Hatır'a Binaen Mersiye (Nihalin Hayatından Kesitler-4)
Çıldırmak veya çıldırtılmak!.. Bir insan kaç kez bu duruma gelir ve kaç kez öfkesiyle yüzleşmek zorunda kalır, diye geçirdi içinden. Kendinin bile anlayamadığı hatta, adlandıramadığı çirkinlikte duygulardı. Onunla göz göze gelmek en büyük ızdıraptı. Çünkü: kendinden ürküyor, neler yaptırabileceğini gördükçe daha çok koparıyordu hayatın iplerini. Büyüdükçe dehşete kapılıyor, aklının zorda kalışına şaşıyordu. Her durumda verecek cevabı olan aklı suskundu. Kedi gibi büzülmüş, pofuduk bir minderde uyuyordu sanki.
?' Bu ben olamam.'' dedi.
İçine çöreklenen acı, bulduğu her fırsatta tenini sokuyor, zehrini akıtıyor ve onu canıyla boğuşur konuma getiriyordu. Kah oturup derin düşüncelere dalıyor kah ise ağlamayla hasret giderircesine gözyaşına boğuluyordu. Bazen de evde yalnız olduğu ortamlarda, çocuk gibi tepiniyor,
?' Ben bunu hak etmedim. ?' diye sızlanıyordu.
Ruhu gitmeye hazır bir misafir gibi davrandıkça, tenini saran sancılar onu çıldırmanın eşiğinden atlatıyordu. Tüm bunların sebebi yüreğiydi. Bir eline geçirebilse, ektiğini biçtirircesine intikam alacaktı ondan.
?' Sev, sev diye haykırıyordun ne oldu? Başın göğe erdi mi? diye yüzüne haykırmak istiyordu.
?' Aşkla arana koyamadığın mesafeyi, uzaklarla nasılda eritmiş, pek bir şevkle koşuyordun. Al sana mesafenin en kralı!!! '' diye yaptığı cengaverliğin bedelini ödetmek istiyordu.
Odasının içinde dört dönüyor, düşünüyor, arada sıra da kanepesine oturuyor, çare arıyordu. Elinin telefona her gidişini bertaraf etmek için, ellerine vuruyordu. Biliyordu ki: merak ettiği için aradığı anlaşılmayacak ve bir takım şeyler gene başına kakılacaktı. Duyacağı sözler kulağında günlerce çınlayacak ve her defasında daha da çok canını yakacaktı. Bunca zamanın köküne ayran dökülmüş gibi bunca yaşanmışlığın hiç hatırı yokmuş gibi, yüzüne vurulacaktı sözleri yine. Ellerine vurduğu yerler belli bir kızarıklığa ulaşmıştı. Lakin: ne yaparsa yapsın merakının da önüne geçemiyordu. Aramalıydı. Ne olursa olsun aramalı, en azından iyi olduğunu bilmeliydi.
?' Amannnn, kopacağı kadar koptu her şey. Daha fazlası olsa ne yazar.'' diyerek telefonu eline aldı.
Öyle bir cesaret gelmişti ki içine, kendi bile şaşırmıştı. Hızla numaraları çevirdi. Telefon çalıyordu.
?' Çok şükür çalıyor. Telefon açık. Bu iyiye işarettir. ?' diyerek sevindi. Bekledi... Bekledi... Birkaç çalma sesinden sonra kapattı telefonu.
?' Gördüyse, iyiyse, nasılsa geri döner. ?' diye sesli düşündü. Birkaç dakika sonra çaldı telefonu. Büyük bir heyecanla açtı. Arayan oydu. Mutlanmıştı. Hatta umutlanmıştı. Günlerdir uzak kaldığı bu duygular içini kıpır kıpır etmeye yetmişti.
?' Efendim. ?'
?' Nasılsın? ?'
?' Teşekkür ederim. Çok şükür iyiyim. Ya sen? ?'
'' Teşekkür ederim bende iyiyim. Ama merak etme. O on bir kuşunu en kısa zamanda geri uçuracağım çam ağacına... ?'
Bir anda beyninden aşağı kaynar sular inmiş ve haşlanmıştı adeta. Bir anlık şaşkınlıktan sonra:
?' Yeter ama ya. Yeter yetti artık. Ben sadece seni merak ettiğim için aramıştım. Bu kadarına pes diyorum. ?' diye hıçkırıklara boğularak kapadı telefonu.
Neydi bu şimdi? Merak edip arayacak kadar bile hatır kalmamış mıydı aralarında? Bu durumda bile mi sorgulamalar devam edecekti? Oysa ki: o, ondan bir saat haber alamayınca delirirken, günlerdir habersiz kalması niye anlaşılmaz, içinden çıkılmaz bir duruma getiriliyordu. Can havliyle telefona sarıldı yine. Birkaç mesaj çekti. Tam bir mesaj daha yazıyordu ki telefonu çaldı. Arayan oydu.
Ağlayarak açtı telefonu.
?' Efendim. ?'
?' Ben sana laf yetiştirecek ve seninle konuşacak durumda değilim. Sonra konuşuruz. ?'
?' İyi de beni bir kez anlamayı denesen ne kaybedersin söyler misin? ?'
?' Uzatmaya gerek yok. Zamanı gelince seni arayacağım ama şimdi zamanı değil. Asla kuşkun olmasın, on bir kuşun ait oldukları dala geri dönecekler emin ol. Senden bunu beklemezdim ?'
Bu sözler üzerine iyice kontrolünü kaybetti Nihal. Dayanamıyordu artık. Aklını yitirmek üzereydi. İyi olduğunu bilmek adına arıyor ama sevdiği adam hala aynı yerde sayıyordu. İçinde patlayan volkan, teninin kavuruyor, acısı katlanıyordu.
?' Sadece merak etmiştim...'' dedi kısık bir sesle.
Yaşadıkları anın ve onlarca güzelliğinde mi hatırı kalmamıştı yoksa? İçinde bulunduğu çıkmazı ve yanan canını anlamak bu kadar zor muydu? Bu denli tekrarlarla nereye varılırdı?
?' Allah'ım. Sen aklıma mukayyet ol. Dayanamıyorum artık. ?' diye yalvarıyordu.
Hani bir kahvenin kırk yıllık hatırı vardı?
HÜZÜN ŞAİRİ: N Y
Yaşananlara rağmen aramak büyük bir sevgi ama aranan hak ediyor mu? Düşünmek gerek... Genç bir kızın günlüğü gibi,hoş bir yazı...