İşte Hayat (Leman) Birinci Bölüm
Onu ilk tanıdığımda başörtüsünün altındaki güler yüzünü, etrafına sevgiyle ve neşeyle bakan gözlerini görmüştüm. Bir başka bayanla sohbet ediyor, sanata şiire ve müziğe olan tutkusundan bahsediyordu.
Yıllar süren evliliğim sonlanma arifesindeydi. Ama kesinlikle yeni bir arayış içinde değildim. Bu nedenle sosyal çevrede daha fazla görünmeye başlamış, sıkıntılarımı unutturacak etkinliklerde bulunma çabasına girmiştim.
İşte onu gördüğüm ortam da bu ortamlardan bir tanesiydi.
Sesim güzel olmamasına rağmen oyalanma amaçlı 'Türk Sanat Müziği' korosuna ilk başladığımız gündü...
Çalışmaya başlamadan önce dinlenme salonunda oturmuş çay içiyorduk.
Etrafımdaki herkes yeni tanışacağım yabancı kişilerdi.
Ancak bazıları önceden birbirlerini tanıyor olacaklar, ya da belki de, bana göre daha girişken bir yapıya sahip oldukları için herkes sohbet ediyordu.
O ise arkamdaki masada oturuyor, sürekli yanındaki bayana bir şeyler anlatıyordu.
Belli etmemeye çalışarak sık sık arkama dönüyor ve gülen gözleri ile göz göze geliyordum.
Bir an 'Yarabbim bana neler oluyor?" diye düşündüm. Dünya görüşüm nedeniyle başörtülü bir kadına ilgi duyacağım hiç aklıma gelmemişti. Hatta içimden 'Başörtüsü bir kadına bu kadar mı yakışır?' diye kendime sormaya başlamıştım.
Biraz sonra görevlilerin uyarısı ile çalışma salonuna girdik ve ilk çalışmamız başladı. Kendime onu görebileceğim bir yer ayarlamıştım. Çalışma sırasında yine sürekli onu izlemeye devam ettim.
O arada yüzüne bakışlarımda o gülen yüzün, o şen kahkahaların altında aslında bir hüzün yattığını fark eder gibi oldum.
Kim bilir? 'Belki de yanılıyorum' diye düşündüm.
İlerleyen günlerde aynı ortamdaki bir çok arkadaş gibi onunla da şahsen tanıştık. İsmi Leman'dı, evli olduğunu öğrendiğimde, hakkım olmadan bir üzüntü duydum.
Çalışmalara verilen molalarda artık devamlı yanına gidiyor, onunla sohbet ediyordum.
Bir taraftan da ona olan ilgimi fark ettirmemeye çalışıyordum. Bunda pek başarılı olamadığımı uzun zaman sonra kendisinden öğrendim.
Ayaküstü sohbetlerde olsa hayat hikayesini kısa sürede öğrenmeyi başarmıştım.
Ailesi uzun yıllar önce İsviçre'ye çalışma amaçlı gitmiş ve orada yerleşmişti. Çok zeki ve çalışkan olmasına rağmen okumasına müsaade etmemişler ve daha çok genç yaşta Türkiye'ye göndererek uzaktan bir akrabası ile evlendirmişlerdi.
Bir anda kendisini aile hayatının içinde bulmuş, yine çok genç yaşta anneliği tatmıştı. Hem de üç çocuk sahibi olarak.
Kısa bir sürede nasıl olup da bu hale geldiğine inanamadığını söylüyordu.
Gözleri dolarken ' Elbette her kadın gibi ben de anne olmayı isterdim' Ama böyle alelacele değil tabi, hayattan beklediğim 'En başta okumak olmak üzere' Bir çok şey varken, birden bire üç çocuklu bir kadın olup çıkıverdim sözleri ile, ailesine gizli bir öfke duyduğunu hissettiriyordu.
Hayatta yapmak istediği ancak yapamadığı şeylere duyduğu özlem, eşi ile yaşadığı problemler, bir çoğumuzu olduğu gibi onu da sosyalleşmeye, bir takım etkinliklerde bulunmaya itmişti.
Ama o çevreye o kadar yakışıyordu ki, gıpta etmemek, ona hayran olmamak mümkün değildi.
Bu arada öğrenimini de ihmal etmeyip, açık öğretimde okumaya başlamıştı.
Tabi ki hayali bu kadarla sınırlı değildi, en büyük arzusu Lise bittikten sonrada öğrenimini sürdürerek Üniversite mezunu olmaktı.
İster istemez çevremdeki doyuma ulaşma noktasında olan, ama bir türlü doymayan insanlarla kıyaslamaya başlamıştım onu.
