Genç Bir Adam
Yirmi dokuz yaşında ellisine basmış genç bir adamdı Behiç...
Yarınlarını hayallere teslim etmiş belirsizliği soluklanıyordu zamanın yelkovanında.
O pusulasını şaşırmış duyguların sahibiydi.
Karanlığın perdesi düşmüştü aydınlık gözlerine ve artık tutulan fenerler de
bir işe yaramıyordu onun için.
Hiçbir zaman istememişti karamsarlığın rolünü oynamayı, çünkü böyle yazmamıştı hayatın
senaryosunu ; fakat belirsizliğe ve hiçlik duygularına giden bu uzun yola daha 16'sın da
çıkmak zorunda kalmıştı...
İlk önce varlığında hep yokluğunu hissettiği babasının, kendisine neden oğlum demediğini,ismi varken neden ''lan'' diye çağrıldığını sorgulama başlamıştı.
Sonrasında çocukluğuna uzanan geçmişini düşünüp ayak bastığı yerlerde babasının
hiç ayak izinin olmadığını fark etmişti.
Annesi gelmişti aklına onu düşünmüştü; ne kadar çileli bir hayat yaşamıştı rahmetli diye
iç geçirip babasına kızmıştı ona yaptıkları için.
Üç kızın içinde tek erkekti Behiç; kız kardeşleri rüzgarın önünde savrulan kuru yapraklar gibi
dağılırken dört bir yana, o çaresizliğine kahredip yine babasına kızmıştı
umursuz yaşadığı için...
Askerliğe uzanan yolda önüne çıkan tüm sınavlara girip geçmiş, babasının çelmesinde başarılıyken
başarızlığı yaşamıştı. Davraz dağının eteklerine açılan nizamiye kapısından girerken içeriye,
geride kalan sivil hayatın acılarına gözyaşlarını silip, kendine ben üvey miyim demişti.
Yüzünü bıçak gibi kesen ayaz gecelere nöbet durduğu zamanlarda hep bu soruyu düşünmüş, cevabını dağlardan beklemişti; bu soruya gebe koca bir on sekiz ay geçirmişti...
Otobüsten inerken ''inşallah yanılıyorumdur ''diye düşünüp, soluğu evlatlık bürosunda almıştı.
Görevli kendisine bu bilgiler gizlidir bakamam dese de Behiç'in kanlı gözyaşlarına dayanamamıştı.
Sayfaları karıştırırken ağlamaklı, babasının ismini görmemeyi ümit ediyordu....
Ancak biraz sonra sayfaları hızlı hızlı çeviren parmakları hareketsiz kalmış, gözleri en son çevirdiği sayfaya takılmıştı. O anda annesine sorduğu bir soru aklına gelmişti.
Bir keresinde annesine nüfus kağıdımda Selim yazıyor niye bana Behiç diyorsunuz diye sormuş, annesi de sen doğmadan önce ölen abinin ismi diyerek cevap vermişti.
Sayfaya son bir kez daha dikkatli bakmış ve olduğu yere yığılmıştı...
Behiç'in kahrolduğu an'a tanıklık eden o kara sayfanın sonunda 27/Ocak/1972 doğumlu 67 günlük bir bebeğin erkek çocuğu olmayan şimdiki ailesine verildiği ve adının Behiç olduğu yazılıydı.
Yirmi dokuz yaşında ellisine basmış bu genç adam 21 yaşında öğrendiği bu gerçekle gurbeti ilk önce
içinde hissedip, son sekiz yılı kağıttan ibaret olan ailesine uzak kalarak yaşamıştı..
Mutlu olurum sanmıştı düşünce gurbete, ancak kalsa da aynıydı.
Yıllar ondan hep almış, vermemişti karamsarlıktan başka birşey, insan gibilerin içinde insan aramıştı, bulamayınca çaresiz o da olmuştu insan gibi...
Behiç bugün 29 yaşında ve temiz sayfalar arıyor kirlenmiş hayat kitabında.
O nasıl ve neden diye başlayan soruların karanlık kuytularında dolaşıyor şimdi fenersiz..