İngiltere'de Bir Türk Sokağı
Uzun binalar arasından Arnavut kaldırımlı bir yol üzerine insanlar serpiştirilmiş, yanık ahşap rengindeki binalar adeta terk edilmiş gibidir. Vakit hayli erken, güneş en kızıl haliyle binaların yüksek kısımlarına sızıyor ara sokaklar hala solgun. Zamanın erkenliğine karşın sokakların doluluğunun sebebi bugünün Pazar günü olmasıdır. Kaldırımlarda seyyar satıcılar satmak istedikleri mamulleri henüz yerleştiriyorlar. Yeni uykudan uyanmış gözleri aşikar olan esnaf, dükkanın önünü süpürmüyor, bir hortumla sadece kendi dükkanlarının önüne su tutuyor. Su israfı da hatırı sayılır derecede tabi. Mevsimin yaz olması hasebiyle seyyar satıcılar biraz daha şanslı, çünkü öbür türlüsü fenadır. Kış olsaydı şimdi satıcıların bir yarısı evinde sıcak sobasının başında olacaktı.Yaz aylarında İstanbul başta olmak üzere çeşitli şehirlerden bu kuru ilçeye ziyaret akınları başlar. İnsanın bu ne idüğü belirsiz yere gelişi nedendir bilinmez. Bir akrabayı görmek için çekilir dert değil. Ben olsam söyle denizi olan bir tatil beldesini tercih ederdim. Oraların da hikayesi ayrı ya neyse...
İşin doğrusu ben buraya ilk defa bu yıl geldim. Geldim de nasıl geldim bir de bana sorun. Keşke ben de buraya bir akraba ziyaretine falan gelmiş olsaydım. Benim dedem İstanbul'un yerlilerindendir. Ölmeden önce bana eski İstanbul'dan çokça bahsederdi. O zamanlar pek umursamazdım doğrusu. Şimdi arar oldum dedemin lakırdılarını. Nerden bilebilirdim babamın tayinin buraya çıkacağını. Liseyi bitirdik babamın tabiriyle bir baltaya sap olamadık el mecbur aile nereye biz oraya. Memur ailede yaşıyorsanız böyle yaşamaya alışıyorsunuz. Her zaman bavullar hazır, bir gözümüz kapıya bakar gibi. Burası geldiğimiz dördüncü yeni evimiz galiba.
Bu yıl üçüncü defa üniversite sınavına gireceğim. İlkinden bu yana her sene puanım 20 puan aşağı düştü. Bu yıl da kazanamam diye düşünüyorum. Ama her suç benden değil ya hırsızın hiç mi suçu yok! Bu kadar insafsız sorular sormasalar ne olurdu. Babam hiç değilse katip ol benim gibi diyor. Kulak asmıyorum pek. Baba mesleği yapma taraftarı değilim. İnanmazsınız belki ama esnaflık hep daha cazip gelmiştir bana. En azından yerin yurdun belli olur. Küçük bir dükkanın olur. Sabahları çırağıma:
-Bana bir çay kap gel hergele, derim.
Ayak ayak üstüne atar karşı dükkanlara şaka ile karışık laflar söyler mutlu
olurum. Küçük hayaller hep benimkiler. Erkenden evlenir karıma çocuklarıma bakarım. Kafam rahat olsun da karnım biraz daha boş oluversin ne olacak ?
Pencere kenarında otururken bunları düşünüyorum bugün.
- Param olsa da ben alsam!
Pazarcıların bağırmasıyla kendime geldim. Hemen sonra annem:
-Hadi oğlum iki ekmek alıver gel fırından. Televizyonun kenarından bozuk paralar.
-Tamam anne, dedim.
Burada fırın yoktu, annem belli ki eski mahallemizdeyiz zannediyor. E kadın da haklı bazen ben de dejavular yaşıyorum. Bozukluklardan bir avuç alıp, demir dış kapıyı yavaşça açtım bugün Pazar babam uyuyor. Apartmanımız dört katlı olduğu için asansör yok, neyse ki ikinci kattayız. Sokağa iner inmez önünden geçtiğim her pazarcı buyur ediyor.
-Domateste indirim var genç.
-İki kilo bir milyon.
-Kavunumuzdan tatması bedava.
Gibi cümleler duyarak ilerliyorum. Ekmeği alacağım market sokağın sonunda sağda. Yola yayılmış pazarcıları atlatarak zar zor sokağın sonuna geldim. Sağa doğru yönelmeden soluma gayri ihtiyari baktığımda az ileride bir kalabalık gördüm. Merakıma yenik düştüm yaklaştım. Kalabalıktan bir feryat sesi geliyordu durum mühim. Yaklaştım tam yaşlı teyzeye soracakken, kadın zaten anlatmaya başladı.
-Ölmüş galiba pek de genç, garip. Anası babası nasıl dayanacaklar,vah vah.
-Ne olmuş, dedim.
-Boğazına bir şey kaçmış diyorlar. Etraftan bir su bulamadan nefessiz gitmiş.
Bir an donakaldım oracıkta. Kalabalığın içine bile girmeden döndüm gittim. Düşünmeye başladım, ölümün insana ne kadar yakın olduğunu. Genç demişti teyze, belki ben yaşlarda birisi. Markete girdim:
-Dört ekmek.
-Dışardan al da gel evladım, dedi boğuk sesli yaşlı adam.
Dışardan poşete ekmekleri koyup, parayı ödedim çıktım. Bakkalcı amca nerden baksan 60 yaşında vardı. Kokusundan belli hala tütün de içiyordu. Ama az önce bir genç ölmüştü. Bunlar çok garip geliyordu. Bir insanın genç yaşta ve çok saçma bir sebepten ölmesi nedense aklımdan çıkmıyor. O kalabalıkta ölen kişi 80li yaşlarda biri olsa ve kalp krizinden ölse bu kadar düşünür müydüm acaba. Halbuki 80 yaşındaki insanın daha çok yaşamaya hakkı yok mu? Elbet var. Ama neden bakkal amcaya içten içe kızmıştım yaşadığı için? Bir genç ölmemeli mi hep yaşlılar mı ölmeli? İnsan farkında olmadan bencil düşüncelere kapılabiliyor bazen.
Hepimiz genelde genç ölümlerine üzülürüz eskiler boşuna dememiş Allah sıralı ölüm versin diye ama hayat bu demekle olsa keşke her şey dilemekle olabilse de olmuyor🙂
Katılıyorum size.