İşte Hayat (Leman) Üçüncü ve Son Bölüm

Uzun süre uyuyamamıştım. Sonra ne zaman dalıp gittiysem, gözümü açtığımda saat sabahın yedisiydi.

Kendi kendime ' Sabırlı ol beyim' Değişen hiçbir şey yok, dün sabah nasıl kalktıysan yine öyle diyerek, bir şarkı tutturdum.

Bu defa dilime takılan şarkı Avni Anıl'ın Kürdili Hicazkâr makamında bir şarkısıydı;

Öyle dudak büküp hor gözle bakma
bırak küçük dağlar yerinde dursun
çoktan unuturdum ben seni çoktan
ah bu şarkıların gözü kör olsun

güzelsen güzelsin yok mu benzerin
goncadır ilk hali bütün güllerin
aklımda kalmazdı yüzün, ellerin
ah bu şarkıların gözü kör olsun

Ara da bir nerede o eski şarkılar. Var mı Şimdi böylesi? Diye söylenirken, şarkıya devam edip, kahvaltımı hazırlamak için mutfağa yöneldim.

Kahvaltımı hazırlarken bir taraftan da 'Gençlik yıllarımızda aile büyüklerimizin dinlediğimiz müziğe muhalefet ettiklerini, bu nedenle sırf babama inat olsun diye bu şarkıları dinlemediğimi' hatırladım.

Oysa 'Gerçek müzik bu' Diye düşündüm.

Sonra da 'Sanat müziği gibisi var mı be?' Diye yüksek sesle garip bir ses çıkardım. Neşeli olmaya çalışıyordum.

Ama kendimi kandırdığımda söylenemezdi. Gerçekten de neşeliydim.

Ah bir de şu Leman' la görüşebilseydim. Neşem daha da artacaktı.

İşin kötüsü o akşam koro çalışması da yoktu. 'Ah! Neden zamanında telefon numarasını istemedim ki' Diye hayıflandım.

İş yerime geldiğimde dilime takılan şarkıya halen devam ettiğimi fark ettim. 'Goncadır ilk hali bütün güllerin' Kapıyı açıp yerime oturduğum da, artık susmalıyım diye düşündüm ve zor da olsa sustum.

Evliliğim sırasında mübalağasız günde yedi, sekiz defa eşimi arardım.

Elim telefona gitti. Ama arayacak kimsem yoktu artık.

Ayrıca rahmetli annem sağken onu da sürekli arardım.

Aradan aylar hatta artık yıllar geçmesine rağmen çok bunaldığım anlarda halen aklımdan annemi arayayım diye geçer. Sonra içimi bir hüzün kaplar.

Aynı şeyleri olmasa da, yine benzer şeyler hissettiğimi fark ettim.

Biraz sonra başlayan iş temposu bir süreliğine beni bu düşüncelerden uzaklaştırdı.

Sonra bir ara oğlumu arayayım diye düşündüm ancak onun da ters zamanlı yaşadığını hatırladım. Bu saatte uykuda olmalıydı.

Üniversite öğrencisi olan oğlum, bir çok genç gibi uzun süredir geceleri sabaha kadar oturur, gündüz ise akşama kadar uyur.

Yine 'Ah! Leman ah! Ne diye dün kursa gelmedin ki' Diye söylendim.

İşin aslına bakarsanız bir an önce onunla görüşmek istiyordum. Bir sonraki gün koro çalışmamız vardı.

'Yarın ola, hayır ola' Diye konuştum kendi kendime, inşallah yarın bir aksilik çıkmaz da gelir.

Mesai bitimi dışarı çıktığımda canım yine yürümek istiyordu. Eve yürüyerek gitmem çok uzun sürerdi.

O nedenle sahile inerek biraz yürümeye karar verdim. Havalar iyice ısınmaya başladığından akşamın o saatlerinde herkes sahile akın etmişti.

Bir ara az ilerde bağırmalar ve büyük bir kalabalık gördüm.

O tarafa doğru gittiğimde bir adam ve kadının kavga ettiklerini, hatta adamın kadını dövdüğünü, ancak kadının da boş durmadığını, bir çok insanın da toplanıp sadece onları seyrettiğine hayretle tanık oldum.

