Hayalet

Bir arkadaşımın bana anlattığı kendi başından geçen bir olaydan esinlenerek yazmış olduğum küçük bir yazı. 21 Aralık 2012 tarihinde (günümüzde kapanmış olan) 1DunyaHaber sitesinde köşe yazısı olarak yayınlanmıştır.

***


Dün gece bir hayaletle karşılaştım.

Susamış bir halde kafamı kaldırdım, karanlığın içinde… O an göz göze geldik. Orada duruyor, bana bakıyordu. Gözlerini dikmiş bana bakıyordu kesinlikle eminim. Karşılaştığım kendi hayaletimdi. Yaşayanların hayaleti olmaz demeyin. Belki olur. Belki de ölmüşümdür. Bilemezdim o an… Zannedilenin aksine hiç korkmuyor insan. Belki de korkulur aslında. Korkulması gerekir doğal olarak; çünkü ömrü boyunca kaç kere bir hayalet görür ki insan. Hele de kendi hayaletini. Ama öyle olmadı nedense. Hiç bir korku duymadım. Biliyorum ki, yaşamakla ölmek arasındaki sınır çok incedir. Bazen canlı insanlar da ölür sizin için. Öyleyse neden korkulsun ki? Ama siz hiç kendi gözünüzde kendiniz için öldünüz mü? Göz göze geldik. Sormak istedim ama ağzımı açamadım. O kadar çok şey vardı ki konuşacak ve cevap istenecek. Ama olmadı. Bazı soruların yanıtsız kalması daha iyidir. Bazen de susmak konuşmaktan daha çok şey anlatır.

Susamıştım, dilim damağım kurumuştu ve başım sanki sobadaki ateşle dolu bir kovaya dönüşmüştü artık. Tüm düşüncelerim hatta duygularım karmakarışıktı. Ama gördüğüm kendi hayaletimdi. Eminim. Fakat yine de bilmiyorum: Yaşıyor muydum o an?

Suyu içtim galiba. Emin değilim ama. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, sonra sesler duydum. Eşimin sesi. Belli belirsiz bazı kelimeler; "kapı, anahtar, arkada..." Annemin sesiydi galiba diğeri; "telefon, kapalı, sabah, ilaç..." Eşim; "uğraşıyorum, açmıyor, çilingir, akşam vakti". Sesler yaklaştı. Bir el hissettim başımda. "Ateş, hasta, 42 derece..."

05 Ekim 2023 1-2 dakika 10 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar