Hafızalara Silinip Giden Sesler
Samimi ve dürüst ifadeli yuvarlak bir yüzü olan, orta yaşlarda bir erkekti hikâyemi canlandıran kahraman. Kişiliği hakkında asla fazla bir şey anlatmayan riyasız ve donuk gri mavi gözler. Baktıkça, sahibini iyi tanımadığınız takdirde bazen bir soğukluk, bir duygu yoksunluğu telkin eden gözlerdi bunlar. Aradan yirmi yıl geçmiş olmalıydı. Ama daha dün gibi zihnime kaydolmuş buda başka bir değişmezdi: üzerime çullanan bu düşünceyi uzaklaştırmak ister gibi derin bir nefes aldım.
Sahilin ince kumullarının gizlediği; denizin sürekli ve sakin hareketleri, serin esintisi altında sabah gezintilerinin birinde doğdu bu kurmaca öykü. Ütülenmiş gibi dümdüz bir manzaranın, üzerine çöken muazzam gökyüzü. Bu on dakikalık yürüyüşün bir yerinde kaybolmuş bata çıka ilerliyordum. Aklımdan böylesi ıssız bir manzaraya bakmamış olduğum geçiyordu. Ciddi bir ifadeyle hafiflemiş başımı sallayarak onu selamlıyordum. İzlendiğinin farkında olmayan, hafızamın dehlizlerinde kalacak olan. Diz çökmüş oturmaktayken soylu bir hava taşıyan görüntüsünü sunan erkek kardeş...
Gergin bir hava hâkimdi. Kederli duyguların düğümlendiği; içinde acı bir safra gibi yükselen öfke ve nefreti hissediyordum. Beklenti ve korku arası bir duygu çocukluğunu yaşıyordu anlatınca anladım. Dalgın bir ifadeyle, sadece kendisinin duyabileceği alçacık, tatlı bir mırıltıyla konuşuyordu. Arada sırada bir damla gözyaşı. Endişe içinde katlı mendiliyle hafifçe dokunarak ıslaklığı siliyordu.
Az önce bizzat bedenimin hissettiği, acı sızın gölgesi olan hüznü fark etmiş şahit olmuş gibiydim. Görüntüsünü belleğimdeki görüntüleriyle karşılaştırdım. Düşüncelerimin onun düşüncelerinin tekrarı gibiydi. Ruhumun ve kişiliğimin ve düşlerimin eksiksiz bir resmini çizecektim ki ses tonunda hafif bir meydan okuma tınısı vardı. Gözümün ucuyla bakışını yakaladım. Hüzünlü ve sempatiyle gülümsedi bana. Bir anlık duraksamanın ardından alt dudağı titredi. Kekeleyerek 'tahmin ettiğim gibi' diyebildi. Durdu ve soluğunu yavaşça bıraktı. Kıpırdamayan gri gözler kendini belli etmenin bir yolunu bulamıyordu. Gözümün kenarından bir damla yaş süzüldü. Lakin yumuşamadı. Bedenim sessiz hıçkırıklarla sarsılıyordu. Küçük bir elektrik akımı tüm kaslarımı bir anda kilitlemiş gibi gerdi. Sıkıntılı bir sessizlik oldu aramızda. Bir saniye bile sürmeyen çok kısa bir sessizlik. Ardından uzun, kısık, acı yüklü bir çığlık sessizliği dağıttı. Bu bir matem ya da kayıp haykırışı değil yenilenen bir umutsuzluk çığlığı olmuştu.
Mutlu sonlar filmlerde oluyor, gerçek hayatta değil. Kim kimi suçlayabilir ki? Şimdi karşısında oturan bendim bir başkası değil. Artık bir yabancı değildim kendisine. Dizimin etrafında kenetlediğim parmaklarım, dik dik bakan sabit bakışlarınla dona kalmıştım. Eski, bildik beden dilini incelerken belli ki farklı türden yaralar taşıyorduk ikimizde. ?Bir yolunu bulup bu yaşananları geride bırakmak gerekiyordu' ,derken, cep telefonunun çalışı sessizliği böldü. Arayan kız kardeşiydi: Sesi endişeden gerilmişti. ?Babam, küçük bir kalp krizi geçirdi, ama şu an durumu iyi.'
?Hayat, yanına vardığımızda geçmek zorunda olduğumuz köprülerle dolu. Neden anlatmıyoruz birilerine. Uğraşmak zorunda olduğumuz şeyler hakkında asla konuşmayız.' Çocukluk çağında ihmal edildiğini gösteren belirtiler. Buraya kadar tamam anladım da. Ya başka bir şey, ebeveynlerin verdiği bilgileri değerlendirmek için bir an dursak. Bir yerlerde evladının yokluğunu sorgulayan, onu özleyen aile veya akrabaları olmalı. Kendimizi, hayatımıza ve bugünün toplumuna ayna tuttuğuna inandırdığımız modern düşüncelerle, lütfen artık sevginin ne anlama geldiğini bilelim. Gerçek şu ki, bunlar her zaman insanlık serüvenin vazgeçilmez değişmezleri. Bugün elimizden geleni yapalım yarın çok geç olabilir...
Sevgi ve saygımla 10 Nisan 2013
Güzel bir kurgu anlatım harika eline kalemine sağlık değerdi😙👍😙👍!