Oradakilere bağırarak 'Neden ayırmıyorsunuz' Dediğimde bir adam, 'Az önce müdahale etmeye çalıştık' Ancak her ikisi de karı koca arasına girmeyin diyerek kızdılar, o nedenle karışmıyoruz.

-'Bari polis çağırsaydınız' Deyince..

Bu defa bir kadın 'O kadarını biz de düşündük çağırdık birazdan gelirler' Dedi...

Polis olay yerine geldiğinde ' Ne kadında dayak yiyecek, ne de adam da dövecek hal kalmamıştı'

Ekip arabasına koyarak her ikisini de oradan alıp götürdüler, millete de seyir kalmayınca herkes dağıldı.

Bir taraftan yürürken bir taraftan da 'Yirmi yılı aşkın evlilik hayatımda, çok zor günler yaşadım, ama Allah'a şükür bir kez bile eşime elimi kaldırmadım. Hatta kötü bir söz bile söylemedim' Diye düşünceye daldım.

Yaklaşık beş, altı kilometre yürüdüm. Yolda yürürken etrafımdaki mutlu çiftlere imrenerek baktım.

Yaşadığım çok güzel günler olmuştu elbette ama, ben eşimle kol kola, el ele, hatta onun gözünün içine bakarak bu sahillerde dolaşmak isterdim.

Oysa hiçbir zaman buna izin vermedi. Hatta bu tür şeyleri hep yadırgadı.

Eve geldiğimde yine bir şey yemediğimi hatırladım. Sonra neyse kahvaltılık bir şeyler atıştırırım diyerek içeriye girdim.

Bir şeyler yeyip çayımı içtikten sonra, bilgisayarın başına oturdum, ama canım hiçbir şey yapmak istemiyordu.

Tam kalkıp yatmalıyım artık derken yine Leman için şu dizeler dökülüverdi.

Bu tür şeylere alışkın olan klavye ve parmaklarım hiç naz etmediler.

Deli divane oldum, dolaşırım peşinde.
Dün gece seni gördüm, evlenmiştik düşümde.
Rüya da bile olsa, yaşananın tadı var.
Gece mesut, bahtiyar, sürdü sabaha kadar.

Nefesin nefesimde, ellerin ellerimde.
O sihirli sözcüğü, duyunca dillerinde.
Düşüm bayrama döndü, içimi sardı bahar.
Uyanınca sonlandı, sayılı dakikalar.

Sevda nedir bilmezdim, umut oldun bu canda.
Saadetler yaşatıp, vuslat oldun rüyamda.
O gözlerin uğruna, çırpınıyor yüreğim.
Güzel yüzün gülsün ki, gül ki ben de güleyim.

Ardından bilgisayarı kapattım ve hissettiklerimden ve yaşadıklarımdan belki de hiç haberi bile olmayan Leman'a Ah Leman ah! Bir görebilseydim seni diye söylenerek yatağıma gittim.

O günden sonra Leman birkaç gün daha koro çalışmasına gelmedi.

Sonunda dayanamayarak yüzümü kızartıp bayan arkadaşlarımızdan birisine konu hakkında bilgisi olup olmadığını sordum.

Arkadaş kendisinin de merak ederek Leman'ı aradığını, 'Amcasının rahatsızlığı nedeniyle' Çalışmalara katılamadığını öğrendiğini söyleyince, telefon numarasını istedim.

Onu aradığımda; telefondaki sesi beni çok korkuttu, o kadar yorgun ve bitkindi ki, adeta zor konuşuyordu.

Günlerdir hastanede amcasının yanında refakatçi olarak kaldığını, amca çocuklarının yurt dışında olması nedeniyle kendisinin yardımcı olmak zorunda olduğunu, üstelik amcasını çok sevdiğini söyledi.

Bu konuda destek verecek başka akrabaları olup olmadığını sorduğumda;

Birkaç akrabasının olduğunu ancak onların bu işi kerhen üstlendiklerini o nedenle buna müsaade etmeyerek, amcasının her türlü bakımı ve işi ile ilgilendiğini söyledi.

