Gerçek Huzur
Takvim kenarında yazılı sayısız hayali vardı onun. Ama hayalleri her geçen gün gerçekleşmeyince, umudu yavaş yavaş kırılıyordu. Sanki kara bir bahta sahipti; hayata karşı içinden geçirdiği hiçbir dileği değil gerçekleşmek, o hayaliyle ilgili en ufak bir gelişme bile olmuyordu.
Eylül ayının ilk yaprağını kopardı takvimden. İçinden gelmeyerek çalışma odasına gitti. Bugün canı hiç çalışmak istemiyordu. Oturdu iç güveysinden hallice sandalyesine, düşünmeye koyuldu. Sahi, onu mutlu eden bir tane hayali gerçek olmuş muydu şimdiye kadar? Durumu oldukça iyiydi, sayılı zenginlerden sayılabilirdi. Fakat zenginlik, para, mülk, hiçbir zaman hayal olmamıştı onun için,ya da şimdiye kadar zenginlik onun hayal edebileceği bir dilek olmamıştı. Onun dilediği sadece huzurdu, fakat huzurun parayla satın alınamayacak bir şey olduğunu da çok iyi biliyordu.
İç geçirdi farkında olmadan. Bu yaşamına değin, paraya dair hiçbir sıkıntı çekmemiş, maddi olarak arzuladığı her şeyi hiçbir sorun çıkmadan temin edebilmişti. Ama yine de içinde öyle bir boşluk vardı ki, içi içini kemiriyor, durmadan ismini koyamadığı bir rahatsızlık onu durmadan dürtüklüyordu. İçindeki ses haklıydı; para, pul değildi onu mutlu edecek olan, sadece huzurdu, o kadar, ufacık da olsa bir parça huzur onu şimdikinden kat kat daha mutlu edecekti.
Doğruldu sandalyesinden, ceketini alarak yavaşça dışarı çıktı. Etrafında kimseler yoktu sokağın. En ufak bir kımıltı bile kendini göstermeye korkuyor gibiydi bu civarda. Canı iyice sıkıldı. Hızlandırdı adımlarını, süratle yakınlardaki bir çocuk parkına gitti farkında olmaksızın. Belki de emrivaki yapmıştı ona ayakları. İstem dışı gelmişti buraya. Ama o halinden memnundu. Oynayan, cıvıl cıvıl, umutla, neşeyle büyüyen çocuklara baktıkça, sanki aradığı bir şeyi bulmuşçasına seviniyor, mutlu oluyordu. Galiba para dışında ilk defa bir şey keşfetmişti; 'huzuru..'
Saatin geçtiğini, havanın karardığını görmedi bile. Bütün çocuklar dağılıncaya dek oturdu bankta. Yalnız bir tane çocuk tek başına oynuyor, kimseyi beklemeksizin kendi başına vakit geçiriyordu. Zaman hayli ilerledi ama bu çocuk bıkmadan usanmadan tek başına oynamaya devam ediyordu.
Huzuru keşfeden genç adam yerinden doğruldu, yavaşça çocuğun yanına gitti. Kaydıraktan kayan çocuk karşısında ona bakan adamı görünce en ufak utanç, sıkıntı belirtmeden öylece baktı karşısındakine. Kısa bir süre sonra gülümsedi ikisi de birbirine. Çok geçmeden;
"Neden bu kadar yorgun görünüyorsun?" diye sordu çocuk.
Adamın yüreğinde bilemediği karıncalanmalar dolanıyordu, inceden bir sıcaklık yayıldı tüm vücuduna.
"Çünkü çok çalışıyorum." diye yanıt verdi genç adam.
"Ama sen çalışmaktan değil, mutsuzluktan yorulmuş gibisin." dedi çocuk, kararlı gözlere sahipti.
Adamın verecek cevabı yoktu. Çocuk haklıydı, sahiden de mutsuzluk onu öylesine yıpratmıştı ki, bu dışarıdan apaçık belli oluyordu.
"Sadece mutluluğu dile." dedi çocuk. "İşte o zaman kendini gerçekten dinlenmiş hissedersin."
Gece oldu, çocuk evine gitti aceleyle, adamsa kendini hoş duygulara kaptırdı; şimdi gerçekten mutlu olmayı düşlüyordu, galiba huzuru bulmuştu artık..
EYLÜL 2012
Huzur ve mutluluk her ne kadar kişiden kişiye göre değişse de çok zaman çok şeylere sahip olan insanlar değilde daha kanaatkar ve sabırlı insanları mutlu görebiliyoruz çevremizde. Güzel bir öykü tebrik sana Filiz...👍