Bir çok insan 'Başta okumak, bir kariyer sahibi olmak gibi' Çok şeyi elde etmelerine rağmen, mutsuz görünüp asık suratla çevrelerini izleyip, yeni bir şeyler beklerken, o hayatın kendisine acımasız davranışına karşın güler yüzüyle ve neşesiyle hayat dolu görünüyor,
Bununla da kalmayarak sürekli çevresine, yakınlarına dostlarına bir şeyler vermeye çalışıyor, her türlü sıkıntılarında yanlarında oluyordu.
Başta ailesi olmak üzere, yakınlarının sağlık problemleri ile canla başla ilgilenirken, dostlarını da ihmal etmiyor. Onların bu tür sorunlarında da etkin bir rol oynuyordu.
Belki de tek kusuru, herkesle bu kadar ilgilenirken kendi sağlığını ihmal etmesiydi...
Onu her an bir hasta ziyaretinde görmek, ya da bir cenaze de elinde bir tencere veya bir tepsi börekle koşturduğuna rastlamak, hatta zor durumda olan bir kediye, köpeğe bile yardım ettiğine şahit olmak mümkündü.
Gün geçtikçe ona daha çok bağlanmaya başlamış, hayretler içinde hayranlığımı belli ettiğimi fark etmiştim.
Onunla sohbet etmek bile o kadar güzeldi ki, hiç konuşmadan saatlerce sadece onun söylediklerini dinleyebilirdim.
İçimde 'Birlikte gittiğimiz kurs ya biterse, bir daha onu hiç göremezsem' endişesi yer etmeye başlamıştı...
Kızıla çalan saçın, boynuna akışını.
Görebilseydim sevdam, aşk ile bakışını.
Saçların arasından, gül kokan nefesinle.
Hasret kokan omzuma, dayasaydın başını.
Bitmeyecek bu sevgi, görsen de, görmesen de...
Bu yürek sana akar, bilsen de, bilmesen de...
Kelebek gibi uçup, dans etsem hayalinle.
Açınca gözlerimi, gelsen de, gelmesen de.
Rengarenk güller sunsam, merhem olsa yaşına.
En güzelleri seçip, taç yapsaydım başına
Bir damla sevgi için, köle olsam kapında.
O güller solmayacak, ermek için ufkuna.
Birazcık seviyorsan, sözlerime darılma.
Kanayan şu yüreği, gül yüzünden ayırma.
Umuda yelken açtım, vuslat uzak olsa da.
İstersen öldür beni, uzak durma sevdama.
İçimdeki bir başka endişede Leman' ın ona olan ilgimin arkadaşlık ötesi bir şey olduğunu anlamasıydı.
Bunu anlayacak olursa normal arkadaşlığımızı da sonlandırabileceği kuşkusu adımlarımı çok dikkatli atmamı gerektiriyordu.
O arada evliliğimle ilgili mahkeme açılmış ve hâkim karşısına 'Aramızda hazırladığımız bir protokolle ' Çıktığımız için bir celsede eşimden ayrılmıştım.
Bu durumdan iş arkadaşlarım dahil hiç kimseye bahsetmedim.
Uzun süreli bir evliliğin bu şekilde bitmesi aslında hiç de kolay değildi.
En azından yaşanılanların birisi ile paylaşılması gerekiyordu.
Ailem başka bir şehirde olduğu için durumdan haberleri olmuş, ancak dertleşme imkânımız olmamıştı.
Yalnız kaldığım zaman, evlendiğim ilk günden beri olan hayatım, yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti.
Bir süre kendimi büyük bir boşluk içinde hissettim.
Parmağımdan ilk defa çıkardığım alyansımın yüzük parmağımda bıraktığı yılların izini seyrettim.
Bir an bu evliliğin parmağıma bile ne kadar zarar verdiği gibi saçma bir düşünceye kapıldım.
Sonra kendi kendime gülümsediğimi hatırlıyorum, hatta kendi kendime konuşmaya başladığımı, anlamsız bir espri yaptığımı:
' İnceltme işareti kaldırıldı mı? Ya da burada kullanılması gerekiyor mu? ' Yani ben bekâr mıyım, yoksa bekar mıyım?' Aman dul demesinler de, bu sözcük hiç hoşuma gitmiyor diye düşündüm.
Daha fazlası, daha fazlası da var elbette, insan böyle bir başına kalırsa, konuşacak kimsesi bile olmazsa daha fazlasını da yaşıyor ...
Evet daha fazlası ise bütün bu saçma düşüncelerin, kendi kendime yaptığım esprilerin ardından gelen bir ağlama kriziydi.
'Serde erkeklik olsa da...'