İşte Leman buydu. Her zaman ki, fedakâr Leman yine görev başındaydı.

Ona yaptığının kendisine yakışan çok güzel bir davranış olduğunu, aksini yapsaydı şaşacağımı, ama kendi sağlık durumunu da ihmal etmemesi gerektiğini söyledim.

'Beni boş ver ' Dedi... Ancak halinden ve ses tonundan yine sağlık durumuna hiç dikkat etmediği aşikardı.

Leman'ın yaşadıkları karşısında ben kendi derdimi unutmuştum bile,

'Sen ne yaptın?' Diye sorduğunda önce sadece 'Hiç' Diyebildim, ancak ısrarla sorunca, şimdi zamanı değil, sonra anlatırım diyerek geçiştirdim.

Çalışmalara gelip gelemeyeceğini de soramadım elbette, sadece yüz yüze görüşürsek sana anlatacaklarım var diyebildim.

O da merak ettiğini en kısa zamanda bu fırsatı yaratacağını söyledi.

Telefonu kapattığımda bir süre öylece kaldım.

Biraz sonra bir banka oturdum ve her duygusal anımda olduğu gibi yine yüreğimden dizeler döküldü.

Bir sana bak, bir bana...
Şu Peygamber, sabrına.
Yürek boşa, çarpmıyor.
Aşığım Leman sana.

Ben bir dertle yoğruldum.
Aradım seni durdum,
Telefonun ucunda,
Seni bin dertle buldum...

Derde dert kattığımdan,
Utandım, yaptığımdan.
Artık kuşkum kalmadı,
Aşk ile taptığımdan...

O konuşmadan sonraki günlerde, telefonla da olsa artık sürekli Leman' la konuşmaya başlamıştık.

Amcasının durumu günden güne kötüye gidiyordu.

Birkaç defa Hastaneye ziyaretlerine de gittim.

En son görüşmemizde, doktorların umudu kestiklerini, bu nedenle amcasının yurtdışındaki çocuklarına ve akrabalarına durumu bildirdiğini söyledi.

Bir Perşembe akşamı beni aradığında sanki içime bir şeyler doğmuştu.

Leman telefonda sadece 'Amcam' Diyebildi...

Koşup yanına gitmek, acısını paylaşmak istedim. Ama gecenin o saatinde çıkıp gidersem, akrabalarının ve yakın çevresinin olumsuz şeyler düşüneceği ihtimali ile zor da olsa kendimi tuttum.

O gece sabahı zor ettim. Sabahleyin iş yerime uğrayıp, bir yakınımın vefat ettiği bilgisini vererek, hemen hastaneye koştum.

Bütün akrabaları oradaydı.

Herkes telaş içinde neler yapacaklarını konuşurken,

Zaten günlerdir yaşadığı stres ve yorgunluktan bitkin düşen Leman, amcasını kaybetmenin acısıyla, iyice perişan bir vaziyette bir kenarda oturmuş, sessizce ağlıyordu.

Onu o halde görünce benimde gözlerim doldu. Yanına gidip ne diyeceğimi bilemediğim için bir süre öylece kaldım.

Bir ara başını kaldırdığında beni fark etti. Ayağa kalkmak için davrandı, ancak o kadar bitkindi ki, sendeleyerek tekrar oturdu.

Koşarak yanına gittim. Etrafa bakındım. Elini tutup tutmamakta tereddüt geçirdim.

Mutlaka eşi de oralarda bir yerde olmalıydı. Sadece başın sağ olsun, lütfen kendine dikkat et diyebildim.

Daha sonra eşin burada mı? Diye sordum.

Hayır dedi, henüz gelmedi.

Bir cesaretle elimi eline uzattım. Güçsüz bir şekilde elimi sıkmaya çalıştı.

Cuma namazından sonra amcası defnedildi. Leman ise yakınlarının kolunda güçlükle yürüyordu.

Yine yanına gidip ona destek olmak istedim. Ama nafile o kadar yakını varken, buna hakkım yoktu.

