Gözlerim Açık Gidecek
Gece boyunca yaptığı yolculuktan muavinin Tokat'ta inecekler hazırlansın sesiyle uyandı. Muavin; elindeki listeye bakarak tek tek yolcuları uyandırırken bir taraftan da eşyalarınızı almayı unutmayın diye ikaz ediyordu. Otobüs terminalde durunca, gözlerini ovuşturarak yerinden kalkıp el çantasını koyduğu yerden alarak aşağıya indiğinde her yer karanlıktı. Bu şehre ilk defa geliyorum nereye gideceğim, nerede sabah edeceğim düşüncesiyle etrafına bakınırken onunla inenlerden bir tanesi yanındakine;
' Gideceğimiz yere şu anda otobüs olmaz biraz şu karşıda ki kahvehanede oturalım vakit geçirelim' dediğini duyunca peşlerine takılıp gitti. İçeriye girip daha yerlerine oturmadan garson onları görünce çaylar üç oldu diye sesledi. Çayından bir yudum almıştım ki bir anda her yanı ezan sesi kapladı. Ezan sesinin verdiği huzurla kendisinde bir rahatlama oldu. Bu rahatlama onun göz kapakların kapanmasını kolaylaştırdığı anda garson; 'Uyuyanlar uyansın burası otel değil' deyip uykuya yenik düşenlere tek tek çay veriyordu. Garsonun bu ikazından sonra uykusu dağılsın diye bir çay daha istedi. Çayını yudumlarken bir yandan da çantasındaki sarı zarfı çıkarıp üzerindeki adresi tekrar tekrar okudu. Acaba yakınlarda bir yerde mi? Bulabilir miyim diye düşünürken garson başında bitiverdi. Zarfın üzerindeki adresi göstererek burayı biliyor musun deyince;
-Buradan üç yüz metre ileride sağda beş katlı bir bina.
İyice rahatlamıştı. Saat sekiz olur olmaz kahvehaneden çıkıp tarif edilen yöne doğru az ilerleyince aradığı yeri bulduğunda tereddüt etmeden içeriye girip müracaatta oturan görevliye zarfı uzattı.
Görevli; zarfın üzerindeki yazıya göz ucuyla bakıp, eliyle de yukarıyı göstererek'İkinci katta personel müdürü var ona götür' dedi.
Merdivenlerden hızlıca ikinci kata çıktı. Tam müdürün kapısını çalmaya hazırlanırken içeriden çay tepsisi elinde biri çıktı.
-Bir dakika kardeşim pat diye içeriye dalınır mı? Ne istiyorsun? Önce niye geldiğini ne istediğini bana söyle ben içeriye haber vereyim gelsin derse o zaman girersin.
'Şey ben buraya atandım. Atama evraklarımı verip göreve başlamak istiyorum.' Deyince kapıdaki görevli içeriye haber verdi. Kapı aralığından buyursun gelsin sözünü duyunca heyecanı bir kat daha arttı. İçeriye girince ne diyecekti, nasıl davranacaktı bilemiyordu. Bu onun yaşadığı şehirden ilk çıkışı, yaşı henüz on sekiz, mahcup bir yüzle titreyerek içeriye girdi. Müdür bey onun mahcup halini görünce bir anda göreve ilk başladığı gün aklına geldiğinden ona bir ağabey, bir baba şefkatiyle yaklaşarak elindeki zarfı aldıktan sonra karşısındaki koltuğa oturmasını söyledi. Atama emrinde nereli oluğu hangi okuldan mezun olduğunu yazmasına rağmen onu rahatlatmak amacıyla;
-Adın ne?
'Nuri' efendim.
-Nerelisin?
'Bolu-Düzce efendim'
Nuri müdür beyin babacan tavırlarıyla biraz rahatlamıştı.
-Kalacağın yer var mı?
'Yok efendim. Ev tutana kadar otelde kalacağım.'
-Otel olmaz bizim misafirhanemiz var bir müddet orada kalabilirsin. İşin hayırlı olsun. Şimdi seni çalışacağın birime göndereceğim.
Müdür bey sözünü daha bitirmeden içeriye kapıdaki görevli kişi girdi.
'Buyurun efendim.'
-Nuri bizim yeni mesai arkadaşımız. İdari büroyu göster orada başlayacak.
'Tamam efendim.'
Nuri ve görevli beraber dışarı çıktılar.
Görevli;
'Benim adım Sami. Memleketim Düzce. Dört yıldır burada hizmetli olarak görev yapıyorum. Senin adın ne?'Nerelisin?
-Nuri. Bende Düzce'liyim. O! ne kadar büyük tesadüf çok sevindim. Hemşeriymişiz.
Sami Nuri'yi çalışacağı birime götürüp oda arkadaşlarıyla tanıştırdıktan sonra oradan ayrıldı.
Nuri, ilk gün tanıştığı Sami ile her geçen gün samimiyeti arttırdı. Yemeğe beraber gidiyorlar, akşam iş çıkışı çarşıda beraber geziyorlardı. Aslında iş arkadaşlarının hepsi iyi insanlardı. Yeni memur olduğundan mıdır yoksa oradakilerin en küçüğü olduğundan mıdır herkes onu seviyor bir vesileyle ona yardım etmeye çalışıyordu. Nuri hayatından memnundu. İşe başlayalı neredeyse bir ay olmuştu. Kendisine bir ev bulması yeni bir düzen kurması gerekiyordu. Misafirhanelerde uzun süre kalınamadığını öğrenmişti. Bir gün sohbet arasında Sami'ye ;
'Bana uygun bir ev bulalım.' Dedi.
