İyiler Ve Kötüler

Yıl 1977, mevsimlerden kış, aylardan da şubat ayıydı. Henüz yirmi yaşında üniversite öğrencisiydim. Öğrenci yurdunda kalıyordum. Gündüzleri okula gidiyor geceleri de Ankara'da taksi şoförü olarak çalışıyordum. Sıradan günlerden biriydi. Akşam çalıştığım arabayı almış işe çıkmıştım. O gün işler kesat gidiyordu. Gece saat üç olmuş ama ben hala Maltepe semtindeki taksi durağında bekliyordum. Bir süre sonra yaşlı bir bey arabama binerek kendisini Keçiören semtine götürmemi istemişti. Ben de bu yolcuyu evine götürmüştüm. Durağa geri dönerken önümde giden yeşil renkli lüks bir Mercedes vardı. Farların ışığından içinde birkaç kişinin olduğu anlaşılıyordu. Hem yavaş hem de yolun ortasından gidiyordu. Geçmek istiyordum ama yol vermiyordu. Kendi kendime şoför mutlaka sarhoştur diyordum ve bu aracı geçmektense ardından gitmenin daha güvenli olacağını düşünerek bir süre peşinden gittim. İşte her şey bu sırada başladı.
Önümdeki araç hareket halinde iken arka kapısı aniden açıldı ve içinden bir kadını yola atıp hızla uzaklaştılar. Sabaha yakın olduğu için yol tenhaydı, kimse yoktu, çok şaşkındım. Her şey bir anda olup bitmişti. Giden aracın plakasını dahi alamamıştım. Arabamı yolun kenarına çekip durduğumda kadın toparlanıp ayağa kalkmaya çalışıyordu. Yaklaşık otuz yaşlarında, kumral, siyah saçlı, güzel bir kadındı. Üzerinde ince tülden yapılmış, geniş dekolteli, beyaz abiye bir gece elbisesi vardı. Yanına gittiğimde feryat figan içinde hıçkırıklarla ağlıyordu. Kolu, bacakları ve yüzü düşmeden dolayı sıyrılmıştı. Sağ elinin üst kısmı kanıyordu. Sürekli hayata, kadere, ALLAH'a, Kitaba, her şeye küfrediyordu. ALLAH'a ve Kitaba küfrettiği için çok kızmış, içerlemiş, hatta içimden işte sen böyle küfrettiğin için bu belayı, musibeti hak ediyorsun diye geçirmiştim. Gecenin bir yarısıydı. Yardım edecek kimse yoktu ve kadın da yardıma muhtaçtı. Hali ve feryatları içler acısıydı. Ne vicdanım, ne de erkeklik gururum onu orada bırakmaya müsaade etmiyordu. Yardım edebilirmiyim diye sorduğumda itiraz etmedi. Elinden tutup arabaya bindirdiğimde hala aynı küfürleri ediyordu. Karmakarışık duygular içindeydim. Bir tarafta kutsiyatım, diğer tarafta gecenin bir yarısında kutsiyatıma küfreden ve yardıma muhtaç bir kadın vardı. O an, ona neden yardım etmek istediğimi bilmiyordum ama sonuçta o yaradanın yarattığı bir insandı. Bana göre, ne dediğini bilmeyecek kadar öfkeli ve perişandı. Arabada Allaha Kitaba küfür etmemesini söylediğimde, hala bitmeyen feryatlı ağlamasının dozunu artırarak, eğer ALLAH olsaydı, adaleti olsaydı, beni bu hallere düşürmezdi. Ben onun kulu değilmiyim diye isyan ediyor ve aynı küfürleri tekrarlıyordu. Gördüklerim ve duyduklarım karşısında kahrımdan ve üzüntümden terlemiştim, her tarafım sırılsıklam olmuştu. Ne yapacağımı bilemez bir haldeydim. Kadını sakinleştirmek hiçte kolay değildi.
Elindeki kanama için ısrarla hastaneye götürmek istediğimi söyledim ama kabul etmedi. Sürekli hıçkırıklarla ağlıyor ve çocuklarım uyanmadan eve gitmeliyim, onlar beni bu halde görmemeli diyordu. O ağlarken ben de bir şey yapamamanın ve çaresizliğin verdiği dayanılmaz bir acı çekiyordum. O anda yapabileceğim en doğru şeyin onu evine götürmek olduğunu düşünüyordum. Evinin adresini sorduğumda bana Keçiörenin kenar bir mahallesinde oturduğunu söyleyerek yolu tarif etti. Evine doğru yol almaya başlamıştım. O yıllarda, yol ayrımından sonra, soldan şoseden giderken, yolun sağ tarafında, kayaların başlangıcında bahçe içinde, yolcuların su aldığı bir kaynak vardı. O kaynakta durdum. Kadın elindeki, yüzündeki kanı yıkarken hala ağlıyordu. Arabaya binip evine doğru yol alırken biraz olsun sakinleşmişti. Kimsen yok mu diye sorduğumda kısacık hayatını bir çırpıda anlatıvermişti.
