Giysi

Ellerimi masanın üzerine çaprazlamış öylece duruyordum. Kamburum çıkmış başım öne eğilmişti. Artık konuşulacak hiç bir şey kalmamıştı ve gitmek istiyordu.
Oysa içinden, o masum yanından bana doğru seslendiğini, gitme dememi beklediğini biliyordum. Kafamı kaldırdım, göz göze geldik. Çantasını eline aldı ve kalkmaya hazırlandı.





Bembeyaz elleri çantasını kavradı. Gözleri maviyle yeşil arası tanımlanamaz bir tonda, beyaz teni içerisinde tıpkı bir meşale gibi parlıyordu. Uzun, sivri burnunun çirkinliğini gözlerinin muhteşemliği ve iki yanağından yanlarına süzülen ve uçları hafif sarı saçları örtbas etme görevini üstlenmişti. İçinde vermekte olduğu savaş davranışlarına yansıyor ve bu savaşı "ben" diye adlandırdığı tarafın kazanmasını istiyordu. Fakat o içindeki benliği buna müsade etmiyordu. Yüzü düşmüş, bakışları ışıltısını kaybetmiş ve beklenti içerisinde gözlerime yönelmişti. Davranışları hafif ve bilinçsizdi. Eliyle sandalyesini geriye doğru itiyor fakat sandalye yere mıhlanmışçasına zorlanıyordu. İçindeki savaşın basit belirtileriydi bunlar. Çantası bir türlü kalkmıyor ve adımları nereye atılacağını bilmiyordu.




Elinden tuttum. Ellerim onun elleri yanında esmerceymişçesine duruyordu. Rüyalarında bile delicesine sigara tüketen ben, ellerimde bunun somut sonuçlarını gördüm. Derim gittikçe pürüzleniyor, yaşamını kaybediyordu.

-Gidemezsin, dedim. Gidemezsin.
- Hayır, konuşacak hiç bir şeyimiz yok artık. Gitmek istiyorum.




Yalancıydı. Kalıp orada saatlerce benimle boş boş oturmak istediğinden emindim. Fakat gururu buna engel oluyordu. Tıpkı bir Firavun gibi saygı görmek istiyor, secde edilerek yüceltilmeyi bekliyordu. Elini çektim ve ona oturması için işaret ettim. Diğer masadaki şapşallar bir oyun seyrediyormuş gibi bize bakıyorlardı. Etrafına bakındı ve sakince sandalyesine tekrar oturdu...




Gidemezsin, dedim. Kendinle yüzleşmen gerekiyor ve işte karşındayım. Bundan daha fazla kaçamazsın. Ben, dedim, senin gizlediğin , bastırdığın yanınım. Benimle yüzleşmen gerek, kendinle yüzleşmen gerek. Böylece gidemezsin. Bundan nereye kadar kaçacaksın.




Alaycı bir şekilde güldü. Pencereden dışarıya doğru bir bakış fırlattı. Bazı insanların, gerçeklerle karşılaştıklarında ve bu onları acıttığında bu durumu gizlemek için nasıl alaycı tavırlar sergilediklerini biliyordum. Bu dışarıya fırlatılan bakış gözlerini benden gizlemek içindi.

- Saçmalıyorsun. Benim gizlediğim, bastırdığım bir tanım yok. Biz denedik ve olmadı.

Git, dedim. Durma artık burada. Hemen şimdi, tek bir kelime dahi etmeden kalk ve git.

Şaşırmış bir halde öylece yüzüme baktı. Tam ağzını açıp bir şeyler söylemeye çalışıyordu ki ona elimle susmasını işaret ettim.




Ne zaman yaktığımı dahi bilmediğim bir sigara dudağıma doğru uzandı. Başım sağ tarafımdaki cama doğru yattı. Bakışlarım sokaktaki çocukları yakaladı. Biri diğerini kovalıyor ve ikisi de deli gibi koşuyordu. Gülüyorlardı !! Kaldırımın kenarında bir diğer çocuk, temiz kıyafetlerini kirlettiği için akşam annesinden azar işitmemek uğruna kovalamacaya katılmıyor, suratını asmış diğer çocukları seyrediyordu.




Sigaranın külü pantolonuma düştü, gelişigüzel bir küfür sallayarak pantolonu sildim. Başımı tekrar kaldırdığımda karşımdaki sandalye boştu. Bir çocuğun hüznünü seyrederken ben, belki o da içten içe hüzünlü bir şekilde kalkıp gitmişti...




Geriye doğru yaslandım. Derin bir nefes çektim ve gözlerimi kapadım. Yüreğim acımıyordu. Bu artık aşk değildi, farklı bir şeydi ve ben bunun ne olduğunu bilmiyordum.Yine de her zerrem onu zikrediyordu. Bizimde öyle bir çocuğumuz olabilirdi, hüznü biraz daha noksan olurdu belki. Gözleri onun gözlerine benzerdi. Sonra kendime bir fırça attım. Onun söylediği söz kulaklarıma döküldü; biz denedik ve olmadı. Biz denedik ve olmadı. Hayır, ben denedim olmadı. O denedi olmadı. Ama biz kesinlikle denemedik.




Hesabı ödedim ve onunla belki de son buluşmamıza ev sahipliği yapan o orta sınıf kafeyi terk ettim. Caddeden geçerken içeride oturduğumuz masaya baktım. O ilk saatler hâlâ oradaydı. Onunla oturuyorduk ve o gülerek , heyecanla anlatıyordu. Bizi orada bırakıp yoluma devam ettim. Yol boyunca o hüzünlü çocuk aklımdaydı. Annesi, temiz kıyafetlerle geldiği, üzerini kirletmeyip kendisine zahmet çıkartmadığı için küçük oğluna takdirlerini sunuyor olmalıydı.
Çocuk mutsuzdu oysa...

11 Ağustos 2014 4-5 dakika 12 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 10 yıl önce

    Hüzünlü bir aşk hikayesi. Anılar zaman zaman akla gelir durur sevdiğini hatırladıkça. Güzeldi kutlarım Mustafa...😅