Gitar Telleri
Kadın duyduğu gitar sesine sürükledi adamı.Çalınan parça ile yıllar öncesine gitmişti.
Yıllar öncesinin o unutulmaz yazına.
'Bernanın bir sevgilisi var' dedi Songül. Bunu Soner'e daha bir sıkı sarılarak söylemişti.
'Kimmiş' dedim denize taşları savurmaya devam ederek.'Yenilerden, üç aylığına kiralamışlar Bernaların yanındaki yazlığı, ismi Mert miş'.
Kafamı kaldırıp sarmaş dolaş çifte baktım.Songül çilli yüzünü daha sevimsiz yapan sinsi bir gülümseme ile baktı bana.
Berna, Songül ve ben üç arkadaştık. Her yaz aynı sitede barınan tatilciler. Bir yaz evvel hiç birimizin sevgilisi
yoktu. Sitedeki oğlanları beğenmiyor, sahildeki yabancılara da yüz vermiyorduk. çok sıkıcı geçmişti yaz.Bir sene
sonra ne olursa olsun böyle sıkıcı bir yaz geçirmemeye söz verdik birbirimize. Hem bir sene daha büyümüş olacaktık.
Songül ilk ben bulurum demişti. Buldu da, en güzelimiz olduğundan değil patavatsız denecek kadar çok konuşan ve hepimizden sosyal olduğu için becerebildi bence bunu.
Berna utangaç bir kızdı Songül ne kadar çenebazsa o o kadar suskun.O suskuyla çocuğu nasıl tavladı diye düşünmeden edemedim.
'Akşama sahilde görüşürüz' dedi Songül tamam dedim. Duyduklarından bile emin olmadan kime attığım belirsiz taşları denize fırlatmaya devam ettim.
Neredeyse bir ay geçmiş, ben hala tektim aralarında.Berna, Mert, Songül, Soner ve yalnız kuş ben.Bazen Mert'in yada Soner'in arkadaşları,
sitenin diğer çocukları kalabalık grup olur yalnızlığımı anlamazdım.Bernanın ve Songülün tüm çöpçatan tavırlarına rağmen artık bu yazdan da umudumu kesmiştim.
Kışın okuldur dersanedir bu burukuğu hissetmezdim ama önümüzdeki kış üniversite sınavları için sıkı bir kampa girecektim.Eğlenmek için bu yazdan çok şey ummuştum.
Fakat yaşıtım oğlanları öyle aptal buluyordum ki .Songül sık sık, Berna da arada birayı fazla kaçırdımı anlattırdı sevgilileri ile nasıl öpüştüklerini.
Hatta Songülün bundan çok daha fazlasını yaşadığını düşünüyorum. Bir kere bikinin üstünü çıkarıp beraber yüzdüklerini anlatmıştı..Ne buluyorlarsa bu boş çocuklardan.
Cinselliğe dayalı sohbetlerinden hem ürker, hem onlar adına endişelenir, hem de beni bu konularda en bilgisizleri zannetmesinler diye sohbete dahil olmaya çalışırdım.
O çocuklukla kadınlık arasında ki gizemli geçite adım atan bu iki kız benim arkadaşımdı. Gözlerinden okuyabiliyordum duydukları merakı.
Sabahları deniz, kum akşam okey partileri, kelime oyunları falan derken geçip gidiyordu günler. Rutin bomboşluk duygusuna alışmıştım. Oldum olası aileme karşı sıcak bir kız değildim
ama daha bir uzaklaşmış, sadece yemeklerde bir iki kelime eden asabi bir ergene dönüşmüştüm.Üzerime gelmiyorlardı. Kışın baskıları için hakları olsundu.
Sonra aniden o geldi. Koyun en sakin, en uzak en bakir tarafına çadırını kurdu, kocaman kırmızı bir motoru vardı. Ateş kabartmaları vardı motorun üzerinde. Onda da baş parmağı
ile işaret parmağına açık ağzı ve dişleri yerleştirilmiş, dirseğine kadar kıvrıla kıvrıla uzayan bir yılan döğmesi .Ve gitarı vardı.
