Kaderim Bir Falcı Kadının Söylediklerinde-1
Kemal resmi bir kurumda yıllarca çalışarak, oradan sonunda emekli olmuştu.
Emekli olunca sudan çıkmış balık gibi ne yapacağını şaşırmış kalmıştı.
Arkadaşları ona küçük bir dükkân aç paraya para demesin diye devamlı akıl veriyorlardı.
Öyle ya!
Kahve köşelerinde ömür mü geçerdi.
Emekli ikramiyesi ile küçük bir dükkân kiraladı ve ticarete ilk adımını attı.
Kendisinde Allah vergisi el ustalığı vardı.
Ya! Bismillah diyerek işe koyuldu.
Seramik çamurundan ve işlenmesi kolay ağaçlardan heykeller yapmaya başladı.
Günler, aylar geçmesine rağmen, işlerinde düzelme yoktu.
Yaptığı işler dükkâna giren müşteriler tarafından çok beğenilmesine rağmen satın alan çok azdı.
Kirayı bile çıkaracak satış ne yazık ki olmuyordu, yavaş, yavaş emekli ikramiyesinden kalan para, bu arada erimiş gitmişti.
Kendi, kendine esnaflık kim, sen kim, diye sık, sık söylenmeden edemiyordu.
Dükkân açtığına bin pişmandı ama zararın neresinden dönerse kara geçeceğini memur kafası almıyordu.
İnsanlar ekmek peşinde koşarken, heykele, sanata para harcamayacaklarını bildiği halde olmayacak duaya inatla amin diyordu.
Yine bir gün malzeme almak için, sabah erkenden toptancıların olduğu semtin yolunu tuttu.
Aradıklarını bulmak için gezerken, birden tuvalet ihtiyacını hissederek tuvalet aramaya başladı.
Eski bir hana girdi ve tuvaletin yerini sordu.
Tuvaletin hanın en alt katında olduğunu söylediler.
Hızlıca merdivenleri inmeye başladı, aşağıya indikçe güneşin aydınlığı, yerini loş bir karanlığa bırakıyordu.
Sonunda merdivenler bitmişti ve gözleri karanlığa alışıncaya kadar biraz bekledi.
Bu arada da tuvaletin yerini tahmin etmeye çalıştı.
Karanlığa alışan gözleri boyası dökülmüş bir kapının üzerinde ki WC yazısını seçmişti, tedirgin bir şekilde kapıya doğru yürümeye başladı.
Birden!
Arkasında birisinin olduğunu hissederek, içgüdüsel bir refleksle geriye döndü.
İndiği merdivenin yanında bir kadın duruyordu, acaba yanlış mı görüyorum diye daha dikkatlice baktı.
Hayır!
Yanlış görmüyordu, merdivenin başında 20-25 yaşlarında köylü kıyafetleri giymiş, bir kadın vardı.
Hemen elini cebine sokarak, parmakları ile cebinde ki paralara dokundu ve elini cebinden çıkarmadı.
Allah, Allah! Bu kadın nerden çıktı, diyerek düşünmeye başladı.
Bir yandan da başka kimse var mı diye etrafına tedirgin, tedirgin göz gezdirdi.
Başka kimse yoktu ama kadın ona doğru gelmeye başlamıştı.
Geriye doğru istemeye, istemeye bir iki adım attı.
Kadın hala üzerine doğru gelmekteydi.
Kadına yüksek sesle tuvalete gelmiştim dedi.
Kadın ona parmağı ile tuvaletin kapısını gösterdi, tuvaletin kapısına şöyle bir baktı ve hemen başını tekrar kadına döndürdü.
Kafasından binlerce soru hızlı, hızlı geçmeye başladı.
Acaba orası tuvalet miydi?
Yoksa! O kapının arkasında başka kötü niyetli kişiler var mı?
Diye düşünmeye başladı ve tuvalete girmekten vazgeçti.
Kendisini kapana sıkışmış bir aslan gibi hissetmeye başlamıştı.
Oysa cesareti ve güçlü kuvvetli olmasıyla tanınırdı ama aklının almadığı bir ortamın içine düşmüştü.
Kararlı adımlarla tekrar indiği merdivene doğru yürümeye başladı, kadın da
Geri geri giderek merdivenlerin başında durdu.
-Sende nereden çıktın, derdin ne?
-Ben zaten buradaydım..
-Nasıl buradaydın, ben o merdivenlerden inerken kimseyi görmedim.
- Yanımdan geçtin, hatta bana çarptın.
Kafası karışmıştı ve istemeden de olsa korkmaya başlamıştı.
Yalnız şundan emindi, o kadınla merdivenlerde karşılaşmamıştı, tekrar etrafına dikkatlice baktı.
Dört duvar ve o tuvaletin kapısından başka kimseyi göremedi, bu arada merdivenlerin başına kadar gelmişti, merdivenlere adımını attı.
Kadın önüne geçti.
-Benden korkmana gerek yok.
-Nereden çıkartın korktuğumu, ben polisim.
Çekil önümden, yoksa kötü olur diye kadını iteledi.
Kadın onu bileğinden yakalayarak:
-Ben falcıyım senin falına bakmam gerekiyor.
İyice şaşırmıştı!
Kadın ona gülerek bakıyordu.
-Ne falcısı?
Burada fal mı bakılır, dışarıya çıkalım orada bak!