Eve döndüğümde onun o hali gözlerimin önünden gitmiyordu. Dakikalarca ağladım, sonra kalktım elimi yüzümü yıkayarak, yalnız dünyama çekildim.

Aslında fiilen yalnızdım ama ruhen asla, Leman her anımda , her dakikamda, yanımdaydı...

Yatağıma uzandığımda, inanmak istemediğim gerçekleri düşünmeye başladım, evet onu çok seviyordum.

Ama bu bir yasak aşk, ayrıca belki de platonik bir aşktı.

Her ne kadar, mutsuz bir evlilikte olsa, nihayetinde o evli bir kadındı. Bir sürü sorumlulukları vardı. Bir de başına ben dert olmamalıydım.

Sonra ben evliliğini yeni bitirmiş, toplumun acaba mı? Diye şüpheyle baktığı bir insandım.

Ayrılığım şiddetle kavga ile olmamış, neredeyse sudan bir sebeple olmuştu.

Ama yaşananlarda kendime göre kesinlikle hatalı olmasam da, insanları buna inandırmak kolay değildi.

Ayrıca benim tanıdığım Leman, olayın ciddi boyutları karşısında kesinlikle bana destek olmaya çalışacak, bu da ona daha çok zarar verecekti.

Belki dostça bana biz sadece iyi arkadaşız, lütfen toparla kendini diyecek, ama hiçbir zaman tamamen hayatımdan çık diyemeyecekti.

Her şeye rağmen istesem de, istemesem de, gerçeklere isyana kararlıydım.

İçimdeki ses, gece yeni güne dönerken, o da sana karşı ilgisiz değil, bir gün, bir gün mutlaka diyordu...

Saat yirmi dört
Şehrin ışıkları da sönüyor yavaş yavaş
Sensizim,
yüreğim ayyaş
Vay! Deli gönlüm vay!
Yine işin yaş

Cıvıl cıvıl sesin kulaklarımda,
Gecenin sessizliğinde artarak yükseliyor
Sonra bir çığlık oluyor dudaklarımda
Ne yıldız, ne ay, ne gece bana arkadaş
İki sevdalı yürek geçiyor yanımdan
Muhabbetle
Sarmaş dolaş
Vay! Deli gönlüm vay!
Yine işin yaş

Islanan gözlerim,
Bir çeşme silueti görüyor karanlıkta
Kim bilir?
Nice ağlayan gözler
Bu çeşmede yıkanmakta
Kim bilir?
Nice ağlayacak gözler var
Sırada
Musluk akar ben akar
Dinmiyor yaşlar
Ben bu sevdaya baş koymuşum baş
Vay! Deli gönlüm vay!
Yine işin yaş

Tam sırasıydı uzaklardan gelen gemi sesinin
Bir zılgıt gibi çınladı kulaklarımda
Kim nereye gidiyor bu karanlıkta ?
Kim hangi sevdaları götürüyor uzaklara ?
Bana ne ya
Kimin umurunda?
Ben sensizliğe ağlarken,
Umurumda mı dünya?
Umurumda mı dünya? Arkadaş
Vay! Deli gönlüm vay!
Yine işin yaş

Sessiz sokaklarda yürüyorum
Alabildiğine
Bir hal çaresi bulurum diye
Çılgınca bir siren sesi bozuyor gecenin gizemini
Son sürat bir ambulans sireni
Bir yürek daha dayanamadı sanırım dünya derdine
Belki birazdan göçüp gidecek
Kimin umurunda?
Kime ne?
Ne yıldız, ne ay, ne gece
Ne de ben, ona arkadaş
İnşallah kurtulur hayırlısıyla
Birazdan güneş doğacak
Hava ağarıyor yavaş yavaş
Vay! Deli gönlüm vay!
Yine işin yaş

Gözümü açtığımda her sabah olduğu gibi cep telefonumu kontrol ettim. Tam yedi tane çağrıyı görünce merakla baktım, gece geç saatlerde Leman defalarca aramış.

Sabahın erken saati olmasına rağmen dayanamayarak heyecanla onu aradım.