Önce meraktan yakınlarında denize girmeye, gece çadırın etrafında dolaşmaya başladık sonra gitar sesinin o çekici tınısından etkilenip beşimizde tanıştık onunla.İsmi Teomanmış.
Gecelerimiz renklenmişti, tabu okey gibi aptal oyunlar yerine gitar sesine kendimizi bırakıp küçükken bize anlatılan masalların büyüsüne kapılırcasına gözlerimizi yumuyor.
Varoluşumuzun gelecek serüvenlerine kendimizi hazırlıyorduk. Ya da ben öyle yapıyordum.O gitar sesi benliğimde bir kapıyı aralamıştı sanki ve Teoman
Yanında kendimi öğreniyordum, yanında kendimi buluyordum. Bakışlarımız karşılaştığında hemen kızarıyor başımı öne eğiyordum,
içimden dua ederek 'kafamı kaldırdığımda ne olur Allahım bana bakmaya devam etsin'. Ama gözlerinde derin bir acıyla gitar tellerine bakar.Bana bakmazdı.
Bir gün tüm cesaretimi toplayarak sordum.
'Gitar çalarken acı çeker gibi bir halin var, neden?'
'Çünkü şarkılar gerçek değildir ama ölümsüzdür, insanlar ölümlüdür.' dediğinde hiç bir şey anlayamamıştım.
Gözlerime bakarak söylemişti bunları, sonra kalkıp saçlarımı karıştımıştı, sonra da sahil boyu sandeletlerini eline alıp yürüyüp gitmişti.
Bir kaç gün onun hakkında ne düşündüğünü bilmeyen iç sıkıntısı ile geçti. Bir tarafım
ondan uzaklaşmaya çalışıyor, bir yanım olması muhtemel yerlere ayağımı sürüklüyordu.Geceleri bomboş tavana bakıyordum. Onu düşündüğüm an vücudumda oluşan ürpertilere anlam veremiyordum. Sitedekilerle o ve gitarı çevresinde toplandığımızda, gözlerimi ondan alamıyordum artık.Çevremdeki herkes yok oluyor ve tüm parçaları benim için çalıyor hayal ediyordum. Berna ve Songül bendeki değişimi anlamışlar, korkmaya başlamışlardı. Onun yanında olduğum zamanlar kimseyi gördüğüm yoktu ki.Teoman da farkındaydı bence kendinden yaşca çok, çok küçük bir kız ona hayranlık duyuyordu. O gece gözlerime bakarak verdi, her gece koşa koşa gittiğimiz, bir kaç şişe şarapla renklendirdiğimiz konserini.Ve ilk defa şarkı söyledi. Sesi öyle kışkırtıcı.Kışkırtıcının tam anlamı neydi ki.?
denedim yetmiyor derlerim bitmiyor
bu sızı bitmiyor
ne doyarım ne kanarım
ben sana dilberim
vur beni o gözler o kaşlar ne işe yarar yor beni
feryatlar figanlar beni oyalar sevgim herşeyim
gönlüme taht kuran dilberim
Unutulmaz bir geceydi. Dağılacağımız zamana yakın yanıma geldi,' yarın dörtte gel. Yüzmek için harika bir yer biliyorum 'dedi.Salak bir ifade ile yüzüne bakakalmıştım.. Tüm gece uyuyamamış gitsem mi, gitmesem mi düşünüp durmuştum. .Songül ve Berna'ya anlatmayı ne çok isterdim ama beni vazgeçireceklerine emindim. Teoman'ın yaşı benden çok büyüktü ve tüm o parçaları çalarken ne kadar masum bir çocuk gibi dursa da, yılan döğmesi ve kaslı vücudu ile kocaman tehlikeli görünüşlü bir adamdı.
Gittim. Daha çadırına çok uzakken, etrafta dalgaların ve bir kaç martının çığlığından başka ses yokken sanki kalbimin gürültüsünü duydu, çıktı çadırından.Kot pantolondan bozma, diz üzerinden kesilmiş salkım saçak bir şort ve kaslı kollarını gösteren dar bir tişört vardı üzerinde,elinde kaskı. Bikinimin üzerine geçirdiğim şort ve askılı bir penye ile benzerdi kıyafetlerimiz ama o sıska bacaklarım, Songül ve Bernanın hep alay konusu ettiği bir türlü büyümeyen göğüslerim ile kendimi güzel hissetmiyordum. Beni çekici bulmasını istiyordum.Çekicinin tam anlamı neydi ki?
