Hurdaman
Yürürken dengesini sağlamak için uğraşırken birkaç kez yalpaladı. Burası bir pazar yeri olmalı diye düşündü. Gökten mi düşmüştü yerden mi fışkırmıştı, birdenbire peydah olmuştu. Üzerinde hiçbir şey yoktu. Ama insanlar onu giysili görüyordu. Bunu çıplak insana bakmaktan ziyade korku ve tiksinme dolu bakışlardan anlıyordu. Aç ve susuzdu. Tezgahlara her yanaşışında eli sopalı adamlar onu itekleyerek uzaklaştırıyordu. Korkuları adamın yiyecek aşırmasından değildi, kafasında Pazar ahalisi için kabul edilemeyecek düşünceler filizleniyordu. Korucular bunu görmüştü.
Kalabalığın arasından ara ara pazarın en uç noktasında çıkış yerinde, mavi muşambadan yere tezgah açmış yaşlı bir kadın gördü. Ona doğru ilerledi. Kadın yerel giysiler içinde oldukça yaşlı duruyordu. Başında üç renkli kadın fesi vardı. Kadın elini sol göğsünün altına atarak sigara tabakasını çıkardı. Tütünü koymadan evvel sigara kağıdının bir kenarını küçük küçük ısırıklarla ıslatıyordu. Sonra tütünü koydu iki parmağının arasında birkaç kez sıkıştırdı, sarmaya başladı sonra ısırıklar atılmış kenarı bolca tükürükleyip yapıştırdı. Yerdeki serili serginin kenarına koydu. Bu kez sağ göğsünün altından yuvarlak metal kutu çıkardı. Bu bir enfiye kutusuydu. Üzerindeki kapağı hafifçe yana kaydırdı. Üzerindeki küçük deliğe önce burnunun sol deliğini dayayıp sağ deliğini başparmağı ile kapattı, uzunca içine doğru çekti. Aynısını burnunun diğer deliğine de yaptı.
Adam yaşlı kadını dikkatlice izlemişti. Kadın kafasını kaldırıp adama baktı.
Sen mi geldin geç kaldın? Adam soruyu duymadı bile
Acıktım, susadım ve yorgunum, dedi adam. Hem de çok…
Kadın elini önündeki sergideki kapalı şekilde duran ceviz kabuklarına uzattı. Üç tane yere kapatılmış yarım ceviz kabuğu vardı. El çabukluğu ile karışırdı.
Hadi seç birini, dedi adama.
Aç, susuz ve yorgunum, dedi adam bir kez daha. Kadın sinirlendi, anasına okkalı bir küfür savurdu adamın. Damın küfrü umursamayacak durumda değildi.
Hadi seç birini, dedi sertçe yaşlı kadın.
Adam yere diz çöktü…Arzulardan önce ihtiyaçlar vardı. Kulağını ceviz kabuklarının üzerinde gezdirdi. İlk cevizden kalabalık bir yerden garip sesler geliyordu. İkinci cevizden sadece tek bir ses geliyordu. Üçüncüsünden ise hiç ses gelmiyordu. Burnuna sarılmış olan tütünün ağır kokusu geldi. Kesik kesik nefes aldı tek ses gelen ceviz kabuğunu gösterirken.
Aha bu, dedi. Ama ben aç, susuz ve yorgunum, dedi adam bir kez daha. Kadın sol göğsünü açtı süt damlıyordu, adam emmeye başladı. Genzine keskin bir tütün kokusu yayıldı. Sonra derin bir uykuya daldı adam. Kadın adamı dizlerine yatırdı, saçlarını sevdi.
Ah! Ahmak seni her şeyi bilseydin gelmezdin değil mi? Bakalım bu bulabilecek mi?
Karanlık bölgenin ucunda biri oturuyordu, ürkerek adama yanaştı.
Ben neredeyim? Burası neresi? Sen de kimsin?
Ne çok soru soruyorsun onun bunun şunun canlısı. Kocakarı seni mi gönderdi bu kez.? Pek de insan kılıklı birine benzemiyorsun ya…neyse. Tanıtayım kendimi ben Ahriman, Avista ile yeryüzüne geleceğim günü bekliyorum.
Şeytan mısın yani sen?
Evet, senin gibi geri zekalılar sonradan bana şeytan adını taktılar, ne de olsa bir günah keçisi lazımdı onlara, dedi Ahriman.
Niye buradayım, dedi adam?
Bir de soruyorsun. Sen kendin seçmedin mi?
Hayır, dedi adam. Aç, susuz ve korunaksız idim, her yerden kovuldum, O kocakarı da zorunlu bıraktı seçmek için.
Zorunlu bırakılmanın bir şeyleri bulmaya yöneltildiği bilgisi düştü beynine. Kısa kısa kesik kesik ama derin soluklar alıyordu.
Sen madem Ahriman’sın söyle o zaman bana kocakarı benden neyi bulmamı istiyor?
“Hımmm! Dedi dudağını bükerek Ahriman. Kocakarı kez yanılmadı galiba. Maden öyle seni merakta bırakmayayım.”
Işık söndü ses kesildi mekan soluk bir hal aldı. Başlangıcın gölgesi düştü adamın düşüncelerine.
“Kendi yaşamını yönetmeyi, bulmanı istiyor.”
Kendine geldiğinde çürük sebze ve meyve yığınının arasında buldu kendini. Ama artık çıplak olarak görmüyordu kendisini. Kadın giydirmiş olmalı diye düşündü, kadını görebilmek için çevreye bakındı. Yanına bir de kimlik bırakılmıştı.
Tam otuz üç yaşındaydı… Zaman, akıl, irade, güç…en optimum birleşme tepe noktasıydı otuz üç yaş.
Yede kalan diğer iki ceviz kabuğunu gördü. Kulağını bir kez dayadı birine hiç ses gelmiyordu. Huzuru hissetti. Sonra diğerine kulağını uzattı. Uğultu gürültü cümbüş her şey vardı..
Ürktü adam …Pazardaki kalabalığa baktı. Daha da ürktü. Ayağa kalkamamıştı, ayaklarından aldığı destekle kalçalarını sürüyerek kenara doğru, duvar dibine çekildi.
Yeme içme ve barınma karşılığında ne büyük bir bulmacanın içindeyim diye düşündü adam.
İçimin gürültüleri ve pazardaki insanlar kendi yaşamımı yönetmeme ne kadar izin verecekler.
Yerdeki iki cevizi aldı adam birbirine yapıştırdı.
Huzura kavuşmam için bunlarla yaşamam gerek. Bunlarla savaşmam gerek.
Ama ey kocakarı! Sana yalvarıyorum, kendi yaşamımı yönetirken senden emdiğim sütü, burnumdan getirme.