Güneş
Hayatını adadığı adam hırsız gibi sessiz adımlarla bir gece yarısı kapıyı aralayarak çıkıp gitmişti.Hem de çaldığı kalbi unutarak. Ona olan sevdası küçük bir rüzgarın gücüyle yıkılıp gitmeyi hak etmiyordu.Kurşuni günler, güneşsiz, ağlayan bir gökyüzü, karanlık yalnız geceler, hazin hazin şarkı söyleyen rüzgar, karanlık şeyler düşündürüyordu ona..Ruhunu kaplayan karanlık düşüncelerle savaşacak gücü kalmamıştı artık.
Günlerdir karanlık ve mutsuz hayatının tam orta yerine doğacak olan güneşi bekliyordu. Bulutlar gökyüzünden gitmek bilmiyor tüm heybetiyle güneşi görmesini engelliyordu. Yinede bekliyordu. Biliyordu ki dokunduğu her şeye can veren , karanlığını aydınlatacak olan güneş, orada bulutların ardında bekliyordu.
Sabırsızlandı, bir an önce güneşe ulaşmalıydı. Ama ufuktaki tepeler engeldi.Birdenbire koşmaya başladı, her adımında arzuyla güneşi hayal ediyordu. Koştukça vücudu ter içinde kalıyor alnından süzülen ter damlacıkları gözlerini yakıyordu. Susuzluktan dudaklarında derin çatlaklar oluşmuştu.Bir an yorgunluktan pes edecekti ki zirveye yaklaştığını görünce yeniden canlandı, gevşemiş vücudu gerildi.Tüm yorgunluğunu unutup, gizli bir gücün yardımıyla zirveye ulaştı.
Büyük bir azim ve arzuyla güneşe ulaşmaya çalıştığı yolculuğun sonu hüsran oldu...
Zirveye vardığında gördü ki her şey yine aynıydı, güneş yine yoktu ortalıkta. Bulutlar gri görünümleriyle üstüne üstüne geliyordu sanki.Kendinden başka hiç kimse güneşin olmayışının farkında bile değildi. Onu günlerdir ayakta tutan ?belki?nin arkasındaki anlam yok olmuştu.Gerçekler tokat gibi indi yüzüne, bir kaç saniye içinde güneşi göremeyeceği gerçeğiyle yüzleşti.Son gücüyle gökyüzüne tekrar baktı, çaresizlik anlamsızlık gözlerini kararttı.Artık onun için yeniden doğrulup yukarıya bakmasını gerektirecek bir sebep kalmamıştı...
Bir gün boyunca yerinden kıpırdamadan yattı. Anlamsız bakışlarla uzaklara daldı daldı gitti.Uyudu. Uyandı. Tekrar uyudu...Ertesi gün, kıpırdamadan yatan kadın büzülmüş vücudunu oynattı, doğrulmaya çalışırken ohhh!!! Sesiyle derin sessizlik bozuldu. Gözlerinde pırıltıyla ayaklandı. Evin içinde bir oyana bir bu yana koşturdu. Onu ayağa kaldıran güç, az önce gördüğü bir rüyaydı. Halâ etkisi altında olduğundan etrafını görüyor algılayamıyordu. Rüyasında kendisini masmavi gökyüzünü büyük bir huzur içinde seyrederken görmüştü..Tenine çarpan güneş ışınları bedenini rahatlatmış , yüzüne vuran sıcaklık sanki onu şarz etmiş, gözlerine canlılık, yüzüne kan gelmişti. Yaşamak istediği dünya rüyadaydı. Yeniden oturdu pencerenin önüne gözlerini kapadı. Çaresizliğini, olanları hak etmediğini, nerede yanlış yaptığını sorguladı. Dışarıda hayat devam ediyordu.Ve kimse günlerdir güneşin doğmayışının farkında bile değildi.
Bulutlar güneşi engellediklerinin farkında mı yada bulutların güneşin görünmesini engellemesi güneşin umurunda mı?
İlerleyeceği yol dikenlerle doluydu ve hep aralarından geçmeye mecburdu.O dikenler bir zamanlar hayat dolu olan yüreğini zamanla paramparça edecekti beklide. Kim bilir bir gün
hiç ummadığı bir zamanda yeniden tutuverecekti güneşi.
Kapı ziliyle irkildi,günlerdir kimse uğramamıştı.Yorgun bedenini sürükleyerek gitti kapıya, postacı bir zarf uzattı. Kadın elindeki zarfa uzun uzun baktı... Zarfın içinden çıkan bembeyaz kağıdın üstüne yazılmış simsiyah yazıları bir solukta oracıkta okudu.en sondaki daha da koyu renkle ve büyük yazılmış ELVEDA yazısı bedenini bin yerinden hançerledi sanki.Tekrar gökyüzüne baktı ,güneşi neden göremediği belliydi artık. Buruk bir gülümseme taktı dudaklarına....Aynı gün hem doğum günü,hemde....
Beğenerek ve etkilenerek okuduğum ender öykülerden birisi Yazar ustaca kullanmış kalemini. Kalem kağıtta adeta yağ gibi akmış, hiç bir satırına pürüz bulaştırmamış. Ben çok beğendim. İçtenlikle kutlarım.👍👍👍👍👍 Vaktim oldukça yazılarınızı okuyacağım sevgili Esra Sevgilerimle...