Hayalin Peşinden

Tek arkadaşımı da geçen Cuma kaybettim. Geometri dersindeydik ve sınav vardı, benden kopya istedi ben de onu denemek maksatlı vermedim. O günden beri benimle konuşmuyor, ben de konuşması için uğraşmıyorum hani.
İşte ondan sonra yalnız kaldım. Gerçi ondan önce de pek arkadaşım varmış gibi değildi ama neyse. Çünkü arkadaşım olduğu süre içerisinde hiç konuşmamıştık tabii sınav günleri hariç. Artık sahte de olsa bir arkadaşım yok.
Ben küçükken de böyleydi, hiç kimse benimle oynamak istemezdi çünkü beni garip buluyorlardı. Okula yeni başladığımda da aynı şey oldu, zevklerimiz farklıydı. Onlar ip atlarken ben kalemlerle oynuyordum(bu bana has bir oyun). Dördüncü sınıfta onlar ?bütün sınıf- kovalamaca oynarken ben bahçede boş boş geziniyordum. Altıncı sınıfta onlar erkeklerden ve süsten konuşurken ben kitap okuyordum. Şimdiyse lise ikinci sınıftayım ve herkes hava atarken ben ancak havamı alıyorum. İşte ben buyum; MISRA...
Bugün günlerden Cumartesi ve ben (her zamanki gibi) televizyonu karıştırıyorum ve ? hiçbir zaman bulamasam da- güzel bir film arıyorum. Annem az önce çarşıya gitti. Nasıl oldu bilmiyorum ama az önce çok güzel bir film buldum. Film, bir çocuktan bahsediyordu, sihirliydi ve arkadaşlarına sinir olduğu için kendine yeni arkadaşlar yapıyordu. Gerçek olsa ne kadar güzel olurdu. Tabi bunların gerçek olamayacağını beş yaşındayken öğrenmiştim. Öğrenmem de hayal kırıklarım sayesinde olmuştu. Tencere ve birkaç ot alıp büyü yapmaya çalışırdım, elbette hiçbir zaman başarılı olamazdım ama denemekten de vazgeçmezdim. Filmi sonuna kadar izledim, sonu çok kötü bitiyordu. Çocuğun bütün sihir gücü alınıyor ve daha önceden arkadaşı olanlar da onu terk ediyorlardı. Daha fazla film izlemek istemiyordum, bundan dolayı cumartesi günleri yaptığım ikinci klasik şey olan babamın kitaplarını okumaya karar verdim. Babamın kitaplığı çok büyüktü bu yüzden kitapların çoğunu bilmiyordum. Birkaç kitaba baktıktan sonra birinde karar kıldım. Her zaman ki koltuğuma gittim ve güzelce yerleştim. Kitabın adı 'hayal gücü'ydü. İlk sayfasını açtım sadece birkaç tanım ve sıkıcı öğütler vardı ben de birkaç sayfa ileri atladım ve okumaya başladım. Kitapta ilk önce insanın hayal gücünün öneminden, büyüklüğünden ve gücünden bahsediyordu. Daha sonraysa hayal gücüyle yapabileceği şeylerden bahsediyordu. Yazara göre bir yere gitmeden orada olabilirmişiz. Ayrıca başkası yanımızda olmasa da onu görebilirmişiz. Az önce okuduğum cümleyi bir kez daha okudum, evet doğru okumuştum. Kitapta olmayan bir kişiyi oldurabileceğimiz yazıyordu. Bu inanılmaz bir şeydi. Bunu kesinlikle denemem gerekiyordu. Peki, bunu nasıl yapardı bir insan? Bunun cevabını ben de bilmiyordum fakat uğraşırsam yapabileceğime emindim (başka biri yapmışsa neden ben yapamayayım?) öncelikle nasıl yapacağıma dair ipuçları bulmak için kitaba baktım fakat kitapta bu konudan hiç bahsedilmemişti.
