Gurbet ve İnsan
Yıl 1969 Isparta'nın Belceğiz köyü yine o yılın en soğuk gecelerinden birine merhaba diyordu... saatler 01:30 u gösterirken dışarda hafiften yağar kar gittikçe yoğunlaşıyor, göz gözü görmez hale gelmişti. Fırtınanın sesini bir kadın çığlığı yırtar gibi ikiye bölüyordu. Her çığlık sapandan atılan bir taş misali camlara vurup geri evin içine doluyordu. Ne kadar devam etti çığlıklar gece ne zaman duruldu kimseler farkedemedi.
Gün ağarmaya dönmüş annenin hıçkırıkları avazları bitmişti. Kuşlar bile ötmez olmuştu. Baykuşlar çakallar börtü böcek sanki hicret etmeyi bekliyordu.
"Oğlum! Oğlum!" diyen annenin sesini duyunca içerdekiler rahat bir nefes aldı.
Vahit elini kaldırıp "Şükürler olsun yarabbim ikisini de bana bağışladığın için diyerek dua etti "
Sevinçle eşinin yanına girdi küçük Abdullah kara gözleriyle adete babasına gülümsüyordu yada ona öyle gelmişti.
Derin bir uykudan uyanmışcasına kavanozundan kendi deryasına çıkıp kuşlar gibi kanat çırpmaya hazır titrek elleriyle etrafına bakınıyordu.Zaman su gibi akıyordu şimdi.
Oysa annesi ve babası Abdullah'a kilitlenmiş onunla nefes alıyorlar onun tüm hallerine hicret ediyorlardı.
Çalan kapı ile irkildiler.Akrabaları haber almış sevinçlerini paylaşmak için birer ikişer geleceklerdi tabiki. Bu düşünceyle kapıya uzanan Vahit....postacıyı görünce durakladı. Zemheri ayazından parmakları buz kesmiş postacı elindeki zarfı uzatarak şurayı imzala diyordu.
Heyecanla ellerini avuşturarak verilen zarfı açmaya çalışıyordu. İş ve İşçi Bulma Kurumuna Fransa'ya çalışmaya gitmek için yaptığı müracaat kabul edilmişti.
Bir günde iki güzel haber almıştı. Yollarını gözlediği melek yüzlü Abdullah'ı oğlu dünyaya gelmiş. Sonunda işi olmuştu. Ama işin kötüsü oğluna eşine doyamadan çalışmaya gitmek zorunda olmasıydı.
verilen süre dolmak üzereydi . Deli bir tay gibi akmıştı zaman valizini hazırlaması gerekiyordu. Oğlunu kokluyor kokluyor yine kokluyordu. Yıllardır yolunu gözlediği oğlu dünyaya gelmişti gelmesine ama o doyamadan gurbet ele gitmek zorundaydı.
Zehra herşey oğlum ve senin için Allaha emanet olun ikinizde diyerek gara gitmek üzere evden ayrıldı.
Kara tren....
Fransa'ya geldiğinde ondan önce gelenler onları karşıladı. İşleri hazırdı. Türkler hep beraber kalıyorlardı. Gece gündüz çalışıyor kimsenin istemedeği işleri bie daha fazla ücret almak için onlarıda yapıyordu. Çok çalışıp oğluna eşine daha iyi bir yaşam hazırlaması gerekiyordu...
Yıllar yılları kovaladı.Artık hep beraberlerdi. Gurbet bitmişti. Lyonda küçükde olsa bahçeli kendilerine ait bir evde yaşıyorlardı. Hiç yüksünmedi çalıştı. Oğlunu okuttu. Oğlunun okumasından hep gururla bahsetti.
Eşi oğlunu her yönden çok güzel yetiştirmişti. İslamiyeti tam anlamıyla yaşıyor namazını kılıyor kuranını aksatmadan okuyordu.Güzel ahlakı ile etrafındakilere örnek teşkil ediyordu.
Küçük Abdulah artık mezun olmuş bir işe girmişti. Çalıştığı iş yerinde Daniel adında bir Fransız genci vardı. Bu genç Abdullah'ın her haraketini takip ediyor onun nurlu yüzüne kuran okurken sure okurken sesindeki ahenge hayran kalıyordu.
Bir gün dayanamayarak İslamiyeti sordu...
Abdullah hiç üşenmedi ona bildiği kadari ile her şeyi anlattı. Hatta bu akşam bize buyur gel diyerek evlerine çağırdı.Annesi güleç bir yüzle karşıladı. Köy yemeklerinin en güzellerini yaptı.
Ailecek kılınan namazdan sonra hep beraber sofraya oturdular . Daniel bu ahenki seyrederken gözlerinden hayranlık okunuyordu.
Daniel sofraya baktıktan sonra 'neden domuz eti yok ' diye sordu. Abdullah yemekten sonra sana nedenini anlatırım arkadaşım dedi.
Huşu içinde geçen akşam yemeğinden sonra iki arkadaş bir kenara çekildiler. Daniel biz müslümanlar domuz eti yemeyiz diyerek söze girdi Abdullah.
Daniel bir kahkaha attı. Abdullah şaşırarak neden güldüğünü sordu. Domuz etinden lezzetli ne var neden yemezsiniz hayret diyerek gülmeye devam etti.
Abdullah sakin bir tavırla onun gülmesinin bitmesini bekledi. " Nedeni şu sen dışkını yer misin ?" şaşırma sırası bu sefer ona geçmişti. Bu nasıl bir soru dur daha soracağım " Daniel sen kardeşinle cinsel ilişkiye girermisin ?"
Daniel öfkeden sinirden kaskatı kıpkırmızı kesilerek yüksek bir sesle 'bu nasıl bir soru ABDULLAHH!' diye oturduğu yerden kalkmak için öykündü.
Abdullah işte bu söylediğim şeylerin hepsini senin etini leziz bulduğun domuz yapıyor. Bu nedenle onlar eşini kıskanmıyor bu nedenle onlar kız kardeşlerini kıskanmıyorlar.
Danielin kafası karışmış olan biteni anlayamamış ama denilenlerin doğruluğunu bildiği için sakinleşmişti.
o akşam Daniel için çok güzel geçmişti. Bir akşam mutlaka sizi bize bekliyoruz diyerek ayrıldı.
Bir gün Daniel bu akşam hadi bize gidiyoruz diyerek Abdullah'ı evlerine davet etti. Akşam eve geldiklerinde çok güzel bir sofra hazırlanmış olarak onları bekliyordu. Annesi içeri girdi bu gece dışarıya çıkıyorum arkadaşlarla takılacağım size afiyet olsun dedi. Danielin kızkardeşi ben yemek yemiyeceğim odama geçiyorum diyerek yanlarından ayrıldı. Ama annesi kapıyı kapatır kapatmaz kızkardeşi bende çıkıyorum diyerek dışarı çıktı.
iki arkadaş kalakalmıştık. Hazırlanan yemekleri güzelce yiyerek beraber sofrayı kaldırdık. İslamiyetten islamın kaidelerinden Peygamber efendimizin hayatından kısa kısa kesitler anlattım . Daniel her geçen gün biraz daha ilgi ile beni dinliyor anlamaya çalışıyordu . O dinledikçe bende anlatıyordum. Seve seve ....
************************
Daniel her geçen gün Abdullah ile daha fazla vakit geçirmeye başlamıştı. En ufak bir boşlukta ona sorular soruyor aldığı cevaplar karşısında düşünüyor yine sorular soruyordu. Müslümanlığı dinledikçe bu dinin güzelliği hoşgörüsü tevazusu onu daha çok içine çekiyordu. Abdullah'ın tavsiye ettiği kitapları okumaya gayret ediyor onunla bu konuyu konuşuyorlardı. Hatta bir keresinde İslamiyete bu kadar basit mi geçiliyor oysa Hiristiyan olmak için Kilisede kutsanmak şarttır diyerek içindeki ikilemi dile getirmişti.
Daniele annesinin ve kız kardeşinin hayatı gittikçe garip gelmeye başlamıştı. Geceleri eve gelmediklerinde onları merak etmeye başlarına ne geldi diye düşünmeye başlamıştı. Gülümsedi 'ben Abdullahla arkadaş olmadan önce bunları hiç düşünmezdim 'diye içinden geçirdi.
Yine bir akşam Abdullah Daniellerdeydi beraber yemek yediler. Ailesi Abdullaha öyle alışmıştıki... artık biz gidiyoruz bile demeden kapıyı çarpıp gidiyorlardı.
