Güneş Doğdu Çakal Avradını Boğdu
Çok erken uyanırdım bebeklikle çocukluk yıllarım arasında. Nasıl erken uyanmayayım ki? Şimdiki gibi televizyonlar, tabletler, bilgisayarlar yoktu. Pilli de olsa kocaman büyüklükte radyolar süslerdi masaları. Üzerine örtülen özenle işlenmiş danteller de cabası... Haber zamanı kimseden ses çıkmaz, can kulağıyla 'Ajans' dinlenirdi. Bir de şeritli teypler vardı ve en büyük eğlencemiz, sesimizi çekip dinlemekti.
Gündüz bahçelerde, boş arsalarda sürekli koşar; olabildiğince yorularak oynardık mahallenin büyüklü küçüklü diğer çocuklarıyla birlikte. Akşam eve girdiğimde yemeği uykulu gözlerle yer, bir an önce yatağıma gitmek isterdim. Bazı lokmaları annem ya da babam, bazılarını da ben zorla ağzıma kor; işkence gibi gördüğüm yemeğin bir an önce bitmesini beklerdim.
Uyandığımda ilk işim pencereye gitmek, perdeyi açmak olurdu. Her tarafın karanlık olduğunu görür, pencere önünde güneş nöbeti tutardım.
Evimiz doğuya baktığından, sürekli ufuktaydı gözlerim. Önce koyu bir kızıllık yırtardı geceyi. Gittikçe açılan kızıllık, yerini aheste aheste yükselen güneşin sarısına bırakınca kapıya koşar, çok zaman naylon ayakkabımın tekini dışarda giyerdim.
Trafik kazası derdimiz yoktu. Zaten ilçemizde araç sayısı kıttı. Az sayıda cip, o yıllarda taksi dediğimiz devasa büyüklükte otomobiller, birkaç tane de kamyon görürdük ara sıra. Bunların da bizim sokaktan geçmesi mümkün değildi. Çünkü yolun sonu kayalıktı ve kayalar üzerinde de kiliseden bozma heybetli bir okul yükselirdi.
Henüz okula gitmiyordum. Dört yaş civarındaydım. Bu nedenle zaman darlığı kavramım hiç yoktu. Ailem ancak kahvaltı, öğle yemeği zamanları çağırırdı beni. Diğer çocuklar okula gittikleri için, onların güneşin doğuşundan sonraki zamanları oldukça kısıtlıydı.
O gün yine güneşin kızıllığıyla birlikte sokağa atmıştım kendimi. Yavaş yavaş benden büyük çocuklar da gelmeye başlamışlardı her sabah olduğu gibi. Bugün bir tuhaftı çocuklar diğer günlere göre. El ele tutuşarak geliyorlar, her zamankinden değişik olarak şarkı söyler gibi; hatta marş söyler gibi bazı sözler ediyorlardı. Bilmediğim için aralarına katılmayıp, portakal ağacımızın altında beklemeye koyuldum.
İyice kulak kabarttığımda, onların kahkahalarına karşın benim ayaklarımın titrediğini hissettim. Korkmuştum söylenen sözlerden.
'Güneş doğdu
Çakal avradını boğdu!'
Öyle bir tempoyla söylüyorlardı ki hem de...
-Güneş doooooğğğduuu! Çakal avradını boooooooğğğğduuuu!
Bilemediğim iki kelime vardı. Biri 'Çakal', diğeri de 'Avrat'... İşin içinde bir de 'Boğmak' vardı. O anki aklıma göre, belli ki çakal kötü biriydi ve yanında çalışan birini boğmuştu. İyi de, çocuklar neden gülüyorlardı? Portakal ağacımıza daha bir sıkı sarılmıştım hiç farkına varmadan. Ayaklarımın yanında çenelerimin de titrediğini fark etmiştim.
Çocukluk ya... Anlamışlardı benim korktuğumu. Tüm çocuklar ağacın, dolayısıyla benim etrafıma toplanmış, hep bir ağızdan tempoyla bağırıyorlardı.
-Güneş doooooğğğduuu! Çakal avradını boooooooğğğğduuuu!
Kıpırdayamıyordum; üstelik ağlamaya da başlamıştım. Ben ağladıkça onlar çemberi daraltıyor, hep birden daha da yükselen seslerle ve daha artan kahkahalarla bağırıyorlardı.
Babamın sesini duyunca rahatladım ve kendime müthiş bir güven geldi. Babam çocuklara kızdı, elimden tutup beni eve aldı. Hemen su içirdiler bana. Babam hayretle, gülümseyerek bakıyordu yüzüme.
-Oğlum bu korkun ne? Çocuklar kötü bir şey söylemiyordu ki!
-Çakal kötü bir adam değil mi baba? Yanında çalışan avradını boğup öldürmüş.
Dudaklarım sünmeye başlamıştı yeniden. Ben ağlamaklı oldukça babam zıddına gülüyordu.
-Oğlum, çakal dedikleri dağlarda yaşayan bir hayvan... Köpeğe benzer. Hiç korkulur mu çakaldan? Avrat dedikleri de kaba bir söz.
-Ne demek avrat?
-Bir insanın karısına söylenen kabaca bir laf o da. Mesela annen benim avradım onların dediği biçimde.
-E tamam baba. Anladım da; o çakal niye karısını boğmuş?
-O söz bir tekerleme oğlum. Çocuklar güneşin doğmasına, günün aydınlanmasına sevinmişler ve öyle bağırmışlar. Her yerde söylenir bu söz.
Birden babamın karşısından koşarak ayrıldım ve doğruca sokağa... Aynı tempoyla bağırıyordum. Ben bağırınca çocuklar da yeniden bağırmaya başladılar.
-Güneş doooooğğğduuu! Çakal avradını boooooooğğğğduuuu!
İlginç bir tekerlemeymiş gerçekten Turgay bey
Gülümseten kaleminize tebriklerimle👑