Telefon uzun süre çaldı. Ancak Leman telefonu açmadı, iyice meraklanmıştım. İnşallah başına bir iş gelmemiştir diye dua ettim.

Yaklaşık yarım saat sonra aradı.

Yorgun bir sesle 'Gece defalarca aradım seni' 'Sonunda uyumuşum, çok zor durumdayım' Dedi...

-Hayırdır inşallah, kusura bakma ben de geç saatte uyumuşum, hiç duymadım telefon sesini diye cevap verdim.

Leman, 'Eşimle büyük bir kavga ettik' Evden ayrılmak zorunda kaldım. Çaresizdim.

'Bir komşumuzun evine sığındım. Ne yapacağımı bilemiyorum' Derken ağlamaya başlamıştı.

Hemen görüşelim, bir çaresine bakarız, üzülme ne olur, her şeyin hayırlısı dedim.

Onun bu haline üzülürken, bir taraftan da içimden engelleyemediğim bir sevinç duymuştum.

Öğleden sonra, ikimizin de bildiği bir çay bahçesinde buluştuk.

Leman sanki bir gece de daha çok zayıflamıştı.

Elleri titriyordu. Elini tutmak istedim. Bir an geri çekti.

Lütfen Leman, dostça uzattım elimi diyince, yüzüme minnetle baktı ve elimi tutarak sıktı. Bir süre öylece el ele kaldık.

-Sana olanları anlat demeyeceğim, eğer kendin anlatmak istersen o ayrı mesele...

-'Aslında pek anlatılacak bir şey yok' 'Çoktandır olması gereken bir şeydi ve oldu' Dedi.

-Elini biraz daha sıkarak, o halde üzülme artık, ne yapmayı düşünüyorsun şimdi dedim.

'Bilmiyorum, İsviçre'ye dönemem' 'Ailemin tepki göstereceğinden eminim' Dedi.

-O halde?

-Başını omzuma yaslayarak ağlamaya başladı.

O kadar üzülmüştüm ki, bu defa gerçekten ona bir dost, bir arkadaş gibi yaklaştım.

-Bak Leman öncelikle sana bir süreliğine kalacak bir yer bulmalı, sonrası Allah kerim...

- 'Evet' dedi, öncelikle yapılması gereken bu,

- Sonra devam etti, 'Ancak daha önce yapmam gereken bir şey daha var, yardımcı olursan sevinirim...'

- 'Elbette' Dedim, elimden gelen her şeyi yaparım.

O gün hemen boşanma davası açmak istiyordu. Benden birlikte mahkemeye gelip gelemeyeceğimi sordu.

Bir iki saat sonra Leman, birlikte gittiğimiz mahkemede boşanma dilekçesini vermişti.

Mahkeme dönüşünde henüz sadece dilekçe vermiş olmasına rağmen, sırtından büyük bir yük kalkmış gibi rahattı.


Bir an kendi boşandığım günü hatırladım. Aslında uzun süren evliliklerde ne yaşanırsa yaşansın, bitirmek hiç de öyle kolay değil, inşallah Leman daha fazla üzülmez diye düşündüm.

Sonra henüz onu sevdiğimi bile söylemediğim aklıma geldi. Ama şu anda bunu söylemek çok yanlış olurdu.

Onun benim için bir şey hissetmediğini, bana sadece bir dost gibi yaklaştığını biliyordum. En azından bu dostluğu kaybetmek niyetinde değildim.

Biraz sonra yine daha önce oturduğumuz çay bahçesindeydik.

Karnının aç olduğunu biliyordum. Bir şeyler yemesini istedim. Ancak her zaman olduğu gibi yemeği reddetti.

Israrla ben çok acıktım, ama sen yemezsen ben de yemem diye diretince, sadece bir tost yemeye razı ettim.

Ancak daha ilk lokmayı aldığında boğazına bir şey düğümlendi ve rengi mosmor oldu.

Telaşla su içmesini söyledim, ama su bile boğazından gitmiyordu.

İki üç dakikalık bir sıkıntıdan sonra kendine geldi. Ardından şiddetli bir baş ağrısı tuttu.

