odanın hala bir yerlerde var olduğunu bilmeyi veya kardeşlerimle koşuşturduğumuz bahçenin ve ağaçların hatıralarıyla hasret gidermeyi. Ne yazıktır ki maalesef bu tür hatıralarım, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde yitip gittiler.
Toplamak istesem de bu asla mümkün olmayacak ve bu içimdeki yara ömrümün sonuna kadar kapanmayacak.
Şimdiye kadar benim için acı yanlarını paylaştığım hayatımın, yaşantıma kattığı güzel yanları da olmadı değil, belki bu yaşadığım hüzünlü, küçük bir kısma karşılık, kocaman bir bölüm de güzelliklerle dolu…
Bir defa Anadolu’yu ve insanını, irfanını, yaşamını, yaşama bakış açılarını bol miktarda gözlemleme şansım oldu, üste para harcasam elde edemeyeceğim deneyimlerle dolu bir çantam var sırtımda.
Elbette ki burada tüm bunları toplu şekilde anlatamam belki ama kısmen, bende derin izler bırakanlardan bahsedebilirim, izninizle…
Seksenli yılların ortalarında olsa gerek, yine Anadolu ilçelerinden birisindeyiz. Yaşım on altı civarlarındaydı ve ben de artık hayatın içinde olan bir birey olarak yaşantımı sürdürüyordum.
Bu yeni Anadolu ilçesinde üç katlı bir apartmandan kiraladığımız dairemizde ailemle birlikte, ben de yeni yaşam alanımıza ayak uydurmaya çalışıyordum. Komşuluklar o dönemlerde harika, herkes bir biriyle kardeş, akraba, amca, dayı, teyze modunda şimdiki gibi değil hiçbir şey çok daha lezzetli.
Evimiz ana cadde üzerinde ve altında iki dükkân mevcut yani hareketli bir cadde üzerinde, geleni geçeni gözlemleyerek hayatta en iyi yaptığım işin, henüz çıraklık dönemini yaşıyorum.
Komşularımızdan birisi var en üst katta oturuyorlar, yaşlıca bir ihtiyar, Bahtiyar amca, hala o sevgi ve hoş görü dolu bakışları gözlerimde saklıdır, kıymetli bir insandı. Ev sahibimiz olduğunu da ilerleyen zamanlarda öğrenmiştim.
Sohbetine doyum olmazdı, genç oluşumun da etkisiyle, sanırım benimle muhabbet etmek onun da hoşuna gidiyordu. Sabah erken saatlerdi, apartmanın kapı girişinde karşılaştık, hemen selamlaştık, hal hatır sorduk, nereye gittiğimi sordu, hiç dedim, gel o zaman seninle gezelim biraz ister misin dedi, hayhay dedim.
O azıcık önde ben arkasında yürüyoruz, kiminle karşılaşsak selamlaşıyoruz beni tanıştırıyor, büyüyünce büyük adam olacak filan diyor, utanıyorum tabi.
Bahtiyar amca, deme öyle, nereden biliyorsun büyük adam olacağımı belki de işe yaramaz birisi olurum, dedim.
Gel hele gel, sen iyi bir adam olacaksın, dedi.
Bir çay ocağının önünde durduk, o dönemlerde oralardaki çay ocakları biraz farklı bir formattaydı. Genelde tost yapılıyor ve çay satılıyordu, bu günün fast foodları gibi çalışıyorlardı.
Oturduk köşe başındaki çay ocağının kenarına, oradan iki tost, iki de çay yap dedi işletmeciye, tokum filan dedim ama aldırmadı, genç adamsın yiyecek içeceksin ki, vatana millete faydan dokunsun oğul dedi.
Orada öğrendim ki o dönemlerde dışarıdan gelenlere kimse ev kiraya filan vermek istemezmiş, Bahtiyar amca sayesinde bulmuşuz oturduğumuz evi, tostlarımızı yedikten sonra kalktık ve çarşıyı adımlamaya başladık. Bahtiyar amca neredeyse her dükkâna uğrayıp bir şeyler alıyor veya sipariş veriyor, dikkatimi çekti bu benim ama sesimi çıkarmadım elbette.