Koşarak odama gittim. Daha önce okuduğu kitapları alıp masamın üstüne koydum. Bir kağıt ve bir kalem de almayı unutmadım. Öncelikle güzel bir isim seçtim ve kağıdıma yazdım. Daha sonra bir soyad seçtim ve onu da yazdım. Altına bir boy ve kiloda yazdım ardından saç rengini, göz rengini ve saç uzunluğunu da ekledim. Giymiş olduğu kıyafeti de özetledim ve son olarak bir kaç sevip sevmediği şeylerden yazdım. Listem Şöyleydi:
Kumru HEYECANLI
1,67-Boy
48-Kilo
Kahverengi-Saç rengi
Ela- Göz rengi
Omuzlarını geçiyor-Saç uzunluğu
Rengarenk çizgili bir tişört üzerine önü açık mor bir hırka, altına biraz bol kumaş pantolon.
Hayvanları seviyor
Konuşmayı seviyor
Bazen dağınık olabiliyor.
Listeme bir kez daha göz attım. Herşeyin tam olduğundan emin olduktan sonra yatağıma oturdum ve aynı benim gibi oturmuş birisini hayal etmeye çalıştım. Birisi oradaymış gibi davranmak çok basitti ama onu gerçekten görmek çok zordu.
Epey bir uğraşmış olmalıyım çünkü annem geldiğinde hala görmeye çalışıyordum. Sinirlerim çok bozulmuştu, madem yapılabiliniyordu ben neden yapamıyordum? Doğruca kitaplığın yanına gittim ve kitabı kaptığım gibi geri geldim, okuduğum konuyu bölümün başından okumaya karar vermiştim.
Bölüm çok uzun olsa da hepsini sonuna kadar okudum, iyi ki de okumuşum. Çünkü bu işi herkes yapamazmış, yapanlarda ancak birkaç denemede başarabilirmiş. Olsun ben sabırlıyımdır bu işi sonuna kadar götürürüm.
******
Bu gün denememin üçüncü günü ve ben büyük bir başarıya ulaştım. Artık önümde bir insanın oturduğunu görebiliyorum fakat hiç kımıldamıyor. Kımıldamak derken; konuşmuyor, gülmüyor hatta gözünü bile kırpmıyor ama ben ümitsizliğe kapılmadım. Bu kadar denemeyle buraya kadar geldiysem diğerlerini de yapabilirim bence. Ama sanırım annemi çok endişelendiriyorum (uzunca bir süre çocuğunuzun aynı yere baktığını görseniz sizde endişelenirsiniz), ben halimden memnunum ama! Bu işten vazgeçmeye hiç niyetim yok, yarın kızı yürütmeyi deneyeceğim. (Belki de konuşma işine sonra girsem iyi olacak.)
Birden aklıma geldi. Unuttuğuma inanamıyordum! Yarına yetiştirmem gereken bir sürü ödev vardı. Hemen ödevlerimi alıp masanın üzerine koydum. Yapma sırasını ayarladım. Uzun saatler boyu ders çalıştım. Derslerden artık bir şey anlamamaya başlayınca bıraktım ve saate baktım 02.10'du. Yatacaktım ki bir kez daha denemeye karar verdim. Belki şimdi tam zamanıydı. Şimdi yaparsam belki de olacaktı. Oturdum dikkatimi toplamaya çalıştım, fakat bir türlü beceremiyordum. Tabi ya uyanık ve zindeyken yapamadığım bir şeyi uykulu uykulu yapabileceğimi nasıl düşünmüştüm ki ? Üzerimi değiştirdim ve yattım. Uyandığımda kendimi hala yorgun hissediyordum, yattığımla kalktığım bir olmuştu sanki.
Alarmım artık kendini parçalarcasına çalıyordu. Bu da demek oluyordu ki biraz daha yatarsam okula geç kalacağım. Kalktım uykulu bir halde üstümü değiştirdim.