Oturduğumuz yerden kalktık. Koluma girmesini rica ettim.

Uzunca bir süre sahil boyu hiç konuşmadan yürüdük...

Ama yüreğim yine konuşuyordu,

Yorgun gözlerime bir sevda gözü,
Fer oldun sevdiğim, senle canlandım.
Kalbimde dünyanın, en kutsal yükü,
Ben gizli sevdayı sende yaşadım.

Dünya'mız dolmuşken yalanla, dolan.
Yüreklerde sevdalar değil mi solan?
Yaşattığın nadide, tertemiz aşkla,
Canıma can katarsın, gerisi yalan.

Meleğim desem sana, korkarım aşkım.
Kanatlanıp, uçar da gidersin diye.
Gül desem, bülbüller sevdama şaşkın,
Nice bülbüller, güller hasret sevgiye.

Sardı bedenimi bak, sevda coşkusu,
Öyle işlemiş cana sevmek duygusu.
Seninle doruklarda aşkı yaşadım,
İnan ruhumdan uzak, ölüm korkusu.

Bir tek dileğim var, evlerden ırak,
Benden önce giderek kurma bir tuzak.
Sevdanla yaşamaya alışmışım ben,
Öncelik hakkı bende, kırma sevdiysen.
Hava kararmadan onu arkadaşının evine götürdüm.

Kapının önünde vedalaşırken, yine yüzüme minnetle baktı, elimi sıktı ve

"Sana çok şey borçluyum, hakkını ödeyemem" diyerek derin bir nefes aldı.

Hayır, Leman hayır, hiç bir şey borçlu değilsin bana, ne hakkından söz ediyorsun, senin yanında olmak, seninle bir şeyler paylaşmak benim için mutluğun en büyüğü...

Sonra biraz duraksadım, sanki bir cesaret gelmişti. Ona bir şeyler söylemek istedim, ama bu defa benim boğazıma bir şeyler düğümlendi.

Şey, Leman...Aslında ben...

"Sus, ne olur bir şey söyleme" Dedi ve elini elimden alarak, arkadaşının evine doğru hızlı adımlarla yürüdü...

Uzun bir süre oralarda dolaştım, sonra çaresiz yine evin yolunu tuttum.

Evin yolunu tuttum, tuttum da, aklım yine ondaydı. Onu çok seviyordum. Benimle evlenirse çok mutlu edeceğimden emindim.

Zor bir gece geçirdim, karmakarışık rüyalar gördüm. Kim bilir? Belki de bu rüyalar ertesi gün olacakların habercisiydi.

O sabah uyandığımda artık kesin kararımı vermiştim. Ne olacaksa olacak, ama kesinlikle Leman' a hissettiklerimi, kendisi ile evlenmek istediğimi açacaktım.

Sabahın erken saatlerinde yine her zamanki çay bahçesinde buluştuk. Dereden tepeden konuştuktan sonra,

-Dün akşam sana bir şey söyleyecektim. Ama 'Sus' Dedin ve beni susturdun. Bu defa 'Sus' Desen de 'Susmayacağım' Leman dedim.

Yüzüme adeta yalvaran gözlerle baktı, 'Bak Mehmet çok iyi bir insansın, çok iyi bir arkadaşsın, seni üzmek istemiyorum, ama ben sana hiçbir zaman başka türlü umut vermedim.' Dedi.

Bir an da her şeyi bitirivermişti. Söyleyecek söz bile bırakmamıştı bana...

Şaşkın gözlerle ona doğru baktım ve nedense herkes 'Çok iyi bir insan olduğumu söylüyor' Ama sadece o kadar' Diyebildim.

O ise aynı şeyi tekrarlayarak 'Çünkü gerçekten öylesin, o nedenle herkes aynı şeyi söylüyor' Sevip sevilmeye, yani aşka gelince, bir gün senin de karşına seni seven birisi mutlaka çıkacaktır' Dedi.

Acı bir şekilde gülümseyerek, bu yaştan sonra mı? Diye sordum.