En son bir ayakkabı boyacısının önünde durduk, hadi bakalım uzat ayakkabılarını da boyatalım dedi, yok istemez dediysem de, ısrarla boyattırdı!
Çarşının bir arka sokağına geçtik, bir anda durdu, elinde minik bir çakı, baktım bir şeylerle uğraşıyor önce anlamadım tabi, sonra bana uzattı, al şu çakmağın gazını basta boşalsın dedi. Neden dedim Bahtiyar amca, sen boşalt evladım dedi!
Ben şaşkın bir vaziyette, çakmağın gazını boşalttım ama elim ayağım da gaz koktu doğal olarak. Sen bekle burada çok fena gaz kokuyorsun dedi, gülümseyerek. Karşı köşede duran ve her birkaç dakika da bir “çakmaklara gaz” diye seslenen ihtiyarın yanına gitti ve az önce boşalttığımız çakmağa gaz bastırdı!
Tabi ben hala bir anlam veremiyorum bu yapılanlara bön bön bakıyorum Bahtiyar amcanın suratına!
İşi bitince yanıma geldi, bu sabah işlerimizi hallettik, uğranacak her yere uğradık, bir tek simitçimiz kaldı, o da zaten saati gelince evin önünde olur, dedi.
Benim bakışlarımdan anlasa gerek yürürken anlatmaya başladı. Bak evladım, yaşım yetmiş oldu ve ben ömrümü bu ilçede geçirdim, babam da bu ilçenin kasaba halindeyken ömrünü burada tamamladı, dedem daha köylükken buralardaymış.
Bana bir baba nasihatidir, her sabah erkenden uyanırım, her hafta çarşıyı bu şekilde dolanırım, bazen ona, bazen buna uğrar mutlaka bir şeyler harcarım. Genelde ihtiyaçlarımı karşılarım ama ihtiyacım da olmasa, ihtiyacı olan birilerinden alışveriş yaparım. Bu benim bildiğim, geçmiş üç neslimizin bir geleneğidir. Oğullarıma da benim bıraktığım bir nasihattir, yaparlar mı, yapmazlar mı bilmiyorum ama onların da yapması gereken bir görevdir, dedi.
Ben sessizce donup kaldım, hiçbir cevap veremedim, hayatımın en şaşırtıcı anına tanıklık ediyor ve asla unutulamayacak bir ders alıyordum.
Her insanın vermesi ve dağıtması gereken bir hak vardır, sen buna ister iyilik de, ister sadaka de, ne dersen de ama bu bir insanlık vazifesidir, dedi!
İşte bu yüzden çocukluğumdan bu yana sağımda solumda neler olup bitiyor, kimler ne iş yapıyor, kimlere, küçük de olsa bir faydam olur diyerek dolaşıyorum yaşadığım yerlerde…
Yattığın yerde rahat uyu Bahtiyar amca, çocukların bıraktığın vasiyeti yerine getiriyor mu, bilmiyorum ama ben yerine getirebilmek için elimden geleni yapıyorum.
BOHEM
Güzel ve anlamlıydı o zaman ki insanların duyarlılığı hepimize örnek olmalı Ozan bey kutlarım seçkinizi
Ne güzeldir o Anadolu'muzun insan sevgisi ile muhabbetle dolu kasabaları. Sen de babanın görevi sebebi ile anladığım kadar bayağı bir gezmişsin. Ne güzel insanlar ve ne güzel anılar biriktirmişsindir kim bilir? O güzelim kasabaların sevgi dolu insanları ki onları yaşadıkları yerler ve kadirşinas insanlar asla ve asla unutmayacaktır... Esnafından, gencine herkes birbiri ile akraba gibidir adeta... Herkes amca, teyze, dayıdır oralarda ... Mutluluksa paha biçilmezdir mutlaka... Kutlarım yürekten...