Okul her zaman ki gibi geçti ama en azından öğretmenler yaptığım ödevleri beğenmişlerdi. Anlatacak o kadar çok şeyi vardı ki... Konuşma isteğiyle yanıp tutuşarak eve geldim. Anneme anlatmak istemiyordum, çünkü vereceği tek cevap "Hı hı" olurdu. benim anlatmak için kendi yaşımda birilerine, bir arkadaşa ihtiyacım vardı. Bu defa olmalıydı, bu defa o da insan gibi davranabilmeliydi. Bu sefer onu ayakta hayal etmeye karar verdim. Bunu kolayca yapmıştım. Şimdi onu hareket ettirmeye çalışmalıydım ama o kadar dayanamazdım. Ben de ayakta duran kıza anlatmaya başladım. Aklıma gelen herşeyi ona anlatıyor ve rahatlıyordum. Bir süre sonra ister istemez "Haksız mıyım ?" diye sordum ve kızın dudağı oynadı. Ağzından hiçbir ses çıkmamıştı ama ben ne dediğini biliyordum, sanki cevabı doğrudan beynime iletilmişti. Büyük bir heyecan ve şok içerisinde "Ne dedin sen?" dedim. Kız "Haklı olduğunu söyledim." dedi ve yanıma oturdu. "Adın ne?" dedi, bende "Mısra, seninki ne?" bu soruyu bilmediğimden değil de usulüne uygun olsun diye sormuştum. "Bende Kumru memnun oldum." dedi. "Eee, burası senin evin mi?" "Evet ama sen... Nasıl yani ben anlamadım?" "Neyi anlamadın ki ? Beni çağırdım ben de geldim." " O zaman adımı nasıl oluyor da bilmiyorsun ?" "Şeyy, adını söylemediğin için olabilir mi ?" "Tamam o zaman kendi adını nerden biliyorsun ?" "Ne kadar acayip sorular soruyorsun. Bu yürümeyi nasıl öğrendin demek gibi bir şey !" O anda ne kadar saçmaladığımın farkına vardım. Karşımdaki normal bir insandı ve normal insanda olması gereken özelliklere sahipti.
Karşımdakinin cevapları beynime vermesi dışında insandan hiçbir farkı ya da kusuru yoktu. Hava kararana kadar konuştuk daha sonra "Hava karanlık oldu gitmeliyim." diyerek kalktı ve kapıya yöneldi. "A-ama nereye gidiyorsun, senin evin yok ki burada kalmalısın !" dedim. Kaşlarını çatarak bana baktı ve "Ne demek senin evin yok ! Tabi ki bir evim var !" "Peki nerede o zaman bu ev ?" "Burdan sonraki ikinci sokakta." Bunu garip karşılama dedim kendi kendime ya da belli etme. "Elbette haklısın bir evin vardır mutlaka ama bugün bizim evde kalmaya ne dersin ?" Bizim evde kalmasını istiyordum çünkü ertesi sabah uyandığımda onu yanımda bulamazsam bunların bir rüya olduğunu düşünecektim. Ayrıca gerçek olduğunu bilsem bile benim isteğime göre hareket etmiyordu -bu yaptıklarımdan sonra- bize gelmek ve benimle arkadaş olmak istemeyebilirdi. "Burada kalamam, daha yeni tanıştık pek uygun olmaz ama istersen yarın okula beraber gidebiliriz." dedi. " Elbette sen nasıl istersen." dedim ve onu dış kapıya kadar uğurladım. Sonra da gidişini pencereden izlemeye başladım.
Ertesi sabah beni annem uyandırdı (bu genelde yapmadığı bir şeydir). Yüzüne garip garip baktığımı görünce; "Sadece, istersen yani bir derdin varsa bana anlatabilirsin diyecektim. Sakın çekinme tamam mı ?" şaşırmıştım , "Tamam da nereden çıktı bu şimdi ?" "Sadece dün akşam biraz... Seni fazla yalnız bıraktığımı farkettim. "Hımm pekala." "Şey anne ben giyinsem iyi olacak galiba..." "Elbette, ben çıkıyorum sen giyin." dedi, kapının eşiğindeyken bana bir öpücük yolladı ve gitti. Anneme ne olmuştu böyle ? Acaba benim dün akşam Kumru'ya anlattıklarımı mı dinlemişti ? Kumru demişken, acaba bugün gerçekten okula birlikte mi gidecektik ?
