Hazel'n Günlüğü - 1
Hiç geçmeyecek gibi bakınıyordum geçmesini beklediğim her ne ise onu bile bilmiyorum deniz durgun mu dalgalı mı gökyüzü açık mı ? bulutlu mu ? bilemiyorum öylesine bakındığım deniz şehrin silüeti baştan başa benim ruhum gibi duruyordu. İçimde ölümsüz hatıraları varmış gibi derin derin soluyorum rüzgarın varlığı saçlarımı tutuşturuyordu infazını bekleyen mahkum gibi hareketsizdim ta ki batıp çıkan sandal gözlerime ilişinceye kadar deniz dalgalıydı martılar suyun üzerinde dönüyor dalgalarla boğuşuyor iskeleye yanaşan vapurun hınca hınç doluluğu ve iskelenin suküneti aynı kare fotoğrafı içindeydi esen lodos ve oluşan dalgaların şaşırtıcı öfkesi hiçbir sığınak şansı bırakmıyordu. Balıkçı sandalının sanki son denizi son bir resmi gibi birden kayboldu dalgalar arasında uzun müddet onu göremedim içim acıdı merak duygusu giderek beni hırpalıyordu gün suya inerken tuhaf bir sessizlik çöküyordu her şey nasılda bir anda gelişmişti bütün merakımı bırakıyorum yorgun başımı dinlendirmek için odama çekilirken pencereden seyre koyulduğum şehir ve deniz hangi hikayeleri devam ettiriyordu bilinmez ama bir gerçek vardı ki gece devam ediyor şehir kendi karanlığına çekilirken hüznümle ben yine yalnız kalacaktım birazdan ağlayacak gibi çalışma masamın başına oturdum elek tahtasından geçiyordum ışıklı yarınlar tablosunda bir yer bulabilmek için benden beklenenleri vermeliydim ailemin sevgisi sabrı bütün bir çabası bunun içindi gizli korku ve endişelerimi bir an önce atmalıydım küllenmiş yüreğime kekik tarçın kokuları salan dağ bayır kır havası dolsun isterdim gecenin suya yansıyan güzellikleri içime umut ve moral serinlikleri katıyor ayın cömert ışığı da bir yandan beni farklı güzelliklere emanet ediyordu kendimi toparladım o durgun o boş bomboş ruh halimden çıkıp hayata yeniden bağlanmayı coşkuyla yeniden kazandım bin maskesi olsa da şu yalan dünyanın hiç birine iltifat etmeden kutlu müjdelerle dolu olan şehrin manevi mistik ruhani yüzüne yöneliyorum ..