İsmail Bey

İsmail Bey, yalnız yaşayan 65 yaşında mülayim bir insandı. Eşini beş yıl önce kaybetmişti. İki kızı vardı. Onlarda başka şehirlerde evliydiler. Ara sıra gelip babalarını ziyaret ederlerdi. Bazen de İsmail onlara gider kalırdı. Ama en rahat ettiği yer eviydi. Kızları ne kadar ona hürmette kusur etmeseler de, o kendi evinde daha rahat ediyordu. Bu yüzden evinde yalnız yaşamayı tercih etmekteydi. Vaktini camiye giderek ve kahvede geçirmekteydi. Bazen ara sıra kütüphaneye de gittiği olurdu. Okumayı severdi ama gözleri eskisi kadar iyi görmüyordu. Ancak, yazıları büyük olan kitapları rahat okuyabiliyordu.
İsmail emekli bir insandı. Hali vakti yerindeydi. Maaşı ona yetiyordu. Bankada biraz parası da vardı.Kızlarının da halleri, durumları iyiydi. Kahvedeki arkadaşları ona sürekli, "Seni everelim İsmail." diyorlardı. Ona süreli dul kadınlar öneriyorlardı. Bir de mahallelerinde dul bir hanım vardı. Adı Hatice. Birkaç kişi onu da önermişti İsmail'e ama İsmail onun rahmetli eşini tanır ve pek sevmezdi. Adam kaba saba, küfürbaz, mafya babası kılıklı, pis işlerle uğraşan bir adamdı. İki oğlu vardı. Onlar da aynı babalarına benziyorlardı. Hatice iyi bir kadına benziyordu. İsmail kahveye ve camiye giderken, Hatice'nin evinin önünden geçmek zorunda kalıyordu. Her geçerken de, Hatice'yi ya evin önünde, ya camda, ya balkonda görürdü. Hatice ona sanki,, "Al beni İsmail, evlen benimle İsmail" der gibi bakıyordu. İsmail üzerinde fazlaca durmuyor, 'Belki bana öyle geliyordur' diye düşünmeye çalışıyordu.
Her gün Hatice'nin evinin önünden geçmekten rahatsız olmaya başlamıştı. Arka sokaktan dolanmaya karar vermişti bir gün. Arka sokak biraz daha ısısz ve uzundu. İsmail sokakta yürürken iki köpek çıktı önüne. Köpeklerin saldırgan bir halleri vardı. "Hoşşşt, hoşşt!" diyerek köpekleri def etmeye çalıştı. Köpekler üzerine üzerine geliyordu. İsmail yolda bulduğu uzunca bir sopayla köpeğin birine vurdu. Vurmasıyla da diğeri kolunu kaptı, dişini geçirdi. İsmail köpeklerin elinden zor kurtuldu. Hemen bir hastaneye gitti. Koluna dikiş attılar. Tatonoz iğnesi, kuduz aşısı oldu günlerce. Uzun süre pansuman yapıldı. Bir daha arka sokaktan gitmeme kararı aldı. Tedavi gördüğü günlerde de, komşuları onu yalnız bırakmadılar. Ziyaretine gelip gittiler. İsmail Bey'i o mahallede herkes çok severdi. Gelenler de, "İssmail Bey, sizi de evlendirsek" demeyi de ihmal etmiyordu. Bu arada Hatice Hanım da, İsmail Bey'e geçmiş olsun demeye geldi. Gelince de yine "Al beni İsmail, Evlen benimle İsmail" der gibi baktı İsmail Bey'e.
Neyse günlerden bir gün İsmail yine kahveye giderken, Hatice ile karşılaştı. Hatice ona yine," Al beni İsmail, evlen benimle İsmail" der gibi bakıyordu."
İsmail Bey, 'Şu kadınla bir konuşayım bari diye geçirdi içinden.' Düşünürken de,
"Hatice Hanım, yarın sizi kahvaltıya götüreyim şu ilerideki restorana, ne dersiniz?" deyiverdi aniden. Söylediğine sonra kendi de pişman olmuştu ama söylemiş bulundu. Hatice Hanım hemen,"Memnuniyetle gelirim İsmail Bey" deyiverdi. Saat kaçta buluşacaklarını konuşup ayrıldılar.
Ertesi günü söyledikleri saatte, restoranda buluştular. "Nasılsınız Hatice Hanım?"
"İyiyim İsmail Beyciğim, siz nasılsınız? Kolunuz düzeldi mi? Umarım izi kalmaz, çok üzülürüm kalırssa, inanın." dedi.
"Geçti efenim, küçük bir dikiş yarasıydı, geçti çok şükür.
"Hatice Hanım, lafı uzatmak istemiyorum. Ben pek süsülü cümleler de kuramam. Birbirimizi az çok tanıyoruz, siz de yalnızsınız ben de yalnızım. Acaba diyorum ki, birlikte yaşasak sizinle, hatta evlensek. Ne düşünürsünüz?"
"Ayy bilmem ki İsmail Bey. Benim oğlanlar, senin kızlar ne derler?"
"Benim kızlar bir şey demezler, hatta memnun olurlar efendim"
"Öyle mi, Peki ben bir düşüneyim, çocuklarıma danışayım izin verirseniz"
"Tabi efendim, elbette. Sizden haber bekleyeceğim" diyerek konuşmalarını sürdürürler, kahvaltılarını güzelce ederek ayrılırlar.
Ayrılırken, Hatice Hanım İsmail Bey'e yine, "Al beni İsmail, evlen benimle İsmail" der gibi bakarak veda etti.
Aradan iki gün geçti Bir gün İsmail Bey'in kapısı hızlı hızlı vuruldu. İsmail bey şaşırır. "Kim bu densiz sabah sabah" diyerek kapıyı açar. Bir de ne görsün. Hatice'nin oğlanları, ellerinde de birer sopa. Hem sopayı sallıyorlar, hem de, bağıra bağıra:
"İsmail efendi, seni bir daha annemin etrafında görürsem, bu mahalleyi sana dar ederim" diyerek, tehtitkar laflar etmezler mi? İsmail Bey yerin dibine girer o an. Konu komşu araya girer de, çocukları sakinleştirirler. İsmail Bey'in sinirleri bozulmuştur. Elleri titremektedir. Bir ambulans çağırırlar, hastaneye götürürler. Doktorlar müdahale ederler. Birkaç gün hastanede yatar çıkar. İsmail Bey bu olaydan çok etkilenmiş ve üzülmüştür. O olaydan sonra bir daha İsmail Bey'i o mahallede kimse göremez. İsmail Bey başka bir şehirden bir yazlık satın almıştır. Evini de eşyalarıyla birlikte satmıştır. Bir daha o mahalleye hiç uğramaz. Hatice Hanım olanlardan çok üzgündür. Birkaç kez İsmail Bey'i telefonla arar ama İsmail Bey Hatice Hanım'ın telefonlarını açmaz.
İsmail Bey zaten Hatice Hanım'ın ölen eşini de hiç sevmezdi. Sık sık, 'Oğlanları da aynı babalarına benziyor' diye düşünürdü ve bu düşüncesinde haklı çıkmıştı. Artık o bu defteri kapatmıştı. Ömrünün sonuna kadar aldığı yazlığında tek başına yaşamaya devam etti.

02 Temmuz 2018 5-6 dakika 92 öyküsü var.
Yorumlar