İçinde ki Işığı Gör
Nereden düşmüştü bu bataklığa,dipsiz bir kuyu gibiydi,karanlık bir labirentin içinde hangi yöne yönelirse yönelsin hep bir çıkmaz sokaktı. Hayatı bir kasırga gibiydi, bir oraya savrulmuş, bir buraya.
Çocukluk zamanları bir masal gibi başlamıştı aslında. Bir zamanlar büyük hayalleri vardı, dünyaya meydan okuyacak cesareti. Ama o küçük dünyada, bir çocuğun bile kaldıramayacağı yükler omuzlarına erken çökmüştü.
Ailesiyle yaşadığı kasvetli evde sevgi yoktu, sadece sessizlik ve korku hakimdi. Babasının bitmek bilmeyen öfkesi, annesinin sessiz gözyaşları… Küçük kız daha o zaman anlamıştı, dünyasında bazı şeylerin düzelmeyeceğini. Hep bir kaçış ve kurtuluş hayali vardı.Bir yerlerde belki daha iyi bir hayat olduğuna inandı. Sokaklar bile o evden daha güvenli gelirdi ona.
Zaman geçtikçe yaşadığı ev daha karanlık ve çekilmez oluyordu. Nasıl büyüdüğünü anlayamadı. Okula gitmek onun için sadece hayal oldu; hayat ona ne okul, ne de öğretmen sundu. Çaresizliği ilk o zaman hissetti. Hayatta kalmak için bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu ama hiçbir şeye tutunamıyordu. Karanlık sokaklar, sahte gülümsemeler ve kısık sesli teklifler onun dünyası haline geldi. Fahişelik, ona sundukları tek çıkıştı; ya da o zamanlar öyle sanıyordu.
Evdeki baskılara karşı bir çıkış yolu olarak kendi yolunu seçmişti.İlk başta her şey bir oyun gibiydi. Yabancı erkeklerle kurduğu bağ, sahte bir samimiyetin içinde saklanıyordu. Para kazanıyordu, ekonomik özgürlüğünü kazanmıştı,bu durum özgüvenini sağlamıştı,ama durum onun için daha karmaşık hale geliyordu,çünkü yaşadığı hayat ona hiçbir şey sunmuyordu.
Sonra, her şey ağırlaşmaya başladı. Bedeni, ruhu giderek tükeniyordu. Her gece başını yastığa koyduğunda, kalbindeki boşluk büyüyordu. Kendine "Neden buradayım?" diye sormaktan başka bir şey yapamıyordu. Her sabah yeni bir pişmanlıkla uyanıyordu.
Bir gece, soğuk bir sokakta, elinde sigarasıyla bir banka oturdu. Etrafındaki insanların yüzlerine baktı. Herkesin bir hikayesi vardı, biliyordu. Kimse bu dünyaya fahişe olarak gelmezdi, o da gelmemişti. Ama buradaydı, işte. Hayatı çözmeye çalışırken kendini kaybetmişti.
Bir zamanlar hayalleri vardı, ama şimdi sadece keşkeleri vardı. "Keşke daha güçlü olsaydım," diye düşündü. "Keşke başka bir yol bulabilseydim." Ama artık geçmişi değiştiremezdi, sadece geleceğe bakabilirdi. Ama nasıl? Gelecek ona hiç umut vermiyordu. İçindeki o bitmeyen boşluk ne kadar daha sürecekti?
Bir gün, bir müşterisi ona farklı geldi. Adamın gözlerinde öyle bir şey vardı ki, diğerlerinden farklıydı. Ne şehvet vardı, ne de kaba bir istek. Sadece merhamet. "Neden buradasın?" diye sordu adam. Kadın bir an afalladı, böyle bir soru beklemiyordu. Yıllardır kimse ona bu soruyu sormamıştı. "Neden mi? Hayatta kalmak için," dedi sessizce. Adam başını salladı. "Ama bu şekilde hayatta kalmak seni öldürüyor."
Bu basit cümle, kadının içinde bir şeyleri harekete geçirdi. O an fark etti ki, yaşamak sadece nefes almak değildi. Yıllardır kaçtığı hayat dersleri bir bir önüne serildi. Dünya ona ne kadar acımasız olursa olsun, kendi içinde hâlâ bir umut ışığı taşıyordu. Kendi varoluşunu yeniden keşfetmek zorundaydı.
İlk defa kendine sorular sormaya başladı: “Gerçekten ne istiyorum? Hayatımı böyle mi devam ettirmek istiyorum?” hayatını adını bile bilmediği tanımadığı ve sırf para için birlikte olduğu adamlara heba ediyordu.
Aynaya bakmaya korkuyordu.Yüzünde,teninde kokuşmuş bataklığın iğrenç kokusu vardı.Karanlık gölgelerin nefesi ve elleri teninde hissediyordu ve iğreniyordu kendinden.
Bir yol bulmalı,ışığı görecek nefes alabileceği bir bir yol.Artık uyuyamıyordu,kafasını her yastığa koyduğunda geçmişin ve karanlığın iğrenç nefesini hissediyordu.
Artık her şeyin bir seçim olduğunu anlamıştı. Geçmişi değiştiremezdi, ama geleceğini değiştirmek onun elindeydi.
Kendi içine döndüğünde, en derin korkuları ve travmalarıyla yüzleşmeye başladı. Ona zarar veren herkesin izlerini taşıyordu, ama bu izlerin onu tanımlamasına izin vermemek zorundaydı. Kendini yeniden tanımak, affetmek ve sevmek gerekiyordu.
Çok zor geçen bir çocukluğun ardından bataklık olan fahişelik onun geçmişiydi, ama geleceği olmak zorunda değildi. Dünya, ona nasıl bakarsa baksın, o kendine başka bir açıdan bakmaya başlamıştı. Pişmanlıkları vardı, evet, ama aynı zamanda öğrenilmiş dersleri de…
Kendini keşfetmenin ve hayatını değiştirmenin bir bedeli vardı, ama bu bedel ödenmeye değerdi. Ve o, bu bedeli ödemeye kararlıydı.
Boş sokaklarda kaybolmuş gibi görünse de, bir gün o sokaklardan çıkabileceğine inanmaya başlamıştı. Çünkü artık içindeki ışığı görüyordu.