ipotekli onur-1

Fatma, pişkin pişkin sırıtan adamın yüzüne sigarasının dumanını üfleyerek;
''eeee Selim Efendi anlat bakalım''
''Neyi anlatacam?'' dedi kalın ve memleketine has şivesiyle, kadın kızaran adama aldırmadan sorusunu yineledi.


''Boşuna kızarıp bozarma seninle külahları değişeceğiz bugün''


Fatma, bundan on beş gün öncesi kocasının kaçamak telefon konuşmalarından ve kıyıda köşede gizli gizli mesaj çekmesinden şüphelenmiş, onu takip etmeye, çaktırmadan cep telefonundan aldığı ve şüphelendiği numaraları tek tek aramaya başlamıştı. Alt komşusuna da durumu anlatmış, iki çakma dedektif birlikte iz sürmeye başlamışlardı.
Zorlu takipler sonunda; Fatma, kocasının bir birlikteliği olduğunu ayan beyan öğrenmişti. Hatta iki kafadar, kadının yaşadığı adrese kadar gidip izlemişler, acemi çapkının o binaya girdiğini ve kadınla birlikte dışarıya çıktığını bizzat gözleriyle görmüşlerdi.


Selim'le, Fatma evleneli on seneyi geçmişti. Orta halli mazbut bir hayatları vardı. Selim, bir firmada az bir maaşla kurye olarak çalışıyordu. İyi kötü geçinip gidiyorlardı. Bir evlatları olmamıştı. Bunun verdiği eksiklikten midir nedir? bilinmez; Fatma, kocasına çok fazla düşkündü. Onu sanki olmayan evladının yerine koyuyor, bir annenin çocuğuna gösterdiği özen ve ihtimamı ona gösteriyordu.


Gün boyu bir eli sürekli telefonda kocasını arar dururdu. Onların ki bağımlı bir hayat haline gelmişti. Birliktelikleri, polisiye dizilerini andırıyordu sanki. Fatma, serbest tutuklu, Selim de ondan sorumlu polis memuruydu. Yaşamları üretken değil, yok eden bir kısır döngüydü..... Selim, Fatma'dan farklı o gün boyu karısının günlük işlerinden an be an haberdar olup karısının ilgisine karşılık verme haleti ruhiyesi ile değil, sürekli denetim altında tutan kıskançlık haliyle, o yoğun işlerinin arasında bile kontrolü elden bırakmıyordu. Fatma, ondan izinsiz ne bir yere gider ne de kocasının izin verdiği saati geçirebilirdi.


Bu denetimler kadının pek de hoşnut olduğu bir durum değildi hani, bir erkeğin onu kıskanması, sahiplenmesi, için için hoşuna gidiyordu gitmesine de ama bu aşırıya kaçan kıskançlıklar onu bunaltıyor evde zaman zaman kavgalar da yaşanmasına sebep oluyordu.


Bu sıradan hayatları Selim'in Almanya'daki amcaoğlunun kendisine bir teklif yapmasına kadar böyle devam etti. Amcaoğlu ona ikisinin ortak olabileceği bir iş kurmasını teklif etmiş eğer kabul ederse ona yüklüce bir para göndereceğini söylemişti. Hiç o kadar parayı bir arada görmemiş olan Selim, bir heves kolları sıvadı. Beyaz eşyanın da satıldığı bir mobilya dükkânı açtı. En kralından da kendisine yazıhane döşeyip apar topar patron oluverdi.


Kurye Selim gitmiş yerine ticaret erbabı, tacir Selim gelmişti. Kendisi de ne olduğunu anlamadan alnının terini dökmeden makam ve mevki sahibi olmuştu bile........
İşyeri çalıştırmak hiçte kolay değildi. İşi oturtmak için gece gündüz çalışmak, koşuşturmak lazımdı. Bu temponun evde yansımaları da gözle görülür gibiydi hani, bol keseden yiyip içmeler, gezip tozmalar, velhasıl özlemi çekilen her şeye kavuşma, bunun yanı sıra gece geç vakitlere kadar süren çalışmalar...


Her şey tıkırında gidiyor; fütursuzca harcıyor, harcıyorlardı. Paranın verdiği sahte güven duygusu ikisinin de ayaklarını yerden kesmişti. Tam da bu dönemlerdeydi Selim'in gizli gizli telefon görüşmeleri, çakır keyif ,eve geç gelmeleri;
Para o baştan çıkartıcı cazibesiyle Selim'in koynuna çoktan girmiş ve onu ayartmaya başlamıştı bile...

10 Eylül 2009 3-4 dakika 5 öyküsü var.
Yorumlar