Aşağıya indiğimde orada hiç kimse yoktu. Bir süre bekledim fakat kimse gelmedi. Sonra saatime baktım ve neden kimsenin gelmediğini anladım. Kimse gelmemişti çünkü her zaman çıktığım saatten tam yirmi beş dakika erken çıkmıştım. Bunun üzerine ben de çantamdan bir kağıt ve bir kalem çıkartıp sadece bir isim, soyadı, göz rengi ve saç rengi yazdım. İşin en zor yanı soyadı olmuştu, bir insan hayatında kaç kere soyadı koyar ki ?
Narin BALİNA
yeşil
Sarı
Yine aynı şekilde yaparsam daha kolay olacağına karar verdim ve karşımda duran bir insan hayal etmeye çalıştım. Bu sefer çok daha basit olmuştu. Karşımda okul kıyafetleri giymiş bir kız duruyordu. Kızın gözleri insanları kıskandıracak güzellikteydi, ben bile şu anda onu kıskanıyordum. Daha önceden olamayan bir kişinin konuştuğunu gördüğüm için bunu konuşturmak zor olmadı. "Merhaba, adım Mısra."
Kumru geldiğinde biz Narinle iyiden iyiye arkadaş olmuştuk. Sonra üçümüz beraber okula gittik. Kumru bizim sınıftaydı, fakat Narin başka sınıftaydı. Dersler boyunca hiç birbirimizle konuşmadık. Çıkışta hep beraber eve giderken "Benimle arkadaş olmak istediğine emin misin ?" dedi Kumru. Şaşırmıştım "Bu da nereden çıktı şimdi ?" " Nereden mi çıktı ? Önce arkadaşım yok, konuşacak kimsem yok diye beni çağır, sonrada sınıfa gidince benimle hiç konuşma oh ne ala !" o sırada Narin söze karıştı ve beni cevap vermekten kurtardı "Ne yapsın yani, seninle konuşup da arkadaşlarına deli olduğunu mu ispatlasın !" ters ters baktım "Ne demek yani deli olduğunu ispatlamak. Sence ben gerçekten deli miyim yani ?" Narin biraz utangaç bir tavırla "Afedersin bu kadar kısa zaman da düzgün ve uzun cümle kuramıyorum da pek. Ama sanırım Kumru benim ne demek istediğimi anladı, değil mi Kumru ?" Kumru'nun siniri geçeceğe benzemiyordu "Anladım, ama... Ne yani okula gidince - ki günün yarısından çoğunu orada geçiriyor- onunla hiç konuşmayacak mıyız ? Bu çok saçma !" Narin birden hiddetlendi "Neresi saçmaymış, bence gayet mantıklı ! Hem ne olacak sanki biraz daha sabredersen yaz gelecek zaten." "Hiç de sabredemem. Hem benim daha iyi bir fikrim var (bana döndü) diğer arkadaşlarını da bizim gibi yaparsan sorun hallolur." İkimizde hayretler içinde Kumru'ya bakıyorduk. Ne dediğinin farkında mıydı acaba ? Biraz sonra bizim eve gelmiştik. Benim de iyi bir fikrim vardı. "Pekala, benim çok güzel bir fikrim var, ne dersiniz bizim eve gidelim ve bu sorunu akşam birlikte halledelim olur mu ?" "Bence çok güzel bir fikir ama biz nerede yatacağız ?" dedi Kumru. Bunu hiç düşünmemiştim, ama cevap basitti "Benim odam da bir tane çek yat var. Oraya iki kişi yatar biri de benim yatağıma yatar olur mu ?" "Elbette olur, annemi sizin evden aramamın bir sakıncası yok ya ?" "Tabi ki arayabilirsiniz hadi gidelim."
Akşam bir süre ödev yaptık, bir ara annemin yanına gittim ve yeni yaptığı kurabiyelerden iki tane aldım. Büyükçe bir tabağa koydum, yanına da hayalileri yaptım. Bir bardak gerçek iki bardak hayali meyve suyunu da aldıktan sonra içeriye döndüm.
