Gerçek Bir Masal
Schubert,uykusuna birkaç dakika önce teslim olmuş bir masalın kapısından içeri girdi.O kapıdan içre bende vardım.Aynı masalın telaşlı sözlerinden yola çıkıp varmıştım bu kapıdan içre..Benden önce bu kapıdan içre ne yazarlar, sanatçılar,çiftçiler,çöpçüler vardı ve aynı zamanda onlarla birlikte bir hayli sıradan gözüken insanları temsilen uzun yıllar önce evinden yola çıkıp bu masalın kapısına varmış Raif Efendi'de...Uzaklardan,karşı kaldırımlardan,ışığı kendine bile yetemeyen bir sokak lambasının hasta ruhundan,bir gün kelebeklerinin gözlerinden görmüştüm onu.
Ellerim ceplerimdeydi, yanımdan geçip giden insanların ayak sesleri kulaklarıma uzun zamandır görmezden gelinen bir sırrın gerçeğini fısıldıyorlardı. Yoldan birbiri ardına geçip giden arabaların gözleri Raif Efendi ile aynı kaderi paylaşıyor olduğumuzun portresini, ıslak taşların görünmeyen kuru yüzlerine resmediyorlardı.
Tam bu sırada yoksulluğun sağ yanağındaki çukurda birikmiş suyun içinde, büyükçe bir balığın ağzında tuttuğu kalemi bana doğru uzattığını gördüm. Eğildim ve aldım. Balık, yıllar önce öldüğü kimse tarafından duyulmamış ve yazdığı şiirler kimse tarafından okunmamış bir şairin sesini taklit ederek, seni şu karşı kaldırıma götürecek tek şey yazmaktır, dedi. İlk bakışta gördüğüm şeyin hayal mi gerçek mi olduğunu anlayamadan, balık suya tekrar dalıp gözden kayboldu gitti, görünürde ne yoksulluk vardı ne de onun sağ yanağındaki çukur... Elimde kalemle öylece kalakalmıştım,varını yoğunu çocuklarına adayan bir babanın beş yıldır giydiği paltonun söküğü yamanmış yerindeydim.
Vakit ki demini aldığında yenilir,içilir ve heyhat ölünür, diye bağırdı karşıdaki sokak lambası ve sonra da söndü..Bir daha hiç yanmayacakmış gibi söndü ve ben bir daha Raif Efendi'yi orada hiç göremeyecekmiş gibi ağlamaya başladım. Ben ağladıkça gökyüzü aydınlanıyor,bulutlar şiştikçe şişiyor,şişen bulutların genişleyen beyazları içimi kaplıyordu. Ben ağladıkça duran arabalar ve arabalardan yükselen korna sesleri çoğalıyordu. Benim anlamadığım bu kadar insan aynı anda nereye koşuyordu? Bir süre sonra sokakta benim dışımda , bir evin damlalığının altında saklanan dilenci bir çocuktan ve tüyleri iliklerine kadar ıslanmış birkaç sokak köpeğinden başka hiçbir şey yoktu.Bende ıslanmıştım. Elimdeki kalem aynı şairin ses tonuyla, yazmaya biraz ara vermelisin,yağan suyundan olsa gerek yazdıkların okunmayacak kadar dağıldı,baksana,dedi beni güz zamanı içilen ikindi çayına davet eder gibi...
Haklısın,dedim.Biraz sonra gelir şu yazdıklarımızı temize çekeriz.