'Neden olmasın ' Cevabını alınca yine zor da olsa gülümsemeye çalıştım.

Bir müddet sonra vedalaştık. Ertesi gün akşama kadar düşündüm.

Akşam üstü Leman'ı telefonla aradım.

Hal hatır sorduktan sonra birden aklıma gelen, belki de daha önceden bilinçaltında planladığım şeyleri anlatmaya başladım ve anlamsız bir tartışmanın içine girdik.

-Emekli olup ikramiyemi oğluma istikbali için vereceğim.

Sonra yazlığı satıp, bir dağ köyüne yerleşeceğim.
Odun kıracağım, ateş yakacağım, sevgimi yaşayacağım orada tek başıma...
Muhtemelen bu kış bu dediğimi yapacağım.
Dünyadan uzak herkesten uzak,

Yaşadığım yerde; televizyon olmayacak, bilgisayar, internet olmayacak, hiç bir şey hiç bir şey olmayacak, sadece ben ve sevdam olacak, yani hayalinle yaşayacağım.

Artık şiirde yazmayacağım, öykü de yazmayacağım.

*Belki bir de fotoğraf olsaydı iyi olurdu. Ama bir resmini bile esirgendin benden...

-Fotoğraf mı? Diye sordu, Leman

*Evet bir dağ köyünde sadece hayalinle yaşayacağım, oysa büyütüp duvara asacağım bir fotoğraf olsaydı belki daha kolay dayanırdım.

*öyle olsaydı hiç unutamazdın
*işini bırakmayacaksın
*oğlun için çalışmaya devam edeceksin

* Alacağım ikramiye onu okuturda evlendirirde...
* Ben yok um artık Leman
*Yok um...

*Ne olursa olsun?
*varsın
*ve hayattasın
*bunu asla değiştiremezsin

*Değişti bile

*Tüm zorluklara göğüs germelisin..

*Bunu oğluma anlatacağım, en kısa zamanda.

*Neyi ?

*Beni anlayışla karşılayacaktır
*Yazlığı satıp, emekli olup, tek başıma, bir dağ köyüne yerleşeceğimi.

Çocuğun kafasına karıştırma,
*Hatta ona belli bile etme
*Neden diye soracak sana?

*Ben bu güne kadar hep başkaları için yaşadım Leman,
*eski eşim için
*oğlum için
*kardeşlerim için
*vesaire
*Şimdi herkesten
*her şeyden uzak olmak istiyorum artık.

*Bundan sonra kendin ve oğlun için yaşayacaksın ta ki o evlenene kadar bunu yapmaya mecbursun sen bir babasın..

*Buna hiç kimse engel olamaz
*Artık ben ne babayım, ne anayım, ne de yar, evet oğlum benim her şeyim, ama ona hayatını idame ettirebilmesi için gereken her şeyi yaptım.
Yine de yapacağım, sadece bedenim onun yanın da olmayacak.

*evladın için bazı şeylere katlanmak zorundasın o senin bir parçan
*babasın
*baba

*Parça parça bir babadan
*Kimseye hayır gelmez
*O da yolunu çizsin hiç değilse.

*Şu an yanında olsam bir tokat yerdin benden *Kendine gel!

*Kendimdeyim, hiç bu kadar, kendim de olmadım ben,
*Kimseye hayır gelmez artık benden, hiç değilse, alacağım ikramiyenin oğluma bir faydası dokunsun.
Başka bir şey anlatma istersen...

*Bir şey anlatmıyorum
*Ama yarın ilk işim oğlunu aramak olacak
*Seni benim yerime silkelesin
* Böyle bir şey yaparsan, oğlum bir daha babasını hiç göremez
Ne oğlum, ne de bir başkası...

*saçmalama

-Hele bir dene, vicdanın elverecekse,

*Eline ne geçecek?

-Ölümüme sebep olursun...

*Bu dünyada çektiğin acı gittiğin yerde kat be kat fazla olur bunu unutma!

-Hiçbir şeyin önemi yok, merak etme, ben oğluma gereği gibi anlatırım her şeyi...
Ona anlatmak benim görevim.