Hiç kimse konuşmuyordu, söze benim başlamam gerektiğini biliyordum, fakat ben de nasıl söze başlayacağımı bilmiyordum. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım " Evet , öncelikle buraya geldiğiniz için teşekkür ederim. Ayrıca..." Kumru sözümü kesti "Uff, çok resmi konuşuyorsun ne oluyoruz ?" "Evimde ilk defa arkadaş ağırlıyorum desem ?" "Anladım derim. Madem ev sahibi söze başlayamıyor o zaman ben başlarım." " Sahi neydi senin herkesi bizim gibi yapma planın ?" "Aslında çok basit, bizi nasıl hayal ediyorsan (Bunu söylerken parmağını burnuma vurdu ve parmağı içime girdi) onları da öyle hayal edeceksin." "Peki ama bunu nasıl yapacağım. Ben size ne yapacağınızı söylemiyorum ki, bana söyleyeceklerinizi de daha önceden bilemiyorum. Siz yoktunuz ben sizi hayal ettim ve siz birer insan gibi (nasıl baktıklarını görünce düzeltmeye çalıştım) daha doğrusu..." anlatmak istediklerimi toparlayabilmek için bir süre bekledim, sonra devam ettim "Benim demek istediğim şu ki siz her şeyi kendiniz yapıyorsunuz, bana muhtaç değilsiniz ve sizi hiçbir şekilde kontrol etmiyorum. Onlar benim gibiler doğdular, büyüyorlar ve ölecekler, nasıl olur da onları hayalle başka birilerine döndürürüm ?" Kısa bir sessizlik oldu, sonra Kumru anlayışla soruma cevap verdi "Aslında sen ya da siz benim demek istediğimi yanlış anlamışsınız. Benim anlatmak istediğim onları görmezden gelip istediğin şekilde tekrar hayal edebileceğin, anlıyor musunuz tıpkı şey gibi; birini kendince düzeltmek gibi." Bu son söyledikleri bir yandan kafama yatıyor öbür yandan zor, saçma ve imkansız geliyordu ama bence denemeye değerdi.
Ertesi gün okulda inanılmaz bir şey olmuştu. Büyük uğraşlar vermem gerekse de sınıfın yarısından çoğunu hayali yapmıştım bile. Benimle konuşmadıkları için de gerçeklerini silmek -bence- normalde olması gerekenden çok daha basit olmuştu. Şimdiyse evde hep beraber oturduk konuşuyoruz. hep beraber demişken grubumuz artık dört kişilik. Aramıza birde -tabi benim katkılarımla- Göksu TOPRAK katıldı, kendisi çok tatlı bir kız. Aramıza katıldığından beri bizi gülmekten öldürüyor. Haftada iki defa bizde kalmaya geliyorlar. Bize her kalmaya geldiklerinde kahkahalarla gülmemizden olacak annem beni yarın özel birinin yanına götürüyormuş. Annemin hal ve davranışlarından, konuşmasından ve mimiklerinden olsa gerek beni nereye götürdüğünü anladım; psikoloğa. Bunu arkadaşlarıma anlattığımda ilk tepki veren Göksu oldu; "Şaka yapıyorsun !" Onlara bunun yani annemin endişesinin doğal olduğunu anlattığımda, anlayışla karşılayan tek kişi Narin'di.
