Her Köpeğin Öyküsünde Yaşanmaz
" Her Köpek Isırmaz" öyküsünde sizlere anlatılan olay gerçek midir? Burada yatan can tatlı mı?
Bazılarına göre demeyelimde köyde ki vatandaşımıza göre eğer bir sürü köpeğinin boynunda tasması
yoksa şu dikenli olanlarından pek tehlike saçmazlar, yine eğer durum tam tersi de olabilir ki, çevre de
korumaları altında sürü bulunuyorsa sırf o sürüyü korumak için saldırabilirler ve tehlike yaratabilirlermiş...
peki masum avcıyla derdi neydi? Etrafta avcının görebildiği kadarıyla sürü yoktu. Uçsuz bucaksız uzanan tarlalar yeşiller sarılar ve gökyüzünün alabildiğine mavisi. Üstelik o pazar avcıdan başka hiç kimse
de atlamamıştı trenden. Avcı kendi içgüdüleriyle hareket etmiş ne olur ne olmaz diyerek bu dağ
başında kendisini korumak amacıyla beline kamasını takmış ve uzunca bir kavak dalını yolunun kenarından eğilerek topraktan almıştır.
bu küçük ama derinliği bayağı olan göle geldiği çok olmuştur. Her nedense o gelişlerinde karşı kıyı da
kendi tarafında balık tutan küçük küçük gruplarda vardı. Ama bu pazar bu kadar tek olmasının yegane
nedeni üniversite sınavlarına denk gelmesiydi. Kendi kendine mırıldandığı da olmuştu. Tüm buraya
gelen balık meraklası tayfa okumaya ant mı içimişti? O yüzden hepsi mi sınav yolunu tutmuştu.
Hayır elbette tek neden o değildi. Karşı kıyıdan avcıya yaklaşan av tüfekli çulsuz biri yanına geldiğinde
gölün kiralandığını balıkların tutulamayacağını söylemişti gevrek gevrek ve kısaca al oltanı yallah demeye getirmişti. Sonra ağzında ki ucuz sigarasını tüttüre tüttüre gölün giriş yerinde ki derme-çatma
külübesine yönelmiş külübenin dibindeki arkalıksız sandalye mi oturak mı her neyse oturmuş avcının
toparlanıp gitmesini bekliyor gibi bir tavır takınmıştı. Oysa avcının gitmeye niyeti yoktu. Bekçi bozuntusuna sadece bir iki saat takılacağım sonra giderim demiş bekçiyse sen bilirsin'i öyle bir edayla söylemişti ki o sözlerin arlasında her şey olabilirdi.
nitekim bekçi pekala o çoban köpeğini avcını bulunduğu yere göndermiş olabilirdi. Avcı belki de burun buruna geldiği
köpeğin oyun amacıyla hırladığını dişlerini çıkardığını saldırmak üzere olmadığını düşünebilirdi. Hatta ne yalan olsun
bir ara ekmek vermeyi köpekle dost olmayı bile denemeyi düşündü o saniyeler içinde.
Can tatlı mıdır bu kadar? Sonra kuduz muduz işleri. Kuduz aşıları...Üstelik avcı Türk aşılarının bir işe yaramadığını da
biliyor illa ithal aşı alacaksınız baskısını çok iyi anımsıyordu kedisi komşu kızını tırmaladıktan sonra başından böyle
bir deneme de geçmişti. Kendi kendine çok pahalı o aşılar...dedi. Köpekse burnuna neredeyse burnunu dayamış
o derece bir samimiyet duygusu içinde...
Evet avcı köpeğin boynuna hırlayarak sarılmış köpekse avcıyı bir hamle de toprak düzlüğe çekmişti. Çok sıcaktı. Çok toz toprak
havaya karışmıştı. Köpek ısırmaya çalışyor avcıysa öldürmeye kıyamadığı bu hayvanın bir açığını yakalamaya çalışıyordu
ki o açığını önceden tahmin etmişti o da boynunda dikenli tasması yoktu. O boğuşmanın amansızlığında canın tatlı olduğunu
anlamaya başladığında köpeğin boynuna dişlerini geçirmiş var gücüyle ısırmaya başlamıştı. Belki de çoban köpeği
kendisiyle boğuşanın bir insan değil kendisi gibi bir köpek olduğunu sezinlemiş olabilirdi...Hayvan sonunda kendisi gibi
hırlayan havlayan bu yaratıktan kaçmanın daha hayırlı olacağını anlamış ve boğuşmayı bırakmıştı.
Evet avcı toz toprak yara bere içinde kalsa da o vaziyette bekçinin bulunduğu külübeye doğru yürümüş fakat bekçi arkasına
bakmadan topuklamıştı. Avcının belki o.....ç....u küfrünü duymuş olabilirdi...
Bu öykü de gerçeklik aranır mı?