Sohbete dalmışlardı. Saate bir baktılar sabahın 06:00 ı ve ne annesi ne kız kardeşi gelmişti. Aramaya çıkmaya karar verdiler.Lyon da gezilmedik yer bırakmayacak bulacaklardı onları. Meydandaki barların hemen hemen hepsi kapanmıştı. Bir kaç tanesinin kırmızılı mavili ışıkları yanıyor cılız bir müzik ve içki kokuları duvarlardan taşıyordu.
'Abdullah burdada yoklar...Şurdaki bar acaba orda olabilirler mi ? Hadi son burası kaldı bakıp çıkalım' diyerek içeri girdi. Karanlık sigara dumanı içki kokusu Abdullah'ı bir an sersemletti. Kadınların avret mahalleri ortada kim kimin kucağında belli değil . Gencecik kızlar babası yaşındaki adamlarla sarmaş dolaş . Başını yere eğdi. Tövbe yarabbim diyerek adımlarını sayar gibi yürüdü.
Daniel bir an durakladı. Burayı hatırlamıştı. Aylar önce geldiği bardı.
Acaba !!!
Birden aklına o gece geldi. Donmuş gibi büyük bir korkuyla etrafına baktı. Küçücük pencereleri loş ışıkları ve perdeleri ile evet bu o bardı. Böyle barlara buralarda çok rastlanıyordu. Eşiyle sevgilisiyle geliyorlar ve herkes birer odaya geçiyor birbirlerini camdan görüp beraber oluyorlardı. Arkadaşları ile geldiği bu yerde başını kaldırıp baktığında gördüğü manzara ile koşarak çıktığı an geldi aklına ...Evet neredeyse kız kardeşi ile birlikte olacaktı.
Derin bir of çekti.
İlerdeki masada annesini ve kardeşini gördü. İki erkekle hiç de hoş olmayan bir biçimde oturuyorlardı.Abdullah'ın söylediği sözler beyninde yankılanıyordu. Çok utanmıştı onların bu hallerinden. Abdullah ise müsade isteyerek dışarı çıkmıştı. Çünkü Danielin utandığını anlamış kendisiyle ailesiyle yüzleşmesi gereken gerçekler olduğunu farkederek dışarı çıkmıştı.
Daniel bir kez daha hayran kaldı Abdullah'ın bu anlayışlı haline.
Annesini ve kardeşini o bataklıktan sürükleyerek çıkardı. Tabiki annesi ve kardeşinin ettiği lafların haddi hesabı yoktu. Yinede taksiye attığı gibi eve götürdü her ikisinide...
Ertesi gün işyerinde Abdullah'ın yüzüne bakamıyordu. Seninle huzuru buluyorum ama utancımdan yüzüne bakamıyorum dedi...
Abdullah İslamiyetin herşeyini bana anlat. Ama önce ne olursun Nasıl müslüman olurum. Huzuru bulmak senin inandığına inanarak senin gibi yaşamak yaşatmak istiyorum.
o zaman hadi Daniel benim dediklerimi tekrarla güzel kardeşim
"Eşhedü en lailahe illallah, ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve rasuluhu" yani "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın O'nun kulu ve resulü olduğuna tanıklık ederim"
Annem ve kızkardeşimde yaptıklarına rağmen böyle deyince müslüman olurlar mı?
Allah herşeyi affedendir. Tövbe edenlere müslümanlığı seçenlerin günahlarını affeder.
Allah senden razı olsun Abdullah ....
Biz islamiyeti hiç böyle bilmiyorduk. Daniel bir gün aileni al bizimkilerle tanıştıralım emin ol onlarda daha iyi anlayacaklar ve kabullenecekler.
Hatta bu akşam bize gelin ...
Akşam iş çıkışı hep beraber Abdullahlarda yemektelerdi. Aylardır Abdullah'ın haraketleri konuşmaları anneyi ve kardeşide zaten etkisi altına almıştı. Vahit'in ve Zehranın o güzel ikramları konuşmaları ve hikayelerle hadislerle İslamiyeti anlatmaları yüzlerindeki nurlu ifade Daniel ve ailesini etkisi altına almış huşu içinde onları dinliyorlardı.
Günah çamurunda kalan bir aile yüreği güzel imanı güzel Abdullah ve ailesi tarafından çekilip çıkartılmıştı.Artık hep beraber islamı yaşıyorlar her geçen gün önceki hayatlarındaki hataları için Mevladan af diliyorlardı.
Rabbim tüm doğru yoldan sapanların karşısına Abdullah gibi dini bütün yüreği güzel kullarını çıkarsın ....
Haruni