Sivaslıydı 17 yaşında iken birini sevmişti. Ailesi evlenmesine izin vermemişti O da her şeyi göze alarak sevdiğine kaçmış, onunla evlenmiş ve iki de çocuğu olmuştu. 5 yıl önce de kocası onu terk etmiş ve hiç aramamıştı. Kadın ölesiye sevmenin, aşkın bedelini ödüyordu. Sevdiği adam için gençliğini, her şeyini harcamış öz ailesini feda etmişti. Karşılığında da terk edilmişti. Şimdi tek başına acıları ve iki çocuğuyla baş başa kalmıştı. Bu gerçek bir dramdı. Ne kimsesi vardı, ne de gidecek bir yeri. Zaten ailesi de evlatlıktan reddetmiş ve aramamıştı.
Gerçekten güzel bir kadındı. Üzülme genç ve güzel bir kadınsın yeni bir hayat kurarsın dediğimde, güzelin düşmanı çok olur diyor ve keşke yüzüm güzel olacağına, kaderim güzel olsaydı diye ağlıyordu. Çocuklarının küçük olduğunu, onları uyuttuktan sonra bir gazinoda konsomatris olarak çalıştığını, onlar uyanmadan da geri döndüğünü söylüyordu. O gece de çalışmaya gitmişti. Çıkışta tanıdığı müşterilerinden bir grup onu evine bırakmak istemiş o da onlara güvenip arabalarına binmişti. Araç önce kadının evine doğru yol almış ama yolun yarısında araçtakiler samimiyetsizliklerini ortaya koymuşlardı. Kadın çocuklarının uyuduğunu, kimsesinin olmadığını küçük çocukları uyanmadan evde olmak istediğini söylediği halde onlar onunla eğlenmek ve beraber olmak istemişlerdi. Kadın da bunu kabul etmediği için kadını dövdükten sonra, hareket halindeki araçtan atmışlardı. Üstelik kadının işe giderken, abiye elbisesinin üzerine giydiği mantosu ve çantası da o arabada kalmıştı. Her zaman evinden bir sokak aşağıda inip eve yürüyerek gittiğini söylüyordu. Şimdi ben eve nasıl giderim diye ağlıyor söyleniyordu. Evinin önüne geldiğimizde hala ağlıyordu. Kadere yenildim diyordu. Bana taksi ücreti olarak verebileceği hiçbir şeyi yoktu. Arabamdan inerken söylediği sözler hala kulağımdadır.
ALLAH senden razı olsun. ALLAH seni her türlü kaza ve beladan korusun. ALLAH sana torunlarını görecek kadar hayırlı ve uzun bir ömür versin diye dua ediyordu. Ben evin önünden ayrılırken, yaradana küfreden, isyan eden o kadın gitmiş, yerine verecek hiçbir şeyi olmadığı için ALLAH'a sığınarak borcunu manevi olarak ödemeye çalışan bir kadın vardı. Zaten aciz ve ölümlü olan insanoğlu başka neye sığınabilirdi ki?
İyi ile kötü arasındaki ince çizgiyi burada yaşayarak görmüştüm. Çizginin bir tarafında iyiler, diğer tarafında ise kötüler vardı. İyiler de kötüler de bir çizgi aralığı kadar biri birine yakındılar. İyiler, her zaman iyilikleri ile mutlu etmeye çalışırken, kötüler de her zaman kötülükleri ile zulüm edip acı çektiriyordu. Gördüklerim çok acıydı ama gerçekti. Şimdi çizginin iyi tarafında bir kadın, kötü tarafında da bir erkek vardı. Bir şekilde çizgide buluşmuşlar ve herkes rolünü gereği gibi oynamıştı. Kadını düşündükçe içim sızlıyordu. O kadını acılarından kurtarabilecek kadar gücümün olmadığına çok üzülüyordum.
Böyle üzüntülü bir halde taksi durağına doğru giderken acı kaderine mahkum olmuş çaresiz bir kadına zulmederek arabadan aşağı atacak kadar aşağılık ve onursuz erkeklerin olabileceğini kabullenemiyordum. İnsanlıktan nasibini almamış olan o zavallı erkeklerden olmadığım için de ALLAH'a hamd ediyor, şükrediyordum. Kendi kendime bir erkek bu kadar küçülemez diyordum.
O gece para kazanamamıştım ama yine de içimde buruk bir mutluluk vardı. O kadın bana para vermemişti. Ama paradan çok daha kıymetli olan mana aleminden bir şeyler vermişti. Hem de kendi rızasıyla, içinden gelerek gönülden vermişti. O kadının ve hiç tanımadığım halde yardım ettiğim diğer insanların duaları, beni gerçekten birçok ölümcül kaza ve beladan korudu. Bundan hiç şüphem olmadı. O kadın bana en değerli bedeli ödemişti. Ben de o kadını hatırladıkça acılarından kurtulması için her zaman dua ettim. Ömrüm boyunca iyilerin ve iyiliğin her zaman kazanacağına dair olan inancımı asla kaybetmedim. En içten dileğim bir gün kötülerin de yaptıklarına pişman olmaları, içlerindeki mutsuzluktan kurtularak doğru yolu bulmalarıdır.

15.01.2009

17 Ocak 2009 7-8 dakika 8 öyküsü var.
Yorumlar