Kabadayılar Hanı
'Yaşım kafa kağıdına göre doksan beş. Aslı bu mu, rahmetli babamdan başka bilen yok '
' Kütahya'nın yiğitleri bu handa konaklardı. Küçük ağa filminin pek çok sahnesi bu handa çekilmişti...'
---Evlat bu han yiğitlerin harman olduğu yani toplandığı bir handır. Adını oradan alır. Namertlere yer yoktur bu handa. Bu han bu duvarlar ne olaylara ne büyük şahsiyetlere tanıklık etmiştir sen bir bilsen bilebilsen. Çok şair ozan burada şiir yazmış türkü derlemiş söylemiştir. Hisarlı Ahmet işte tam şu karşı köşede oturur sazını konuştururdu. Şu karşıda asılı duran saz ile Hisarlı Ahmet az çalıp söylememiştir. Ben onun ağzından sazından Kütahya'nın Pınarları Hisardan inmem diyor türkülerini burada defalarca dinlemişimdir. Garibanlar Köylüler evsizler hep bu handa konaklamışlardır. Eskiden otel yok para yok araba yok köylerden at arabaları ile şehre gelinirdi. Köylüler bir günde işlerini bitiremezler aynı günde köylerine dönemedikleri için bu handa konaklarlardı. Köylülerin atları eşekleri en alttaki damda kalırlardı. Kendileri ise en üst katta konaklarlardı. Ortadaki kat ise yani burası bizlerin çay kahve içtiğimiz sohbet yeriydi. Ben bu handa kaç kere konakladım inan bana sayısını bile bilmiyorum. O zamanlar ben merkeze bağlı Ağaç köyde oturuyorum. Şehre her geldiğimde bu handa konaklardım. O günleri özlüyorum be evlat çok özlüyorum. Bu han o zamanlar çok daha güzel çok daha hareketliydi. Çoğu kez bu oturduğumuz sedirlerde oturacak yer bulamaz dışarıda hanın boşalmasını beklerdik. Bazı zamanlar ise handa yatacak yer bulamadığımız için bu oturduğumuz sedirlerde sabahlardık. Evlat biliyor musun biz yemeli içmeli sazlı sözlü oyunlu gezeklerimizi hep bu handa yapardık. Gezek bizim Kütahya'da ' Hadi gezelim' demenin halk arasında kısaltılmış söylenişidir. Kabadayılar hanı... Adı üstünde yiğitlerin hanı eskiden yiğitler lakapları ile anılırdı evlat...Taksi Mehmet ,Pire Necmi ,Kel Rıfat ,Daha Halil ,Çamur Şevket ,Artist Osman ,Gaz kesmez Süleyman ,Pala Remzi ,Dök Dök Ahmet ,Horoz Nuri ,Karınca Ezmez Şevki ,Çek Çek Adnan ,Deve Kamil ,Paşa Hüseyin ,Cengel Hilmi ,Dırdır Hasan, Mızmız Celal ,Tank Yaşar ,Tilki Selim hep bu hanın yiğitleriydi.
Veysel ağa dolu dopdoluydu. Belli ki ebediyete uğurladığı arkadaşları birer birer gözlerinin önüne gelmiş onların isimlerini sayıklamaya başlamıştı. Onları çok özlediği onların yokluğuna alışamadığı titreyen dudaklarından açık seçik anlaşılıyordu...
--- Bakma sen onlara ÇAMUR DEVE PİRE DANA denildiğine. O yiğitler karıncayı incitmeyen fakir fukara dostu yiğitlerdi. Bu hana gelip te onların çayını kahvesini içmeyen yemeğini yemeyen gariban yoktur. Onlar ceplerindeki son kuruşu fakir fukara dostlarıyla arkadaşlarıyla paylaşan yiğitlerdi. Onların hepsi özü sözü bir güvenilir mert yiğitlerdi. Haksızlığa bu yiğitler dayanamazlar boyun eğmezler arsızın hırsızın soysuzun ırz düşmanının cezasını mutlaka verirdi bu yiğitler. Kütahya pınarlarında adı geçen Vehbi Asalıda bu hana gelirlerdi. O kabadayıların hikayeleri ni kahramanlıklarını sana anlatmaya kalksam buna ne saatler nede günler yeter evlat. Kimse kalmadı be evlat o kabadayılardan ağalardan beylerden kimse kalmadı. Şimdi herkes birbirine selamı bile verirken çıkarını düşünüyor. Herkes bir birine bir çay söylemekten kaçıyor. Ahh be evlat o günler güzel çok güzel riyasız çıkarsız mertlerin bol olduğu günlerdi. Bizler o günleri yaşayan üç beş kişi kaldık. Herkes rahmetli oldu....
Veysel ağa yaşlı gözlerle anlatmaya devam ediyordu. Tarihi yüz elli iki yüz yıllık bu Kabadayılar hanında tanıdığım Veysel ağa doksan beş yaşında aklı başında bu hanın canlı tanıklığı yapan yaşlı bir adamdı. Çayından derin bir yudum aldıktan sonra,
---Evlat benim yaşım kafa kağıdına göre doksan beş. Aslı bu mudur rahmetli babamdan başka bilen yok. O zamanlar kimse günü gününe yaşını yazdırmıyormuş. Belki de ben daha yaşlıyım. Amma kafa kağıdına göre doksan beş. Uzatmayalım ben bu hana kendimi bildim bileli gelirim. Çocukluğumda babam getirirdi. Köyden şehre geldiğimizde babamla bu handa kalırdık. Her geldiğimde ben bu handa rahmetli arkadaşlarımı dostlarımı görür gibi olurum. Onlar dertleşirim bazen yalnız kaldığımda şu duvarlarla konuşurum. Sana anlattığım gibi buraya gelen Turistlere Gazetecilere Televizyonculara anılarımı anlatırım. Buraya sık sık Televizyoncular gelir çekim yaparlar. Burada pek çok filmde çekildi en son Küçük Ağa filminin pek çok sahnesi burada çekildi....
Veysel ağa yaşayan canlı Tarih Kabadayılar Hanı açık hava müzesi hatta doğal bir film platosu gibiydi. Ve bu hanın her köşesi buram ,buram tarih kokuyordu. Burası şimdilerde Türkiye'nin dört bir yanından gelen Koleksiyoncuların buluştuğu alış veriş takas yaptığı bir han olmuştu. Kabadayılar hanını Kütahya dahil Türkiye'nin pek çok yerinde Tesbihciler Kahvesi olarak biliyordu. Burada Tarihi tesbih saat yüzük almak satmak takas etmek için kilometrelerce yol kat edenleri bulmak mümkündü. Erzurum'dan Mardin'den Rize'den Eskişehir'den hatta yurt dışından bile buraya gelenler vardı.
Kabadayılar Hanı'nın otantik ortamına doyamamıştım. Kehribar Koka Oltu taşı gibi tesbih terimlerini ilk defa bu handa duymuştum. Beş milyara altı milyara bir tesbihin alınıp satıldığına ilk defa bu handa tanıklık etmiş ağzım açık kalmıştı. Duvarda asılı renk ,renk boy ,boy paha biçilemeyen teşbihler çini tabaklar Tek kırma tüfekler kamalar heybeler oyalı çoraplar yazmalar tablolar masaların sehpaların üstünü süsleyen leğenler semaverler ibrikler üstünde oturduğumuz kanepeler kilimler sırtımızı yasladığımız hasır yastıklar beni oldukça etkilemişti. Veysel ağanın anlattıklarına doyamamıştım. Adeta yüz yıl öncesinde kendimi yaşıyor gibi hissetmeye başlamıştım. Artık her gün bu havayı solumaya karar vermiştim.
---Veysel Ağa geleceğim en kısa zamanda yanına geleceğim. Burada yaşamış ebediyete uğurladığın arkadaşların yiğitlerin kabadayıların hepsinin hikayelerini kahramanlıklarını birer birer senden dinlemek isterim. Şimdilik Allahaısmarladık. Hakkını helal et biraz seni yordum üzdüm galiba.
Bu arada garsona işaret etmiştim. Yanımıza gelen Cumhur beye,
---Abi borcumuz ne kadar
Deyip elimi cüzdanıma atmıştım ki Veysel ağa elimi tuttu,
--- Borcumuz mu çay parası mı dedin sakın bunu duymamış görmemiş olayım evlat. Bunu senin acemiliğine gençliğine veriyorum bu ban resmen hakarettir. Bir daha bu hana geldiğinde sakın çay parası ödemeye kalkma. Biz daha ölmedik. Bu hana bize misafir olup ta bizim çayımızı çorbamızı içmeyen yoktur. Bizim çay paramızı ödeyecek yiğit daha dünyaya gelmedi evlat ben ömrüm müsaade ettiği müddetçe hep bu handayım bu handa da ölmek isterim. Her zaman gelebilir benim misafirim olabilirsin evlat haydi şimdi sana güle güle...
Veysel ağa ile vedalaşıp kapıdan çıkarken meşhur rahmetli Kütahyalı halk ozanı Hisarlı Ahmet'in sazını sözünü duyar gibi oldum...
---Kütahya'nın pınarları akışır...Devriyeler kol kol olmuş bakışır...Asalı'ya çuha şalvar yakışır...Amman amman Vehbim öyle böyle olur'mu?...Ah ben ölürsem dünya sana kalır'mı?