Sami;
Biliyorsun ben bekârım. Yalınız kalıyorum. Arzu edersen beraber kalabiliriz. Zaten odanın birisi boş duruyor. Düşün. Uygun bulursan ben evimi paylaşmaya hazırım. Hem akşamları canım sıkılmaz bende yalnızlıktan kurtulurum. Nuri, Sami'nin teklifini hiç düşünmeden kabul etti. En kısa zamanda kendine yatak, yorgan ve birkaç ev eşyası alarak eve yerleşti. Her iki hemşeri iyi anlaşıyordu. Sami Nuri'den yedi-sekiz yaş kadar büyük olduğundan ona hem ağabeylik, hem de arkadaşlık yapıyor. Nuri de bu yaş farkından ona ağabey diye hitap ediyordu. Aylar sonra bir akşam çay sohbetinde.
Nuri;
'Sami ağabey, bu güne kadar neden evlenmedin. Neden İlkokuldan sonra okumadın.'
Sami;
'Daha önce sohbetlerimizde Çerkez olduğumu sana söylemiştim. Bizler adetlerimize çok bağlıyızdır. Köyde sevdiğim bir kız vardı. Ama kızın ağabeysi evlenemediğinden kız benim teklifime bir türlü evet diyemiyordu. Bu gün yarın derken aradan tam yedi yıl geçti. Bir gün kız bana haber yolladı. 'Ağabeyimin evleneceği yok galiba kısmeti kapalı benim yüzümden bekar kalmasın. Kendine uygun bir eş bulursa evlensin.' Diye haber göndermiş. Ama arkasından da eklemiş 'ben onu hep bekleyeceğim.'Demiş.
Okul durumuna gelince köyde okul yoktu. Köyümüzün çocukları komşu köydeki okula gelip gidiyorduk. Ancak beş'i bitirebildim.
Nuri;
-İstersen seni gece ortaokuluna yazdıralım ben sana her konuda yardımcı olurum.
'Çok sağ ol. Teşekkür ederim. Ben de düşünüyordum ancak cesaret edemiyorum. Ama senin gibi arkamda bir dost, arkadaş olunca okumamam için bir sebep yok artık.
Aralarında bu tür sohbetler hep devam etti. Sami bu azimle önce ortaokulu bitirdi. Ortaokuldan sonra daktilo kursuna gidip belgesini alıktan sonra iş yerinde odacılıktan memuriyete geçiş yaptı. Artık rahatlamıştı. Hem de kendine özgüveni artmıştı. Ortaokuldan sonra gece lisesine devam etti. Okul işini başarıyla götürüyordu ancak evlilik işinde aynı başarıyı gösteremiyordu. Aklı halen köydeki sevgilisindeydi. Yaşı da otuzu geçiyordu.
Nuri;
'Git konuş geliyorsa gelsin, gelmiyorsa sen başının çaresine bak. Bu gidişle evde kalacaksın.'
Bu konuşmanın ardından hafta sonu köye gidip kız'a evlenme teklifini yenilemiş. Ancak kız yine;
'Ağabeyim evlenmeden mümkün değil.'demiş.
Sami'ye Nuri ve diğer arkadaşları hangi kızı gösterse bir bahane buluyordu. Günler böyle geçerken Nuri'nin tayini Ankara'ya çıkınca Sami'nin işleri zorlaştı. Çünkü Nuri onun için ev ve iş arkadaşlığından öte bir kardeş, bir sırdaş, hülasa can dostuydu.
Aradan iki yıl geçmişti ki Sami Tokat'ta görücü usuliyle evlendi. Bu evlilikten dört çocukları olmasına rağmen hiç mutlu olamamıştı.
Nuri; yıllar sonra Sami'nin kanser hastası olduğunu duyar duymaz Tokat'a ziyaretine gider. Sami'yi hasta yatağında bulur. Sami aldığı Kemoterapiden iyice bitkin gözüküyordu. Oturup eski günleri yad ettiler. Sami bu ziyaretten çok memnun olmuştu. Karısının alışveriş yapmak üzere evden ayrılışını fırsat bilerek;
'Nuriciğim eşimle hiç mutlu olamadım onu da mutlu edemedim. Şimdi köye ev yaptırıyorum iyileşir iyileşmez köye gidip yerleşeceğim ve sevdiğim kız halen beni bekliyor gidip onunla evleneceğim. Şayet onunla evlenmeden ölürsem gözlerim açık giderim.'dedi.
-Sami ağabey hele bir iyileş hepsi yoluna girer. Sen biraz dinlen sonra konuşmaya devam ederiz.
Nuri orada iki gün daha kaldıktan sonra helalleşip ayrıldı. Aradan bir hafta geçmişti ki Sami'nin ölüm haberi geldi. Ancak cenazeye yetişemedi. Onun geldiğinde cenaze defin edilmiş evinde çocukları tarafından Yasin-i Şerif okunuyordu. Duaya katıldı eşine ve çocuklarına başsağlığı dileyip doğru can dostu Sami'nin mezarına gidip önce ona dua okudu sonra ellerini açarak 'Allah'ım bu kulunu af et, merhametinle, rahmetinle muamele eyle, kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe eyle' deyip elini yüzüne sürdü. Gözlerinden akan yaşları sildikten sonra son söz olarak;
Bu dünyada mutlu olmaya ömrün yemedi 'Gözlerin açık gittin' İnşallah ahret âleminde sevdiğinle beraber olursun.