Hayat Yıldızı
Hayat bazen istediğimiz gibi gitmeyebiliyor. Olsun denilenler hep bekleniyor ama sonuç kocaman bir fiyasko. Zaten herkes istediğini bir anda elde etseydi yaşamanın pek de anlamı kalmazdı. Yine de düşünmeden edemiyorum, en azından güneş istendiğinde doğamaz mıydı?
Burak,yaşadığı ilk günden beri gökyüzünden gözlerini ayırmayan genç bir delikanlıydı. Ellerinde eskitme kağıtlardan oluşan dosyalar taşırdı. Rüzgar estiğinde insanlar hep bir tarafa kaçışır, Burak ise saçlarının dalgalanmasından pek hoşlanırdı. Annesinin sevgi dolu ama yalnız bakışları içinde geçirdi çocukluğunu. Bu yüzdendir ki ruhu hala sekiz yaşında bir erkek çocuğu gibi, kıpır kıpır. Hayat bir çocuğa oyun oynarken bile mutluluk vermiyorsa, gülmek için yapabileceğiniz bir şey yoktur. Yirmili yaşlarının ince çizgileri yüzüne yansımış olacak ki çehresindeki her ayrıntıda ayrı bir olgunluk gizliydi. Pek de cana yakın ama bir o kadar da soğuk olan bu genci çözmek gerçekten çok zordu. Aslında o, insanlar tarafından çözülmek ya da anlaşılmak istemiyordu. Tek istediği etrafında kendisine acı verecek ya da zaten solan yüzüne gölge düşürecek kişilerin olmamasıydı. Eğer mümkünse biraz da komik arkadaşları olsun istiyordu. Hatta bir kadın olmalıydı, elleri elinin üstünde. Unutturmalıydı tüm karanlığı bir gülüşüyle.
Sahi, kadınlar karanlığa ışık tutar mıydı?
Her gün biraz daha zorlaşırken yaşamak, attığı adımları birer birer saymaktan vazgeçmedi. Apartmanın dördüncü katına çıkmak elbette hayatın basamaklarını tırmanmaktan daha kolaydı. Bazıları için yaşamak da çok meşakkatli bir iş değildi. Bazılarına da dile kolaydı, kalbe imkansız.
Kuşlar uçtu, dallar bir kez daha döktü yapraklarını. Bu sefer gün eskisinden daha kızıl doğdu. İnsanların koşuşturmacaları Burak'ın kafasındaki onlarca sesten sadece biriydi. Her insanın kendine ait bir bulutu vardır. Ağladığında, o bulut kararır. Bazı insanların yıldızları da vardır, ki onlar evrenin en şanslılarıdır. Bazıları gökyüzüne göz dikerler, ki onlar da kendilerinden başka kimsenin mutluluğunu hazmedemezler. Burak, yalnızca bir bedene sahipti bu kocaman dünyada. Bir de yüreği vardı herkesten farklı. Yaşamaktan yorulmuş ama hala ayakta.
"Işık, son kez parlayacak mı benim için?" dedi elindeki şişeyi kafasına dikmeden önce. Bir zamanlar ustalar, aynaları sırlamak için zehir katarmış içlerine. Ne kadar güçlüyse bu zehir o kadar güzel yansıtırmış karşısındakini. İşte bugün sırladı kendini Burak ve parıltısını sonsuza kadar kimse görmeyecek. Boynuna geçirdiği ipin sırrını kimse bilmeyecek.
Yaşamak, boylu boyunca uzanmak bazen sessizliğe. Sırtında kaz tüyü bir yastık yumuşaklığıyla yıldızları izlemek hiç sahipsiz. Ölümün kıyısında binlerce insan dururken, ışığa koşmak karanlıktan kurtulmak mıdır?
Herkes sarılırsa eski zamanlarına, dert kalır mı bu diyarda.Bakın, çocukluğunuz işte tam kalbinizde duruyor. Onu sevmekten, başını okşamaktan korkmayın. Herkesin bir çilesi var ve yaşayan her insan bazen yoruluyor. Oscar Wilde'ın da dediği gibi:
"Hepimiz bir bataklıkta yaşıyoruz ama bazılarımız yıldızlara bakıyor."
Kendi yıldızımıza kavuşabilmemiz dileğiyle..
Güzellikler muştulayan öykünüz çok hoştu saygıdeğer kalem dost Mehmet Beyefendi.
Kutlarım günün öyküsünün değerli kalemini.
emeğe ve sanata olan sonsuz saygımla.
Kısa öykü yazmak benim için gerçekten çok keyif verici. Bir de böyle güzel yorumlarla taçlandırınca ayrı bir değerli oluyor. Yorumunuz için teşekkür ederim.
Sevginin gücü o kadar büyük ki alzheimer hastalar dahi onlara sevgiyle yaklaşınca bunu hissederler tıp kanıtladı sevgi var oldukça da umutla parlayacak kendi yarattığımız gök yüzümüzde ki yıldızlar yeter ki inanalım
Kutlarım Mehmet👑