İçinde Melahat Geçen Öykü
Melahat'ı düşünüyordum gözlerim kapalı. Beni terk edeli iki saat on yedi dakika olmasına rağmen onu hala unutamamıştım. Ben işte seversem böyle severdim.
Karşımdaki sandalye Melahatsız, terkedilmiş her Türk erkeği gibi içiyordum.
Aslında içkiyle aram pek hoş değildir. Öyle durduk yerde içmem. Mutlaka bir neden olmalıdır ki ortada, içeyim. Örneğin; yalnızsam canım sıkılır içerim, dostlarla birlikteysem neşemden içerim, moralim bozuksa üzüntümden içerim, sevinçliysem keyfimden içerim, yorgunsam yorgunluğumu alsın diye içerim. Anlayacağınız, özel durumların haricinde ağzıma içkinin damlasını koymam.
Kadehimin dibinde olanca içbenisiyle duran iki parmak rakıyı da diklemiş ve tam Melahatımın hayaliyle sarmaş dolaş olmuştum ki, 'Afedersiniz, oturabilir miyim?' diyen bir sesle kendime geldim. 'Hayır, oturamazsınız. Ben tanımadığım insanlarla içmekten hiç hoşlanmam,' demedim. Bunun yerine, 'Tabii, ne demek, buyurun lütfen, ben de şöyle sohbet edebileceğim bir arkadaş gelse diye geçiriyordum içimden,' de demedim. Ben tanımadığım insanlarla sohbet etmekten de hoşlanmam.
Önce, adamı tek başına içmekten zevk almayan, kendinden başkasını hiç ilgilendirmeyen konularda onu bunu esir alıp kafa ütüleyen tiplerden biri sandım. Ama meyhanenin diğer masalarına bir göz atıp da hiç birinde oturacak yer olmadığını görünce istemeyerek de olsa oturmasını işaret ettim.
Bazı insanlar vardır, herhangi bir yerde ilk kez gördükleri ve belki de hayatları boyunca ikinci kez göremeyecekleri kişilerle ayaküstü samimi olup, sanki kırk yıllık dost gibi enseye tokat göze parmak şakalaşmaya başlarlar. Hayatta beceremediğim şeylerdendir bu. İlgisiz yerlerde, ilk kez gördüğüm kişilerle şıpın işi ahbap olmaktan hiç hoşlanmam. Böyle durumlarda özellikle soğuk durur, karşımdakine 'Amma da aksi herif, bir şey söylersem mutlaka tersler nursuz' diye düşündürüp, böyle bir girişimde bulunmasını önlemeye çalışırım. Öyle değil mi ama? Canım sohbet etmek istese neden tek başıma içeyim? Arkadaşlarımla gelirdim bende.
Afiyetolsunlaştıktan sonra, bu herif de konu açmaya çalışmasın, beni Meloşumun hayaliyle başbaşa bıraksın diye suratımı asıp gözlerimi elimdeki kadehe çevirdim.
Adam ne yaptı biliyor musunuz? Rakısını, mezesini söyledi, efendi gibi tek kelime konuşmadan yedi, içti ve iyi akşamlar diledikten sonra kalkıp gitti. Evet, aynen böyle yaptı. Sonra ne mi oldu? Hiçbir şey... Biraz sonra da ben içkimi bitirdim, hesabımı ödedim, kalktım evime gittim.
Öyküde konu yok, espri hiç mi yok? Ben size bunların hiçbirini vaat etmedim ki... Yalnızca canım Melahat'tan söz etmek istiyordu, ben de ettim... Hepsi bu kadar...
Attila İlhan Aysel'e takmıştı kafasını, sen de Melahat'e takmışsın kafayı sevgili dostum. Ne yaparsın herkesin bir takıntısı var. Öykü kurgusu, değişik giriş, gelişme, sonuçlanması ile okunmaya değer. Herkesin yüreğinde besleyip de coşku ile bağlandığı bir Melahat ya da Aysel mutlaka vardır her daim. Kutluyorum içtenlikle Mehmet bey...👍