İntihar Çiçeği
Ankara'nın arka sokaklarında, ucuz şarap ve tütün kokan meyhanelerinde bir kadın vardı. İsmini kimse bilmezdi. Upuzun sarı saçları, masmavi gözleri vardı. Çok güzel gülerdi. Güldüğü zaman sanki yer gök onunla gülerdi ama gamzelerinin ardında hep bir acı gizliydi. Her insan gibi onunda hayalleri ve özlemleri vardı; kimselerin bilmediği.
On yedisinde atılmıştı hayatın acımasız kollarına. Herkes sıcak yuvasının yolunu tutarken o, akşamları kırmızı rujunu sürer, takma kirpiklerini takar, mutluluk oyunları oynardı sarhoş masalarında. Kimse görmezdi acısını, gözyaşlarını hep maskesinin ardında gizlerdi.
Hayatta hiç kimsesi yoktu. Hep kendine sarılmaya çalışırdı. Acısını ve yalnızlığını bir otel odasında, şifonyerin çekmesinde sakladığı pembe defterine yazardı. Defteri ve kalemiyle konuşurdu geceleri.
Kimi zaman çocukluk resimlerine bakar, bir iç çekerdi. Gözyaşlarını defterine akıtırdı, kimse acılarını bilemedi, göremedi. Anlatmazdı kimseye, kimse de zaten onu dinlemezdi. Herkes onun vücuduyla ilgilenirdi. Ay tanrıçası gibi bir güzellikti, hep Afrodit derlerdi, ismini kimse bilmezdi, kendi bile unutmuştu adını. Oysaki çocuk gibi bir ruhu vardı, tertemizdi kalbi. Kimseye kötülük düşünmez, herkesi olduğu gibi sever ve benimserdi. İçinde ne bir puştluk, ne bir hainlik vardı.
Hep ağlamaklıydı masmavi gözleri, vefasız insanlar mahvetmişti hayatını. Önüne gelen bir darbeyle, en diplere atmıştı onu. İntihar çiçeği gibiydi, ölüm kokardı bakışları. Arka sokaklarda, köhne bir otel odasında yaşardı, her akşam ölür, güneşle yeniden dirilirdi. Görenler onu güçlü bir kadın sanırdı, oysaki yalnız ve yaralı bir serçe kuşu gibiydi.
Kanatları kırılmıştı...
Şarabı ve sigarası hiç elinden düşmezdi, bazı zamanlar gözyaşları sel olup kadehine damlardı. Adeta gözyaşlarını içerdi yudum yudum. Her boşalan kadehte kaybettiği mutluluğu ve çocukluğunu arardı. Düşlere sığınırdı, sigarasının dumanında masumca hayaller kurardı.
Hayatta tek bir hayali vardı; elinden tutacak bir el ve sıcak bir yuva özlemi. iki oda gecekondudan bir evi olsun isterdi. Bir de bahçesi; bahçesinde fesleğen ve papatya yetiştirmek isterdi.Bir de maviş bir kızı olsun isterdi, ona pembe elbiseler, pabuçlar alacaktı. Saçlarını tarayacak, parka götürecekti, pamuklu şekerler alacaktı, kendi yaşayamadığı çocukluğunu onunla yaşayacaktı. Onunla gülecekti, onunla mutlu olacaktı. Bir bayram sabahı çok isteyip de giyemediği kırmızı rugan ayakkabıyı kızına giydirecekti...
(Devam Edecek )