Bu gün günlerden cumartesi ve biz gidiyoruz (psikolog demek canımı acıtıyordu sanki). Ben daha yataktan kalkmadan annem kapıda belirdi, çok endişeli görünüyordu fakat ben hiç endişeli değildim. O adama söyleyeceğim yalanları şimdiden planlamıştım. Neyse üzerimi giyinmem çokta uzun sürmedi. Tabi ki gitmeden önce güzel bir kahvaltı yaptık ve yollara düştük. Sonunda vardığımız yer çok güzel, mermerlerle döşenmiş bir yerdi. "Gel sana bakacak olan doktorun odası bu tarafta." dedi annem. Bunu söylerken sağdaki koridoru gösteriyordu.Beraberce o tarafa yürümeye başladık. Koridorda sadece bir tane pencere vardı o da koridorun başındaydı fakat koridor çok aydınlıktı. Ayrıca duvarlarda çok ilginç resimler vardı. Sonunda kapının önünde durduk. Annem bana döndü ve "Lütfen bana bir söz ver. Her şeyin doğrusunu söyleyeceksin anlaştık mı ?" Haksızlık annem doğruyu söylemeyeceğimi nereden anlamıştı ki ? "Neden böyle bir şey söylüyorsun ki ?" diyerek vakit kazanmaya çalışmıştım ,fakat annem beni çok iyi tanıyordu "Nereye geldiğimizi bildiğini bilmediğimi mi sanıyorsun ? " annemin daha önce hiç bu kadar karışık şeyler söylediğini duymamıştım. "Tamam" demek zorunda kaldım sonunda. Sonra annem kapıya vurdu ve içeriye girdik. Koltukta oturan adam hiç de televizyondaki psikologlara benzemiyordu, daha çok yaşlı bilge birine benziyordu tek farkı vardı o da gülümsüyordu. Annemle bir süre konuştuktan sonra anneme gitmesi gerektiğini ve girişteki bekleme salonunda bekleyebileceğini söyledi.
Annem çıktıktan sonra "Eee, adın ne bakalım küçük kız ?" dedi. Aslında küçük kız demesine kızmam gerekirdi ama nedense hiç kızmamıştım. "Mısra" dedim. "Pekala Mısra buraya neden geldiğini biliyor musun ?" "Sanırım annem ruhsal sorunlarım olduğunu düşündüğü için." "Tam olarak doğru sayılmaz. Ne dersin annenin buraya gelme sebeplerini yazdığı kağıdı beraber okuyalım mı ?" Omuz silktim. Masanın üzerinden bir zarf aldı ve açtı "Hımm... Burada yazdığına göre sık sık kendi kendine konuşuyor muşsun. Doğru mu ?" "Sayılır." "Bu konuşmalar sonunda bazen gülüyor, kahkaha atıyor ya da şaşıp kalıyormuşsun. Doğru mu ?" "Olabilir." " Son olarak bu aralar çok güler yüzlüymüşsün." "Hı... Ne yani, güler yüzlü olduğum için mi getirmiş beni buraya ?" "Tek cümle üzerinde takılıp kalmamalısın bence. Her neyse, şimdi gelelim asıl konumuza; neden kendi kendine konuşuyorsun ?" Bu soruyu cevaplandırmam için biraz beklemem gerekti sonunda "Bilmem" diyebildim. " Pekala, sence annen neden senin güler yüzlü olamana şaşırdı ?" "Önceden fazla gülmediğim için." İstediği cevabı vermiş gibi bana baktı ve "Peki önceden neden pek gülmezdin ?" "Arkadaşım olmadığı için." "Yani şimdi var öyle mi ?" Beni tuzağa düşürmüştü, ama hem doğruyu söyleyip hem de işin içinden çıkabilirdim. "Hayır yok." dedim ve o anda kapının oralardan bir ses geldi, dönüp baktığımda Kumru'nun orada durduğunu gördüm. Benim onu farkettiğimi görünce kızardı ve karşımdaki sandalyeye oturdu. Bense sadece "Ama, ama..." diyebilmiştim. Doktor garip bir şekilde bir bana birde baktığım yere bakıyordu. Bakışlarından anladığım kadarıyla o hiç birşey görmemiş ve duymamıştı. Sonra gözlerini benimkilere sabitledi ve "Ama ne ?" dedi. Şimdi ne söylemem gerekiyordu ? Arkadaşlarımı anlatmazsam Kumru kızacak, anlatırsam doktor anneme söyleyecekti. " Şeyy... Sizden bir şey isteyebilir miyim ?" "Elbette." Derin bir nefes aldım "Anlatacaklarımı anneme söylememeniz şartıyla size herşeyi anlatacağım." "Tamam anlatmam." Hiç şaşırmamıştım, ama nedense sinirlenmiştim bu adam beni ne sanıyordu ? "Hiç film izlemediğimi mi sanıyorsunuz ? Ben sizden bu anlattıklarımı hiçbir şekilde anneme iletmeyeceğinize dair söz vermenizi istiyorum. Söz mü ?" Gülümsedi "Kabul." elini havaya kaldırdı ve "Birazdan anlatacaklarını hiçbir şekilde annene iletmeyeceğime söz veriyorum." "Pekala şimdi ne anlatmamı istiyorsunuz ?" "Bence sen daha iyi biliyorsun." Bir süre Kumru'yla bakıştık sonra doktora yüzeysel bir biçimde olanları anlattım.
