Hayat Bir Şaka mı ?

Mıstık dayı,evinin çatısına çıkmış gökyüzünü seyrediyordu.Kuşların özgürce uçtuklarına
şahitlik ediyor ve içinden bir kuş gibi özgür olmak geçiyordu.Aşağıki mahalleden gelen
seslere aldırış etmeksizin hayallere dalan Mıstık dayı,köyün en yaşlılarındandı.Geçimini
köyde süt satarak sağlıyordu.Altına orta boylu bir eşek alarak köyde turlar atıyor,
önüne çıkan çocuklara geçmişinden hikayeler anlatıyordu.Mıstık dayı,çocukların gözünde
mahallenin "dayı"sıydı. O,bundan 30 yıl önce Bulgaristandan,Tarsusun en ucra köylerinden
birine göç etmiş ve yaşamını burada sürdürmeye başlamıştı.Ailesini Bulgaristandaki bir depremde kaybetmişti.Fakat Mıstık dayı ailesini kaybettikden sonra hiçbirzaman hayattan kopmamıştı.O,içindeki sessiz çölü bahar yapraklarıyla donatmasını bilmişti.Yaşadığı ev 2 odalıydı.Girişteki odasında 2 yer yastığı,bir yatak ve de radyo vardı.İkinci odayı eskimiş siyah beyaz fotoğraflar süslüyordu.Fotoğraflar,onun geçmişinin bir aynası gibiydi.Canı sıkıldığında odaya girer ve geçmişini içine çekerdi.Evinin bahçesi ise kır çiçeklerinin gösterişli dansına tanıklık ediyordu.Günlerden birgün Mıstık dayı köyün kahvesine gitmek için eşeğinin sırtına bir çırpıda atladı.Mıstık dayı aracının konforsuzluğundan rahatsız olmaksızın yol almaya başladı.Yolda onu görenler ellerini ağızlarına götürüp gülüyorlardı.Gülmemek mümkün değildi;eşeği anırarak yolda giderken bütün dikkatler üzerindeydi.Fakat o buna alışmıştı ve sıradan geliyordu.

Neyse dereleri,çayırları aşan Mıstık dayı kahveye ulaştı.Kahvede onu ilk karşılayan Nevruz dayı oldu.Nevruz dayı yaşlıların en tatlı dillisiydi.Dediği dedik birisiydi.Nevruz dayı,Mıstık dayıya "hoşgeldin,safalar getirdin" dedi.Buna karşılık Mıstık dayı komik bir aksanla "hoşbulmuşum nevrez" diyerek eşeğinden indi.Nevruz dayı,Mıstık dayıyı kahvedeki masalardan birine oturttu ve ağır bir bakışla "sana söylemek istediğim birşey var" dedi.Mıstık dayı şaşırmıştı çünkü Nevruz'u hiç böyle görmemişti.Nevruz "senin Bulgaristanda bir kızın var mı" diye sordu.Mıstık dayı biraz duraksayarak "Evet,ama depremde öldü" diye yanıtladı.Nevruz dayı "dün buraya senin gibi mavi gözlü bi kız geldi,ve seni sordu" dedi. Mıstık dayı "mavi gözlü bi kız beni mi sordu" diyerek şaşkınlığını gizleyemedi.Nevruz dayı "evet seni sordu bana." dedi. Mıstık dayı büyük bir heyecanla "o kız şimdi nerede ? " diye sordu.Nevruz,kızın kendi evinde ve karısının yanında olduğunu söyleyince,Mıstık dayı Nevruzu kolundan tutarak kahveden çıkardı ve "beni onun yanına götür" dedi.Nevruz ve Mıstık koşar adımlarla evin yolunu tuttular. Eve geldiklerinde kırmızı bir ayakkabı dikkatleri çekiyordu.Pek bir gösterişli olan bu ayakkabılar,sahibinin bu köye ait olmadığını söylüyor gibiydi.Eve ilk adımını atan Mıstık dayı çok heyecanlıydı.Belkide yıllar önce bıraktığı umudu şimdi tekrar dirilecekti.Evet,o depremde kaybolan kızını bulmuş olabilirdi.Salona girdi.Gördüğüne inanamadı.Onu görünce birdenbire yere yığıldı.Biraz su ve kolonyayla kendine getirilen Mıstık dayı,kendini kızının ellerinde buldu.Kızı, "babacım,tam 25 yıldır seni arıyordum" diye hıçkırarak ağladı.Mıstık dayı ise hiçbirşey söyleyemedi. Fakat bakışları mutluluğunu ve şaşkınlığını gizleyemiyordu.Mıstık dayı doğruldu ve kızına bir kez daha sarıldı. Ortam bir an sessizleşti.Mıstık dayı ne diyeceğini bilemez bir halde "seni yıllardır özlemle hatırlıyordum,canım kızım" dedi.Kızı ise "bende seni babacım" diyerek yanıtladı.Birbirlerine duydukları özlem her hallerinden belliydi.Nevruz ve karısı
onları gülümseyerek seyretti.Mıstık dayı kızını evine götürdü ve onunla eski günleri konuştular,Mıstık dayı anlattı,kızı dinledi.1 hafta boyunca beraber özlem gideren baba-kız soğuk bir akşam üstü şehire doğru gitmek üzere yol aldılar. Köy ile şehir arası otobüsle 1 saat sürecekti.Baba ve kız bütün valizlerini topladılar ve ilk gelen otobüsle yola koyuldular.
Ve yaklaşık bir saat süren yolculuk sonunda Adanaya vardılar.Adana'yı büyük bir zevkle bütün gün dolaştılar.Yemek yediler,kedilerle dans ettiler ve tabiî ki de lunaparka gittiler.Adananın o görkemli havası onlar için bir nimetti.Bütün gün dolaşan baba-kız geceleyin bir otele yerleştiler ve yorgunluklarını atmak için uykuya daldılar.Gece saat 3 sularında büyük bir yer sarsıntısı baş gösterdi.Baba kızını kalk yavrucum kalk,deprem oluyor diyerek uyandırdı.Kızı çok korkuyordu.Ve bir anda yıkıldı.Depremin etkisiyle 5 katlı otel çığlıklarla yerle bir oldu.Arama kurtarma ekipleri bütün gün çalışmalarını sürdürdü ve tam 350 kişinin cesedini otelin altından çıkardı.Fakat baba-kız halen bulunamamıştı.Aradan 2 gün geçti ve enkazın altından baba kızın cansız cesetleri çıkartıldı.Birbirlerine sarılmış vaziyette bulunan cesetler olay yerindeki bütün herkesi çok derinden sarsmıştı.Gördükleri karşısında kendilerini engel olamayan bazı çalışanlar gözyaşlarını tutamadı.Bir umudun yeniden dirilişi 2 yaşamın sonu olmuştu. Bir hayat düşünün;bazen gümbür gümbür akan bir su,bazen bir fırtına,bazense yeşeren çiçekler.Ama hepsinden öte; unutulmayacak hatıralara şahitlik eden bir hayat.

18 Ağustos 2010 5-6 dakika 1 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar