İşte Böyle Kani Bey
'Ooooo Kani Beyciğim, siz buralara gelir miydiniz? Hoşgeldiniz efendim, hoşgeldiniz... Nasılsınız? Allah iyilik versin efendim.Daha iyi olun inşallah...
Ben iyi değilim efendim, hiç iyi değilim. Bir hafta içinde üç kez çarpılan bir insan ne kadar iyi olabilirse o kadar iyiyim. Efendim? Sizin haberiniz yok mu? Aman Kani Bey, Mısır'daki sağır sultan bile duydu, siz nasıl duymadınız? Mahalleye maskara oldum da günlerce çarşıya pazara çıkmaya yüzüm tutmadı. Madem başıma gelenleri duymayan bir tek siz kalmışsınız, oturun hele, oturun da size de anlatayım. Evladım, bak bakalım Kani Amcan ne içiyor?
Başıma ne geldiyse başkalarının sırtından, alın terinden geçinen hergelelerin yüzünden geldi. Dinleyin bakın...
İlk seferinde kimse beni dolandırmak için teşebbüste bulunmadı. Ben kendim kaşındım. Geçen haftaydı, evden çıktım, kahvehaneye geleceğim. Baktım apartman kapısının önünde bir kamyonet. Bir takım adamlar bizim alt katta oturan komşunun halılarını sırtlamışlar kamyonete yüklüyorlar. 'Allah Allah,' dedim, 'Vehbi Beyler bunca yıllık komşularımız, taşınacak olsalar mutlaka allahaısmarladığa gelirlerdi.' Adamlardan birine, 'Hayrola evlat' dedim, 'Vehbi Beyler taşınıyorlar mı yoksa?', 'Yok amca' dedi, 'Halıları yıkamaya götürüyoruz.' Hanım da epeydir başımın etini yeyip duruyordu, 'Şu halıları bi yıkattırsak, misafir geldiği zaman utanıyorum vallahi' diye. 'Aman' dedim, 'Bizim halılar da yıkanacaktı. Versem onları da götürür müsünüz?' 'Tabii Amca,' dedi adam. Çıktık eve. Bir güzel rulo yaptık üç tane halıyı. Onları da yüklediler kamyonete. Bir kağıda bir telefon numarası yazıp elime tutuşturdular, 'İki gün sonra getiririz Amca' deyip gittiler.
Vehbi Bey ve hanımının o akşam feryad-ü figan etmeleriyle kokusu çıktı işin. Meğer o gün evde yoklarmış. Bana temizlik şirketinden geldiklerini söyleyen adamlar güpegündüz evi açıp yükte hafif pahada ağır ne varsa almışlar, herhalde kolay taşınır olmasından dolayı olsa gerek, halıları da götürmüşler. Yaa, işte böyle... Caanım halılarımızı elceğizimle hırsızlara teslim etmişim meğer...
Yok Kani Bey, sıkmayın öyle kendinizi, ısırmayın dudaklarınızı,gülün istediğiniz kadar, doya doya, karnınız ağrıyıncaya kadar gülün,alıştım artık, ilk günlerdeki gibi dokunmamaya başladı...
Bu olayın üzerinden birkaç gün ya geçti ya geçmedi. Cumartesi sabahıydı. Kahvaltıdan sonra ayaklarımı uzattım, kahvemi içip gazetelere göz gezdiriyorum. Zil çaldı. Açtım, karşımda tanımadığım bir adam. 'Günaydın beyim' dedi, 'Ben apartman görevliniz Kerim'in bacanağıyım. Annesi hastalandığı için kendisi üç günlüğüne köye gitmek zorunda kaldı. Gelene kadar yerine ben bakıcam. Servise çıkıyorum da, birşeyler alınacak mıydı diye soracaktım?' Ertesi gün pazar. Eline alışveriş listesiyle yüz lira tutuşturup gönderdim... Saatler geçti, adam gelmez. Komşuya sormak için kapıyı açtığım sırada Kerim'le burun buruna geldik. 'İyi ki erken döndün' dedim, 'Senin bacanak bu işi kıvıramayacak!' Bön bön yüzüme baktı, 'Ne bacanağı? Ben nereden erken döndüm?'
Malumunuz olduğu üzere, Kerim'in bacanağı filan değilmiş adam, uyanığın tekiymiş. Birkaç daireye daha aynı numarayı yapsa vallahi bu kadar gücüme gitmeyecek. Ama bir tek bana vurdu piyango. Ulan deyyus, çok afedersiniz, yirmi dört dairelik apartmanda çalacak başka kapı bulamadın mı?
Bu olay da yayıldı tabii mahallede. Sokağa çıktığımda görenler bıyık altından gülerek bakıyorlar yüzüme. Daha doğrusu bakamıyorlar, bir baksalar kendilerini tutamayacak, makaraları koyuverecekler çünkü. Ben yanından geçerken duvarda pinekleyen kedi bile miyavlasa işkilleniyorum, benimle eğleniyor mu acaba diye.
Yok efendim, yok,bu kadarla geçmiş olmadı maalesef.Nerdeeee...
Bizim damadın spor malzemeleri satan bir mağazası var. Eşofmanlar, ayakkabılar, çantalar filan satar. Sitem eder dururdu, 'Baba hiç mağazaya uğramıyorsun. Gel bir kahvemi iç' diye. Çakma kapıcı olayından sonra ortalıkta dolaşıp mahallelinin alaylı bakışlarına daha fazla hedef olmayayım diye kalktım gittim. Çay, kahve derken bir ara baktım çocuk kıvranıp duruyor. Ulus'taki ana bayiiden mal getirilmesi lazımmış. Ortağı şehir dışında olduğundan kendisi de mağazayı bırakıp gidemiyor. Aldım mağazanın kamyonetini, yollandım depoya, yüklettim malzemeleri, dönüyorum. Süha Beyin oğlunun bürosunun bulunduğu işhanı dönüş yolumda. Evsahibi bizi evden çıkarmak için uğraşıp duruyor. Çocuk iyi bir avukat oldu, tuttuğunu koparıyor maşallah. Yanına uğrayıp akıl danışayım dedim. On dakikayı geçmedi yukarı çıkmamla inmem. Aşağı indiğimde ne göreyim!.. Kamyonetin arkası tamtakır. O güzelim malzemelerin yerinde yeller esiyor. Ben deli danalar gibi bir oraya bir buraya koşturup dururken hanın altındaki kahvehaneden birkaç kişi çıktı, 'Ne oldu amca? Nedir bu telaşın?' diye. Meğer ben yukarı çıkar çıkmaz iki-üç deyyus, çok afedersiniz, çıkmışlar kamyonetin üzerine, 'Haydiii, batan geminin malları bunlar, ne alırsan beş lira' diye çantaları, eşofmanları, ayakkabıları yok pahasına satmaya başlamışlar. Kapanın elinde kalmış. Üç dakika sürmemiş kamyonetin boşalması. Yok canım, nerden bulacaksın, polis zabıt filan tuttu ama hikaye...
Yok Kani Bey, yok,benim bu insanlara suç bulduğum yok.Yoksulluk sınırının 2 bin 760 lira olduğu memlekette asgari ücretin neti 634 lira olursa, milyonlarca insan o asgari ücretli işi bile bulamazsa, bir şekilde başlarının çaresine bakmanın yolunu bulacaklar elbet...
Hayatın acı gerçeklerini çok ironik bir şekilde anlatmışsınız Mehmet bey. İnsanlar ne kadar önlem alırlarsa alsınlar, dolandırıcılarda onu çözecek bir yöntemi mutlaka buluyorlar ve geliştiriyorlar. Kısa kısa aksettirilen üç olayda mutlaka benzer şekillerde başkalarının başından geçmiştir. Atalar da ''Önlemini al da hırsızın uğursuzun başını belaya sokma''der. Aslında başı belaya giren ise hep mağdurlardır. Yasalarımızda bu kadar boşluk oldu mu, dolandırıclarda bunlardan haliyle istifade etmektedir. Güzel ve mizahi yönüde ağır basan bir öyküydü kutlarım...👍😆👍