Doktor biraz dinlenmem için dışarıyı turlayıp gelmemi istedi. Tabi ki bunu Kumru'yla birlikte yapmıştık ama hiç konuşmadık. Geri geldiğimizde doktorun bizi daha doğrusu beni beklemekten başka bir şey yapmamış olduğu belli oluyordu. " Evet tur iyi geldi mi ?" "Pek sayılmaz." "Anlatmaya devam etmek ister misin ?" "Bir söz verdiğim de tutarım." "Öncelikle sana şunu sormalıyım; bu arkadaşların şimdi neredeler ?" "Bir tanesi burada diğerleri evlerindedir herhalde." Birden gözleri iri iri açılmıştı "Burada derken tam olarak nerede ?" "Karşımdaki koltukta oturuyor." "Peki adı ne ?" "Kumru" "Güzel ama sana bir şey söylemeliyim bu söyleyeceklerimden arkadaşın rahatsız olsa bana kızar mısın ?" Koltuğa döndüm ve "Kumru" dedim "Hayır gitmek istemiyorum kalmama izin ver !" "Hayır olmaz." "O zaman söz ver daha sonra anlatacaksın tamam mı ?" Bunu yapmalı mıydım ? Ama mecburdum "Tamam söz" Sonra Kumru odadan çıktı. "Arkadaşın gitti mi ?" Biraz üzgün "Evet." dedim. "Öncelikle bu arkadaşlarının gerçek olmadığını dolayısıyla onları senden başka kimsenin görmediğini biliyor musun ?" "Tabi ki biliyorum !" "Tamam peki bu arkadaşlarından kaç tane var ?" "Tam olarak sayısını söyleyemem, ama sınıfımın tamamı ve üç kız." "Sınıfımın tamamı derken ? Sizin sınıfta hiç kimse yok mu ?" "Elbette var ama... Bunu nasıl anlatacağımı ben de bilmiyorum." "Pekala, o kadar çok kişiyi nasıl idare ediyorsun ?" Bir süre durdum. Beni doğru anladığından emin değildim "İdare derken ?" "Yani onları nasıl yönlendiriyorsun ?" "Ben aslında onları yönlendirmiyorum. Onlar kendi kendilerine hareket ediyorlar. Normal bir insandan hiçbir farkları yok !" "Hmm. Peki o zaman sen yanlarında yokken ne yapıyorlar ?" "Nereden bilebilirim ki ?
Az önce annem beni bekliyordu, şimdiyse ben onu ama ben yalnız değilim. Yanımda Kumru da var ve ben ona olanları anlatıyorum. Acaba doktor sözünü tutacak mıydı ? Belki de söylemesi benim için daha iyiydi. Bunların -hepsinin olmasa da- cevabını birazdan öğrenecektim. Tam Kumru'nun esprisine gülüyordum ki ilerideki kadının şaşkın şaşkın bana baktığını gördüm. Böyle bakmakta haklıydı da ne de olsa kendi kendime konuşuyordum.
Biraz sonra annem geldi ve eve gittik. Sanki bir şey söylemek istiyor ama söyleyemiyor gibiydi. Ben de sormadım. Çünkü birisi bir şey söylemek istiyor ama söyleyemiyorsa söyleyeceği şey pek hoş değil demektir.
Pazartesi günü okula gittiğimde Kumru ve diğerleri gayet normal davranıyorlardı. Buna çok mutlu olmuştum. Kumru'yla beraber sınıfın kapısına geldik. İçeriye girip yerime oturdum. Biraz sonra Kumru geldi ve yanımda oturan kızı işaret ederek "Onun yüzünden beni başka sınıfa atmışlar." Kızı Kumru gösterdiğinde farketmiştim. Kız çok sevimliydi. Gözleri elayla sarı karışımı bir renkti. Kahverengi saçları omuzlarına dökülüyordu ve çok güzel bir gülümsemesi vardı. Ona baktığımı görünce utangaç bir tavırla "Merhaba ben Ezgi." dedi. "Ben de Mısra, memnun oldum." dedim ve o anda farkettim, bütün sınıf bize bakıyordu. Üstelik bakanlar hayali insanlar değil gerçekleriydi. Ne zamandır ilk defa onları gerçekten görüyordum. Bu çok değişik bir duyguydu. Arkamı döndüğümde Kumru'nun gitmiş olduğunu farkettim, ama olsun onu daha sonra da bulabilirdim.
Üçüncü dersteydik ve ben bir şey farkettim; Hayali sınıfımın yarısı kaybolmuştu. Bu nasıl olabilirdi ? Yoksa kaçmış (kaymış)mıydılar ? Ama o zaman gerçekleri nasıl burada olabiliyordu ? Madem gerçekleri buradaydı ben bunu nasıl farkediyordum, onları nasıl görebiliyordum ?
Bugün günlerden pazar, biz de toplanmış arkadaşlarımın kayboluşunu tartışıyorduk. Tartışıyoruz çünkü artık sınıfta hiç hayali arkadaşım yok. Bunun nasıl olduğunu keşfedebilmiş değiliz ama yakında bulmayı umut ediyoruz. Uzun bir süre tartıştık ama hiçbir sonuca ulaşamadık.
Ertesi gün yine hep beraber okula gittik ve tabi oradan da kendi sınıflarımıza. Ezgi'yle çok iyi arkadaş olmuştuk öyle ki onunla olunca diğer her şeyi unutuyordum Hayali arkadaşlarımı bile...
Okul çıkışı Kumruların yanına gittiğimde Kumru ile Narin'i konuşurken buldum ama ben gelince sustular. Buna bir anlam veremedim ama bir şey de demedim.
Ezgi'yle tanışalı neredeyse bir ay oldu. Artık okulda ne yapsak beraber yapıyoruz. Kumru dışında buna pek aldıran yok. Hem Ezgi'nin sayesinde sınıfta konuştuğum birkaç kişi de var artık.
Bir cuma okul çıkışı eve gidiyorduk ki arkadan bir ses duydum, dönüp baktığımda Ezgi'yi gördüm bana sesleniyordu. Kumrulardan izin isteyip yanına gittim. Ertesi gün okul tatil olduğu için sinemaya gidecekmiş ve benim de gelmemi istiyormuş. "Ayrıca Cuma günleri daha ucuz oluyor." dedi. Gitmeyi çok istiyordum. Arkaya Kumrulara doğru baktım "Git önemli olan sensin bizi boş ver keyfine bak." dedi Narin. Göksu da başıyla onayladı.Kumru'ya baktım onun ne düşündüğü benim için çok önemliydi. "Unutma sana hiçbir zaman darılmadım ben. Ayrıca seni çok sevdiğimizi de unutma." dedi Kumru sonra da göz kırptı. Yüzümü yeniden Ezgi'ye döndüm ve "Tamam gidelim." dedim. Koluma girdi ve beraber yürümeye başladık. Dönüp Kumrulara bakmaktan kendimi alamıyordum. Her bakışımda daha fazla solmuş oluyorlardı. Son kez dönüp baktığımda Kumru'nun son gülüşünü son kez gördüm ve artık benim için yepyeni bir hayat vardı.

02 Ağustos 2011 22-23 dakika 2 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 13 yıl önce

    tek kelime ile muhteşem... defalarca okusam bıkmam. çoğu kez böyle olur hayali arkadaşlarımızı gerçeği bulunca unuturuz ama aslında onlar içimizdeki seslerdir... yazmaya devam 😆👍