İletişim Bazen Kapı Zili İle Başlar
Kapının zili, son bir saat içerisinde çıkardığı kuş nağmeleriyle son zamanlardaki en yüksek performansını sergiliyordu.
Zilin üzerine parmak basan her kim ise iki dakika sonra Ezgi'nin "Hoş geldiniz" karşılamasıyla salondaki yerini almış oluyordu. Mevki, yaş ayrımı olmaksızın salonun her bir metre karesine dağılmış olan misafirler kendi aralarında sohbete başlamışlardı bile.
Ezgi, antreden muffağa doğru adım atarken "Allah'ım ne olur artık yeter" diyordu. Altı fokur fokur kaynayan çaydanlığın üzerinde sefa süren demliğin kapağını alelacele açtı. Yüzeydeki çay tanecikleri nihayet dibe çökmüştü tıpkı kendi gibi. Ama aralarındaki tek fark Ezgi'nin yorgun olmasına rağmen fıldır fıldır ortalıkta dönmesiydi.
Hızlı hızlı mutfak balkonunun önüne doğru geldi ve mini fırının hemen arkasındaki kulplu büyük gümüş tepsiyi kendine doğru çekti. Üstünü temiz bir bezle silerken "acaba bu tepsiyi odama ayna olarak mı assam" diye aklından geçirdi. At kuyruğu yaptığı saçlarından firar eden bir kaç teli kulağının arkasına sıkıştırdı. Tepsinin içinde pırıl pırıl parlayan kahverengi gözleri "Ezgi çay servisine başla artık" diyordu göz kırparak.
Şimdi, çay bardakları ve şekerliğin tepsideki yerini almasındaydı sıra. Yalnız altıncı bardaktan sonra takım ruhu bozulmuş, yedek oyuncu olarak başka bardakları tepsiye dizmeye başlamıştı. Cam bardaklar saltanatını, farklı ebatlardaki çiçekli, yazılı, geometrik desenli seramik kupalara bırakıvermişti bir anda.
Çayları bardaklara boşaltmadan önce içerideki misafirlere sezdirmeden gizli bir nüfus sayımı yapmalıydı. Salonun kapı aralığından içeriye doğru şöyle bir göz gezdirdi. Annesi dahil içeride tamı tamına on altı kişi vardı. Derhal mutfağa geçti ve tepsiye üç kupa daha sıkıştırdı.
"Bu evde neden bu kadar çok bardak, çanak var diyordum demek böyle günler içinmiş" dedi içinden.
Mutfağa paldır küldür giren saçları iki yandan renkli tokalarla tutturulmuş, beyaz tenli, elma yanaklı, küçük kızın "Şerife teyzem çaylar nerede kaldı?" diye soruyor cümlesi Ezgi'nin yüz ifadesinin gerilmesine neden olmuştu.
"Ezgi Ablam hemen getiriyormuş dersin! Hadi sen git salonun kapısı kapalıysa benim için aç tamam mı canım!" Küçük kız, söylenenleri unutmadan içeriye yetiştirmek için koşarak mutfaktan ayrıldı.
Ezgi, "Ya sabır! Sanki çay ocağındaki garsonum da bir de fırça yiyiyorum" dedi kaşlarını çatarak. Çay kaşıklarını da bardaklara koyduktan tepsinin yanlarındaki kulpları kavrayarak salona doğru yöneldi. Çaylar, bardakların içerisinde hafif hafif çalkalanıyordu. Ama neyse ki tabaklara taşırmadan salona girmeyi başarmıştı.
Şimdi sıra en zor olan işteydi. Göz kararı yaş tahmini yapıp büyükten küçüğe servis yapmak için önceliklerini belirledi. Üçlü kanepenin ortasındaki hafif kilolu, saçlarındaki beyazları diğerlerine göre daha beyaz, gözlük camı da en kalın olan hanıma en önce vermeliyim. Üç kişi ötedeki siyah elbiseli, kırmızı terlikli, mavi gözlü, ellerinin üzeri bir hayli buruşuk olan hanıma ikinci, kaloriferin önünde sürekli kahkalar atan ve dişlerini durmadan sergileyen hanıma ise üçüncü sırada servis yapmalıyım. Diğerlerine de üç aşağı beş yukarı tahminler yaparak servisime devam ederim artık" diye düşündü.
Dediği gibi yapmış en son annesine çay vermek üzere eğilmişti. Güler yüzlü bir ifadenin arkasına sinirli bir bakış yerleştiren annesi dişlerini sıkarak "Buz gibi oldu çaylar buz!" diyordu. Belli ki annesi servisten memnun olmamıştı. Ezgi, kimseye sezdirmeden annesine omuz silkti. Dudağını bükerek geri çekildi ve tekrar mutfağa gitti.
