Hayatın İçinden
Yorgun ve bitkin bir vaziyette girdi içeriye. İçinde tarifi mümkün olmayan bir sancı vardı. Akşama kadar dolaşmış, kimseden bir şey alamamıştı. Oysa ne hayalleri vardı bu akşam için. Kızlarına gidecek, elindekileri kendi eliyle kilere yerleştirecek, birde sofra hazırlayacaktı krallara layık. ?Sonra, hadi kızlar gelin. Sofraya kendiside oturarak birlikte bir akşam yemeği yiyeceklerdi. Sonra kızlar ders çalışırken tavşankanı bir çay demleyecek, birlikte çay içtikten sonra evine gidecekti. Oysa şimdi bütün hayalleri yıkılmıştı. Bitkin bir vaziyette kanepeye oturdu. Bir süre dinlendikten sonra, kalktı, buzdolabına gitti. Fazla bir şey yoktu. Yinede olanlardan bir şeyler hazırladı. Buzluğa baktı, yarım kilo kadar et vardı. Onu da aldı. Hiç olmazsa bugün yiyecekleri olur diye geçirdi içinden. Oysa o çocukların anneleri ve babaları kendilerine emanet etmişti gözü gibi baktıkları yavrularını. Yarın hakkın huzurunda, neden bizim yavrularımıza bakmadın? Neden? Neden? Diye sorarlarsa ne cevap verecekti. Yanaklarından süzülen birkaç damla yaşı sildi, poşete yerleştirdiği erzakı alarak yola koyuldu. Yol boyunca içinden dua ediyordu. Allah'ım ne olur beni mahcup etme yavrularıma diye. Apartmanın önüne geldiğinde, bir kalabalık gördü. Biraz ürpererek cenazemi var acaba diye sordu kendi kendine. Orada oynayan bir çocuğa sordu. ?Yavrum ne var burada ne oldu? Diye. ?Bir şey yok teyze. Elektrikler kesikte, onun için dışarıya çıktık. Biraz rahatlamıştı. Apartmanın kapısına gelince asansörün çalışmadığını düşünündü. Eyvah dedi. Nasıl çıkacağım şimdi ben 11. kata. Binanın giriş kapısını açınca birden bir ışık parladı. Şaşırdı birden, hani elektrikler kesikti. Sonra baktı, elinde ışıldak olan bir kadın vardı orada. Selamlaştıktan sonra sordu kadın. Kaçıncı kata çıkıyorsun? Diye. 11. kat dedi. O sırada evlerinin kapısına gelmişlerdi kadının. Gel dedi biraz dinlen, sonra çıkarsın. Hiç itiraz etmedi. Zira bayağı yorulmuştu. Kanepeye oturunca, ev sahibi sordu. ?Hayırdır kime gidiyorsun o katta? ?Benim kızlarım var, oradaki öğrenciler. Dedi. Kadın şaşırmıştı birden. ?Onlar senin kızların mı? Dedi. ?kızlarım sayılır dedi. Onları anaları-babaları bize emanet etmediler mi? Bizim memleketimize okumaya gönderirken. Sonra onlar bizim geleceğimiz değiller mi? Dedi. Etkilenmişti kadın. Bu zamanda başkalarının çocuklarına, kendi çocukları gibi sahip çıkınlar vardı demek. ?Peki dedi kadın, bende bir şeyler hazırlasam götürür müsün? Nerdeyse bir çığlık atacaktı sevinçten. Götürmem mi bacım, götürmem mi? Dedi sevinçle. Kadın kalktı mutfağa gitti. Birkaç poşetle birden girdi içeriye. Poşeti açtı. Neler yoktu ki içlerinde. Bir kilodan fazla kuşbaşı et, badem, kuru incir, cezerye, pirinç, mercimek, çay, şeker daha neler neler. ?Aman Allah'ım! sana binlerce kere hamdolsun dedi. Ve gözlerinden yaşlar boşandı. Dualarla teşekkür ettikten sonra müsaade istedi ev sahibesinden. ?sana yardım edeyim sen bunları götüremezsin dedi ve birkaç poşette kendisi aldı kadın. Birlikte çıktılar 11. kata kadar. Sonra içeriye buyur etti kadını. Birlikte girdiler içeriye. Kızlar kapıda karşıladı sevinçle ev annelerini. Her zaman ki gibi yine elleri dolu gelmişti evlerine. Altı kişiydiler. Her biri bir köşesinden gelmişti memleketin. Ayşe Ankara-Bala, Sümeyye Adıyaman, Hale Kars-Kağızman, Melike Yozgat-Sorgun, Lale Kocaeli, Büşra ise İstanbullu idi. Hepside başarılı birer öğrenci idiler. Kendilerine yardım elini uzatan bu ablaların yüzlerini kara etmeyeceklerdi. Kızlarına veda edip evine geldiğinde içindeki sevinç yüzünden okunuyordu. Yatağına uzandığında, huzur dolu bir uykuya dalmıştı bile.
21.01.09
Kendini eğitime adamış bir eğitim gönüllüsünün başından geçen olaydır... Saygılarımla.