İki Beden Tek Ruh
Yıllar sanki ruhumuzu çalıp saklamış gibi, eleleydik bir vakit. Karanlık bir seher vakti, hani hep öyle olsun, hep alacakaranlığın dibinde olalım diye adaklar sıraladık. O her zamanki edasıyla yine çalımlıydı. Rüzgarın saçlarını ensesinden alıp, doğaya karşı uçurmasını seviyordu. Kaçamak bir aşkla bağlıydı bana. Ben ise ona, erişilmez bir zorunluluk halinde yakındım. Hastalıklı ama bir o kadar da gerçeğe dayalı kanıtlarla, tam anlamıyla onundum.
Vakit belki kıştı, tam anımsayamıyorum. Aylardan neydi, hangi günün ikindi dengesindeydik bilemiyorum. Aklımda yalnızca küçük nefesli gülüşleri kalmış. Belki daha nice ayrıntıdan oluşuyorduk o vakit fakat dedim ya anımsayamıyorum.
Kuş gibi eksik ve savunmasız sarılışlarını unutamıyorum sanırım. Bazı kilit noktalardan bana dokunmaya çalışması da hatrımda. Beni kaybedeceğini aklına hiç getirmiyordu. Öyle hoyrat ve kendi alemindeydi ki! Belki de en çok bu yüzden terk etmek istedim onu. Bile bile, canını isteye isteye yakmak için mecazi bir hançeri sapladım can evinden. Kendi fikriydi. Onu o şekilde hazmetmem onun da işine geliyordu.
Evet, eleleydik çoğu kez ama göz göze değil. Yan yanaydık evet ama ikiyken bir değil. Aramızda bir sadakat vardı ama görünmüyordu. Hissedilmeyen koca bir dairenin içinde debelenip duruyorduk bıkmadan. Belki gerçekten ikimiz de bitmiştik. İkimiz de sağaltamayacağımız yaralar almıştık. Ne onun benim dermansızlığımı görecek hali vardı, ne de benim onun düşsüzlüğünü. Kırık birer notanın en başından çalmayı unutmuştuk. Nitekim aşk o gün hiç olmadığı kadar sahte ve soyuttu bizim için. Bir süre sonra ellerimizi de serbest bırakır gibi olduk. Manevi bir ayrılışın ardından gerçek olanı da kavramaya başlamıştı bizi.
O an, gözlerine bakabilseydim eğer, neler göreceğimi hayal edebiliyorum; acımasızdı, hissedebiliyordum. Ben artık onun yanında var olduğum kendimle barışık değildim. Kendimi onun varlığını duyumsayınca sevemiyordum. Alelade hayal kuramıyordum mesela onunlayken, ya da birdenbire bir duygu patlaması yaşamıyordum. Her ne kadar göremesek de biz, artık bizden öte bir yolun bitimindeydik. Sade ve yalnız, küçük bir ayrılık yaşayacaktık. Ve belki o an, işte o ayrılışın ilk tanesini yaşıyorduk.
Akşam olmuştu, saçları dalgalanmıyordu artık. Gözlerine bakmadan yanızca duyularımla ona veda ediyordum. O ise sımsıkıydı, ayakları zemine dik ve bedeni, hiç olmadığı kadar dirayetli görünüyordu.
Elimi elinden tamamen çektim. Aşka ulanmaktan o da o anda vazgeçti. Rüzgar kuru nefesiyle iki genç bedenin ayrılışını izliyordu ve belki de gerçek tek bir ruhun.
Evet, şimdi şimdi anımsıyorum; aylardan aralıktı..günlerden ise yedisi.
OCAK//2016