"Ah anneciğim ah! Sinirlenmeyeceğim diyorum ama mümkün mü? Altı üstü bir ev aldık. Üstelik daha altımız ve üstümüz de boş! Tamam! Hayırlı uğurlu olsun, üç odaya içini açan salonumuzda iyi günlerde oturalım ama bu kadar kalabalığı eve toplamanın mantığı ne anlamış değilim. Şimdi sorsam kızım ben sadece beş kişi çağırdım. Diğerleri hariçten diyerek gazel okur! Tanımıyor muyum annemi!"
Elindeki üst üste koyduğu içi boş pasta tabaklarını masanın üzerine sessizce bırakan Şerife Hanım, Ezgi'nin omzuna dokunarak "Kızım hayırdır! Ne konuşuyorsun kendi kendine! Hadi sen de gel artık içeriye. Yoruldun" dedi gülümseyerek.
"Anne! Sana bir şey soracağım ama yalnız ve yalnız doğruyu söyleceğine namusun ve şerefin üzerine yemin edeceksin."
"Sor bakalım benim deli kızım!"
"Gazetelerin satılık ve kiralık ev ilanları bölümüne "Ev Satın Alanlar" veya "Ev Satanlar" diye bir bölüm daha mı eklendi?"
"Nereden çıktı bu şimdi! Beni ayaklı gazete yaptın ya helal olsun sana! Kızım ben o kadar görgüsüz müyüm? Sadece Leman ile Esma'yla sevincimi paylaştım. Kulaktan kulağa yayılmış. İçeridekilerden çoğunu vallahi ben de tanımıyorum. Leman, telefon edip hayırlı olsuna geleceğiz dedi. Ne yani, gelmeyin mi deseydim!"
Kısa bir sessizlik oldu. Ardından Ezgi, annesinin boynuna sarılarak yanağına sevgi dolu bir öpücük bıraktı.
"Anneciğim doğruyu söyle çevre illerden de delegeler gelecek mi? Ona göre kendimi hazırlayayım" Şerife, "tövbe tövbe" diyerek tekrar salona geçti. Arkasından da Ezgi içeriye girdi ve yemek masasının en başındaki sandalyeyi kendine doğru çekip, ucuna oturdu.
"Ziyade olsun güzel kızım" diyerek çay kaşığını enlemesine bir şekilde bardağının üzerine koyan İkmal Hanım ve ismini bilmediği yanındaki bayanın boşalan bardaklarını almak üzere yanlarına koştu ve hafif eğildi. "Pek de güzelmiş maşallah! Şerife'ciğim kızın okuyor mu?"
Ezgi "hem okuyor, hem yazıyor hem de konuşabiliyor" dedi gülümseyerek. Ezgi'nin verdiği cevaba bozulan kadın "Çay da pek güzeldi" diye konuyu değiştirdi.
Hemen yanındaki İkmal hanım "Nerede okuyorsun yavrum?" diye sordu.
"İletişim Fakültesi."
"Maşallah maşallah. Bitirince ne çıkacaksın yavrum?"
"Çatılara iletişim kuracağım teyzeciğim! Hem de uydudan. Herkes birbiriyle kolayca anlaşacak, dolaylı sorular lügatımızdan kalkacak daha neler neler!"
Şerife hemen söze atıldı.
"Benim kızım çok komiktir. Ölüyü bile güldürür. Değil mi kızım!"
"Evet anneciğim. Çayın açık mı olsun kapalı mı?"
Şerife'nin yüzü pancar gibi olmuştu. Hiç cevap vermeden kafasını iki yana sallamakla yetindi. Ezgi önden Şerife arkadan mutfağa geçtiler.
Ezgi daha fazla tutamadı kendini ve katıla katıla gülmeye başladı.
"Anneciğim! Sen bu grubu ayda bir topla! Şaka değil ha! Yalnız mümkünse benim haberim olmasın! Soran olursa da kopan iletişim ağlarını onarmaya gitti dersin olur mu?"
"Kızım!"
"Annelerin bir tanesi! Kızmadın değil mi?"
"Kızmadım kızım! Yalnız içeri hemen girmezsek misafirlerimizi kızdıracağız!"
"O zaman giderler mi dersin!"
"Hişt ayıp oluyor ama! Ben seni böyle mi eğittim"
"Tamam tamam söz! Sesimi bir daha çıkarmayacağım ve uslu bir kız olacağım".
(Değerli Seçki Kurulu ve sevgili arkadaşlarıma teşekkür ederim. Sevgi ve saygılarımla)
canım sıkkındı ve bir an için güldürdünüz beni.. teşekkürler güzel yüreklere...
Sevgili Çilem, öykümden tat almana inan çok sevindim. Teşekkür ederim. Sevgiler.