*Gereği gibi derken?

-Merak etme senden bahsetmeyeceğim, sadece, yalnızlığı ve doğayı seçtiğimi söyleyeceğim oğluma.

*uyarmak da benim görevim

*Elbette teşekkür ederim. Beni uyarabilirsin, ama oğlumu asla...

*Sana dikkat etmesi konusunda uyarırım

*Diyorum ya, büyük bir yanlış yaparsın, altından kalkamayacağın bir yanlış yapma sakın.

Tamam Mehmet Nasıl istersin, sustum.

*Aslında belki de bunları sana anlatmamam lazımdı. Tam olarak neden anlattığımı bilmiyorum.
Ama en azından, bu adama ne oldu, nerelere kayboldu, diye merak ederdin belki, şimdi bütün senaryoyu biliyorsun artık. Rahat ol, böyle bir hayat emin ol iyi gelecek bana, ben iki kere aşık oldum, iki kere ölümüne sevdim. Ama ne yazık ki, sevilmedim.

-Hoşça kal Leman

-Hoşça kal Mehmet

Leman hanımın söylediği 'Hoşça kal Mehmet' sözü babamın hatıra defterindeki son cümleydi.

Babam Mehmet Bey 63 yaşında bir dağ köyünde vefat etti.

Öykünün başından beri bütün okuduklarınız, tarafımdan babamın hatıra defterinden alınarak yayınlanmıştır.

Annemle ayrıldıktan sonra babam, hayatında ikinci defa Leman hanıma aşık olmuş,

Leman hanım da babamı bir dost gibi, bir arkadaş gibi çok sevmiş, üstelik babam bu hisleri duyarken Leman hanım halen evliymiş.

Babam bana Leman hanımdan hiç bahsetmemişti.

Ama defterde yazdıklarını aynen yaptı.

Önce emekli oldu. İkramiyesini benim hesabıma bankaya yatırdı.

Onun sayesinde tahsilimi bitirdim ve evlendim.

Şimdi iyi bir iş sahibiyim, eşimi çok seviyorum, ben babam gibi bahtsız da değilim, çünkü eşim de beni çok seviyor.

Tatlı mı tatlı bir de kızımız var, çocukken kız çocuklarını hiç sevmezdim. Ama yavrumu öyle çok seviyorum ki, bu anlatılmaz bir duygu.

Sevgili babam o dağ köyünde tam 9 yıl yaşadı.

Ziyaretine gitmemi istemezdi. Ben yine de her yıl yanına gittim.
Bir defasında ona gelinini ve torununu da götürdüm.

Göz yaşlarını tutamadı. O kadar duygusal bir insandı ki, belki de bu duygusallığı onu bitirdi.

Eşime tek tavsiyesi, 'Sevmeyi sevilmeyi bilin, gerisi kolay' Sözleri oldu.

Onu en son gördüğümde halen 'Ah Leman ah!' Diye söyleniyordu.

Allah ona öyle bir güç vermişti ki, sürekli odun kırıyor, bir taraftan da 'Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar' İsimli eski bir şarkıyı titreyen sesiyle biraz da bağırarak söylüyordu.

Yaşadığı dağ köyünün bağlı bulunduğu Jandarma Karakolundan gelen bir telgrafla ölüm haberini öğrendim.

Ölümünden tam bir hafta sonra, ara sıra yanına uğrayan, sohbet ettiği bir çoban tarafından cesedi evinde bulunmuş,

Onu defnetmek çok zor oldu. Hayatta bir kariyer sahibi olmuş, her şeyi yaşamış, ama çok istemesine rağmen aşkı yaşayamamıştı.

Defin sırasında yine herkesin 'Rahmetli çok iyi adamdı' Sözlerine ben bile isyan ettim.

Ah babam ah! Sen sevilmeyi o kadar hakkeden bir insandın ki, ama kader bu ya, hayatında iki kadını sevdin lakin karşılığını görmedin. Mekanın cennet olsun sevgili babacığım. Rabbim sevsin seni...

03 Temmuz 2013 23-24 dakika 21 öyküsü var.
Yorumlar