Uzun sürmedi tabi ki kendi kendime yaşadığım bu duygusal anlar, yaşanılması gerekenler yaşanmış ve nihayetinde bitmişti.
Hemen her şairin yaptığı gibi kaleme kağıda sarıldım ve o anki duygularımı kağıda döküverdim.
Hoş çakal sevdam,
Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz.
Bitti yakarmalar, bitti o büyük ihtiras.
Tükendi umutlar gönül bahçemde,
Yüreğimde hüzün de olsa gidiyorum artık,
Vakit tamam !
Çaresi yok, kal desende.
Bir dakika bile durmam.
Ah be güzelim,
Çok söyledim,
Yıkmayalım dedim,
Ama hep kafanın dikineydin,
Dinlemedin.
Şimdi veda zamanı,
Göz yaşı yok artık isyanlarda
Geldi çattı hiç istemediğim ayrılık,
Ne ah kaldı, ne aman !
Vakit tamam!
Sevdan yeni sürgün verse de,
Yeniden sevsen de,
Bir dakika bile durmam.
Acılar gömülmeli çaresiz yüreğime,
Arzular varsın kalsın benimle,
Yağmurlar kendi havasında yağsın,
Deniz başka sevdalar için dalgalansın,
İlk defa yüreğimin sesini dinlemiyorum
Ve gidiyorum.
Vakit tamam!
Güller sersen de,
Bir dakika bile durmam.
Yalanmış sevdalar
Yalanmış aşk sözleri,
Vallahi yalan,
Ben dersimi aldım artık inan.
Şu koskoca âlemde bir sen bir ben kalsak bile,
Aşka inanmam.
Hoş çakal bir tanem,
Vakit tamam!
O güzel gülüşünle gel desen de,
Gamze gamze gülsen de,
Bir dakika bile durmam.
Sonra, sonra mı? Belki size garip gelecek ama ilk defa bir gece sabaha kadar deliksiz bir uyku uyudum.
Gözümü açtığımda ağzımdan 'Merhaba yeni hayat' cümlesi dökülüverdi.
Gençlik yıllarımda ve evliliğimin ilk yıllarında sabahları neşe içinde şarkı söyleyerek kalkardım.
Bir müddet sonra 'Hayrola sabah sabah ?' sorusuyla defalarca muhatap olmam sonucunda bu güzel alışkanlığımı terk etmek zorunda kalmıştım.
O sabah tıpkı eski günlerdeki gibi bir şarkı ile başladım güne, biraz hüzünlüde olsa dilime takılan Hacı Arif Bey'in Segâh makamında bir şarkısı:
Olmaz ilaç sine-i sad-pâreme
Çare bulunmaz bilirim yareme
Baksa tabibân-ı cihan çareme
Çare bulunmaz bilirim yareme
Bunun üzerine bir kahvaltıda iyi giderdi. Eh! Bu saatte kahvaltıdan başka bir şey yapmak mümkün değildi zaten.
Uzun yıllardır mesai günleri evde kahvaltı etmemiştim.
Bir taraftan şarkıya devam ederken, kendime mükellef bir kahvaltı hazırladım ve güzelce karnımı doyurdum.
Sonra biraz da akşam koro çalışmasına gidecek olmanın heyecanı ile iş yerime doğru yola koyuldum.
İş yerime geldiğimde, yaşadığım sıkıntılar nedeniyle günlerdir biriken işlerimin büyük bir bölümünü birkaç saat içinde tamamladım.
Öğlen olmadan hayretle acıktığımı hissettim, o ana kadar hiç sigara içmediğim aklıma gelince daha çok şaşırdım.
Bu yaşadıklarım konusunda hayrete düşerken bir taraftan da;
'Eyvah! Böyle yemeye içmeye devam edersem' Daha çok kilo alacağım diye düşündüm.
Marifetmiş gibi bir sigara yaktım ve kısa süre içinde spora başlayıp, sigarayı bırakmaya karar verdim.
Akşam saatleri yaklaştıkça 'Birkaç gün önce koroda geçtiğimiz' Şarkıları mırıldanmaya başladım, çalışmaya gittiğimde durumumu Leman'la paylaşma düşüncesi heyecanımı daha da arttırdı.
Devam edecek
Tüm Şiirkolik ailesine ve başta yöneticilerim olmak üzere değerli seçki kuruluna çok teşekkürler, selam ve sevgiler...
Hayat acısı ve tatlısı ile bir bütün. Kimin ne zaman ne şekilde karşımıza çıkacağı bizim elimizde olan bir şey değil. Olayların gelişimi heyecan verici olacak gibi görünüyor. Tebrikler Usta Kalem Mehmet bey'e içtenlikle...👍