'Gel 'dedi sadece.Takip ettim, motoru yandaki çalıların arasında yan yatıyordu. Kaskı kafama takarken gözlerime bakıyordu 'hiç motorsiklete bindin mi?' diye sordu. 'Hayır' dedim. 'Ben de hep yalnız olacağımı anladığım andan itibaren bıraktım dört tekeri' dedi, güldü.
Patika yoldan çıkıncaya kadar yavaş sürdü, korkmadım. Ana yola çıkınca..
Daha sıkı sarıldım beline, rüzgar ve kask önümü görmeme engeldi ama ben zaten yummuştum gözlerimi. Saat ilerlemişti, gittiğimiz yer neresi ise orada güneşi batıracağımıza emindim ama sanki hiç batmayan güneşi olan bir ülkeye gidiyordum. Bu rüzgar sanki içimin tüm
bilinmezliklerini çözecek indiğimde bambaşka bir kız olacaktım. Böyle bir yolculuk ancak güneşi hiç batmayan ülkeye olabilirdi ancak.
Gece odamın kapısını kilitleyip telefonumu kapatıp yattım. Tekrar, tekrar hatırlamak istiyordum herşeyi. İlk defa öpüşmüştüm, bedenimde şimdiye kadar hiç bilmediğim bir dans başlamıştı sanki. Sanki, sanki rüzgarı öpmüştüm, sanki kuşları. Bakışları öyle yumuşak, dokunuşları öyle ürperticiydi ki. Bırakmıştım kendimi kollarına.Ne meraktan, ne ona duyduğum hislerden, aşkdan veya büyümek için değil, sadece istediğim için olsundu, nasıl oluyorsa öyle olsundu. O nasıl olsa ne yapması gerketiğini bilirdi. Ben sadece istiyordum. Onun dokunuşları değiştirirdi belki herşeyi, belki sıkıcı görünen tüm herşey değişirdi gözlerimde, belki tadmadığım meyvaydı onun öpüşleri ve o tadı aldıktan sonra anlayacaktım yaşamın ne kadar lezzetli olduğunu.Sonra birden bire durmuştu, babamda ve diğer babalarda gördüğüm karar verdikleri anda oluşan bir sertlik gelmişti gözlerine, geri çekilip, oturmuştu kumlara. Öylece ayakta kalakalmıştım.Sonra söylediği şeyler sıradan şeylerdi, yaşımın küçüklüğü, çocuk olduğum onun bana göre biri olmadığı, şimdiye kadar hiç yanlış yapmayan hanım bir kız gibi göründüğüm, diğer kızlara benzemediğim hep böyle kalmam. Felan falan.Çok saçmaydı çok.Ben küçük bir kız değildim. Küçük bir kız olsam bile, onunla büyümek istediğimi düşünseydi ya. Oturduğu yerden çekmişti kolumu, yanına oturtturmuştu.Sıkı sıkı sarılmıştı. 'Keşke senin yaşında olsaydım, aslında yaş önemli değil, yüzlerdeki kırışıklar da önemli değil, yüz çocukluğumuzdan getirdiğimiz anılardır gözler yaşanmışlıkların, çekilen acıların hep bizimle olacak olan ekranı. Benim ekranımda yer kalmadı küçük kız' demişti. 'Hayatı kavramaya çalışan küçük bir kıza verebileceğim hiç bir şey yok, pişmanlıklardan başka'.
Daha sonraki günler cehennem azabıydı. Çeşit çeşit kadın gelmeye başladı çadırına, edepsiz bir sırıtış yerleşti dudağına. Yine gitar konserleri veriyor yine toplanıyorduk. Herkes orada olduğu için gidiyordum ama artık hiç bir şey eskisi gibi değildi bana baktığı yoktu arada saçımı karıştırır 'naber' diyerek göz kırpardı sonra yanındaki kadını öperdi. Nefret ediyordum ondan.
Devam edecek