Elimi de çabuk bırak!
- Burada bakmam lazım, ben senin için buraya geldim.
Kemal, tekrar etrafına baktı, kadından başka ortalıkta hiç kimse yoktu, içinden çattık belaya zaten her şey beni bulur diye geçirdi.
Kadının tuttuğu elini, ondan kurtarmak için hızlıca çekti ama hala bileği kadının elinin arasında olduğunu panikle gördü.
Tekrar daha kuvvetlice aynı hareketi yaptı, yine bileği kadının ellerinin arasındaydı.
Kadın hala gülerek, ona bakıyordu.
-Benden korkma! Uzat şu elini falına bakayım.
Bir daha kolunu kurtarmak için denedi ama yine başarısız olmuştu.
Kadın, bu sefer emreder bir tonda.
-Boşuna uğraşma ve sol elini uzat.
Kemal istemeye istemeye bu emre uydu ve kadına sol elini uzattı.
-Elini iyice aç, gergin olsun ki çizgileri rahat göreyim.
Elini iyice açtı ve tekrar etrafına göz gezdirdi, kimsenin olmadığını anlayınca biraz olsun rahatladı.
Kadın gözlerinin içine bakarak.
-Sen polis değilsin, memuriyetten emekli olmuşsun.
Kemal hiç sesini çıkarmadı ve içinden bakalım, daha neler söyleyecek diye geçirdi.
-Evlisin ve iki çocuğun var.
Tabii elimdeki alyansı gördü ya!
Ona göre senaryo yazıyor diye düşündü.
-Çocuklarının ikisi de kız.
Tekrar şüpheyle etrafına baktı ve elini kadından kurtarmaya çalıştı.
Son hareketi de başarısız olmuştu.
-Boşuna uğraşıyorsun, artık anla.
-Sen beni tanıyor musun?
-Ben seni tanımıyorum, peki sen beni tanıyor musun?
Kemal hayatında bu kadını ilk defa gördüğünden emindi ama eline bakan, kadının söyledikleri de doğruydu.
-Küçüklüğünde uzun süre hastanede yatmışsın ve gençliğinde de iki sefer ameliyat olmuşsun.
Bu nasıl olur, bunları nasıl bilebilir diye düşünmeye başladı ve kadına karşı direnmeyi bıraktı.
Kemal şimdi kadının ağzından çıkacak sözleri merakla bekliyordu ve eline bir sıcaklık yayıldığını hissetti.
-Dükkânını hemen kapat, senin o dükkândan kısmetin kapalı.
Bu kadın kimdi? Neler oluyordu, şaşırmış kalmıştı!
-Sana büyü yapmışlar ve büyü yattığın yatağın içinde.
Yatağın içini aç, orada birbirine bağlı ipler ve büyük bir iğne bulacaksın onları al ve bir ateşin içine at.
Kadın elini bırakmıştı, merdivenlere adımını telaş içinde attı ve bir iki basamak çıkınca dönerek kadına baktı.
Kadın ortadan kaybolmuştu, şaşkınlıkla durduğu yerden kadını aramaya başladı.
Aklı almıyordu!
Bu kadın nereye gitti diye söylendi, çıkmış olduğu iki basamağı, aşağıya inmeye cesaret edemedi.
Korku içinde boş gözlerle kadınla konuştuğu yere bakıyordu.
Birden! Merdivenlerden yukarıya doğru telaşla koşmaya başladı, birisi sanki arkasından kovalıyordu, nihayet handan dışarı çıkmıştı.
Nefes nefeseydi, olanlara hala inanamıyordu, bir süre hanın giriş kapısına baktı baktı.
Kapıdan ne giren vardı ne de çıkan, hemen ana caddeye çıkarak, bir taksiye el kaldırdı.
Nihayet evine gelmişti.
Hanımı:
-Hayrola hasta mısın?
-Hayır değilim.
-Yüzün bembeyaz ondan sordum.
Sen dükkâna gitmedin mi?
-Gittim.
Karısı bir süre kocasını süzdükten sonra
-Sen iyi olduğundan emin misin?
-Bir şeyim yok dedim ya!
-Bende yeni çay demlemiştim, getireyim de içelim.
-Bırak çayı filan, anlatacaklarımı iyi dinle.
-Bu anlattıklarıma inanmayacaksın ama anlatmazsam çıldıracağım.
Karısına başından geçenleri heyecanla anlattı.
Şimdi şu yatağın içini açta bir bakalım, eğer oraya bakmazsak, benim içim rahat etmez.
-Kemal hani sen böyle şeylere inanmazdın!
Biz o yatağı daha geçen sene bir yatak firmasından yeni almadık mı?
-Yeni mi aldık?
-Evet! Yeni aldık, senin son zamanlarda zaten evle ilgin kalmadı, varsa yoksa dükkân.
Kemal yerinden kalkarak yatak odasına doğru yürümeye başladı, karısı da arkasından onu takip etti.
Yatağın üzerinde ki örtüleri bir çekişte kenara fırlatıp attı.
Yatağı kaldırdı, kenarda ki fermuarı açtı yatağı kılıfından çıkardı dikkatlice üzerine baktı, hiçbir şey göremedi, arkasını çevirerek oraya baktı.
Büyük bir çatal iğneyle yatağa iğnelenmiş ve düğümlenmiş ipleri hayretle gördü.
-Devam edecek.
cengiz damar