İçe Açılan Dünya - 2
Kenan'ın simsiyah gözleri dolu doluydu. Derin bir iç geçirdi. Cebinden çıkardığı anahtarlığı avuçlarının arasında sıkı sıkı tutuyordu. Sonra avcunu açıp serbest bıraktı. Anahtarlığı halka kısmından tutup sallarken bir yandan da konuşmasını sürdürüyordu.
'Senin, şu küçük demir halkaya takılı anahtarlara özendiğin oldu mu hiç! Her biri ayrı bir kapıyı açıyor ama işi bitince yine aynı halkaya tutunuyorlar. Hiç mi hiç uzaklaşmıyorlar yani. İstediğin an avucunun içindeler. Öyle kocaman açma gözlerini! Bir soru sordum ve sadece evet veya hayır diye bir cevap bekliyorum. '
Murat'ın ciddi bakışları "Bu da ne demek?" der gibiydi. Önce anahtarlığa sonra Kenan'ın gözlerinin içine baktı. Dudakları hiç kıpırdamadı.
Kenan, tekrar anahtarlığı eline aldı.
"Ben özendim hem de çok! Şu hayatta bana bağlı olan tek bir şey bile yok anlıyor musun? Ne eş, ne dost, ne çocuk.
"Bak alındım şimdi. Beni dosttan saymıyor musun? Artık sık sık görüşeceğiz! Benden kaçacağını sanıyorsan yanılıyorsun!"
Kenan, üstünde hâlâ çayın ıslaklığı bulunan dosyayı bir hamlede kavradı. Sonra kapağını geriye doğru açtı.
"Şu merak ettiğin dosyada ne olduğunu biliyor musun? Benim ağır aksak ayağımla aynı tempoda yürümeye çalışan otuz üç yıllık hayatım var. Ne yazık ki benim adresim Karşıyaka Mezarlığı, dosyanınki de Mamak çöplüğü olacak"
Murat'ın içi daralmıştı. Kaşlarını çatarak derin bir of çekti.
'İçimi şişirdin be Kenan! Dünya yıkılmış, altında kalmış gibi konuşuyorsun. Problemini tam olarak anlamış değilim ama hiç bir şey için Allah'tan ümit kesilmez. Bunu unutma.'
Kenan, sanki Murat'ı hiç duymuyor gibiydi.
"Yıllarca konuştum, anlaşılamadım. Anlattım, dinletemedim. Aşkımı itiraf ettiklerim oldu reddedildim. Dilimin, ağzımın içindeki her dönüşü bir ses oldu ama bu sadece benim sesimdi. Oysa ben hayatıma girecek başka sesler de aradım. Sonunda dilim değil kalemim hareket etmeye başladı. Sadece başkalarının sözleri mi insanı yıkar! Bazen kendi yazdıklarım da canımı acıttı ama yine de mutluydum"
Murat, "Şimdi neden mutsuzsun? Ne oldu" diye sordu Kenan'a. Kenan, tekrar dosyaya baktı.
'Şu dosyanın içindekiler benim göz nurumdu. Yaşadıklarımı, yaşamak isteyip de yaşayamadıklarımı, yapmak istediklerimi anlatacak sessiz bir çığlık olacaktı. Keşke..."
Murat "Aslına bakarsan kitap yazmış olmana hiç şaşırmadım. Okul yıllarında edebiyat dersinde sınıfın en iyi öğrencisi sendin. Yazılılarda, herkes senin yanına oturmak için bana yalvarırdı. Ama ben ısrarla yerimden kalkmazdım. Sınav kâğıtlarına gözümün ucuyla bakmam bile sınıf geçmeme yetmişti. Sana borçlu sayılırım" dedi gülümseyerek. Ardından "Yanlış anlamadıysam yayınevi sahibi öykünü beğenmemiş! Yanılıyor muyum?" dedi tedirgin ve çekingen bir halde.
"Evet beğenmedi. Şimdilerde benim yazdığım gibi öyküler moda değilmiş. Duygudan, betimlemeden ziyade olay örgüsü üzerine kurulu olan öyküler revaçtaymış. Benim kitabım raflarda tozlanırmış. Aslında cümlelerim düzgünmüş ama yazılarımın temelini onların önerdiği yazarlar üzerinden atmalıymışım. Bu olacak iş mi sence!"
Murat, hiç düşünmeksizin "Saçma hem de çok! Sözlerinde de son derece haklısın arkadaşım. Ne yani! Bu yıl mavi moda diye herkes tepeden tırnağa mavi giyecek ya da bu sene tişört moda değil diye herkes gömlek giyecek diye bir dayatma olabilir mi? Hem insanları aynı kalıba sokmaya çalışmak tamamen zorbalık! Kıyafette bile üzerine yakışanı giymeyi tercih eden biri olarak anlatım tekniğinin ve konuyu işleyişin tek tipe dönüştürülmesine şiddetle karşıyım. Herkesin kendine göre bir tarzı olmalı. Taklit hoş bir şey değil" dedi dudaklarını bükerek.
Kenan'ın birden gözleri ışıldamıştı. Sesi, elleri ve bacakları tir tir titriyordu. Kuruyan dudaklarının arasından şu sözcükler döküldü.
"Dostum sen bana inanıyorsun! Bunu yüreğimin sesi fısıldıyor!"
Murat elini Kenan'ın omzuna attı ve gözlerinin içine bakarak "Elbette ki inanıyorum. Öykünü daha başka yayınevi sahiplerine de okutmalısın. Hatta ben de arkadaşlarıma sorarım. Editör araştırırız. Mesela önümüzdeki aylarda İstanbul'da bir kitap fuarı düzenleneceğini duymuştum. Yazdıklarını bir CD'ye kopyalar, biner arabaya gideriz. Bakarsın birinin ilgisini çekmeyi başarırız. Okuyup beğenen çıkabilir. Pes etmek yok arkadaşım. Bundan sonra yalnız değilsin! Yalnız bir şartım var. İmzalı ilk kitabını bana vereceksin' derken onun da gözleri parlıyordu.
Kenan, garsona eliyle işaret ederek yanına çağırdı.
"Buyurun efendim. Ne arzu etmiştiniz?"
'En güzelinden iki çay istiyoruz. Mümkünse 2011 model, çay da Ağustos ayı, Salı gününden kalma olsun'
'Pardon! Anlayamadım efendim. Siparişinizi tekrar alabilir miyim?'
Kenan, yüzünde koca bir tebessümle siparişini yeniledi. Geleceğe daha bir umutla bakıyordu. Murat ise çalan telefonunun sesiyle hemen ayağa kalktı. Belli ki önemli biri arıyordu. Önce bir süre sustu ve otomatiğe bağlanmış gibi kafasını öne arkaya salladı.
'Tamam aşkım! Biliyorum çok geç kaldım ama yolda liseden bir arkadaşımla karşılaştım. O yıllardan bu yana hiç karşılaşmamıştık. Laf lafı açtı. Zamanın nasıl geçtiğini inan fark etmemişim. Hemen geliyorum hayatım. Eve alınacak bir şey var mı?'
diye sorduğunda Kenan kıs kıs gülüyordu.
'Acaba bekâr olmamı dert etmesem mi?' diye düşündü. Fakat sonra 'Yok yahu! İyi bir şey evlilik. Keşke benim de bir arayanım olsa! Ne diyeyim kısmet!' diye iç geçirdi tebessüm ederek.