Kalemin Elinde Kader
Asrın yörüngesinde bu serçelerin gözyaşlarının ince ince yağmur timsali yok oluşumuna neden olan bulutların arkasındaki bir kadının isyanını dinliyorum. Güneşsiz bir günün çekingen, solgun tavır sabır üstüne bir çocuk dinlenirken dünyanın ücra köşelerinde üstüne yapışan yoksulluğu alıp güvercinin sesine bağlıyor Tanrının ona verdiği güce dayanarak. Dalkavuk yolların çukur, pis, çamurlu çıkmaz kara ama loş ışığından yapraklarına kadar ki kader çizgisinde sallanıyor bir türlü düze çıkamayan hayalleri. Coğrafyasında kayıp hüznün eş değerli telaşı, tarihinde bilinmez iç savaşlarının yorgun alazlığı ve çehresinde eskiden kalma yırtık tenine karanlık bir sürgünün ifadesi. İki yanı sakin, iki yanı farklı düşüncelerle iki ayrı yüz. Ressamın eline geçerse bile bu fotoğraf, belli bir süre aklını toplayıp öyle işine başlaması gerek. O kadar zor bir tablo ve o kadar imkansız ki o umutlar. Sanatkarlar bile uğraşlarında icra edemiyorlar. Uzaktan bir soğuk el onları bezdiriyor, olmuyor bu tabiat...
Değişimin eli yüzü düzgün ömür denen nasihatli, ihtişamlı o binbir çeşit görkemini içinde yüzyıllar boyu taşıyan hayat, bize sunduğu bu karla kaplı günün içsiz sokaklarında sessiz bezgin bir toprak misali kaybolup gidiyor evimin duvarları. Aşağı mahallede isyan, yukarı mahallede feryat, güçlü bir ağıtın son çığlığında bir yıldız, ay ışığından habersiz salınıyor geçmişten geleceğe doğru. Kadının elinde yazdan kalma, okuyamadığı kırık aşk parçası, adamın elinde kayıp pusulanın gizli kalmış kuzey tarafı. Gözlerinde her ikisinin de buzun o soğuktan nemleşmiş çatılardan düşüş şekli, dillerinde anonim bir türkünün son nakaratının gül sesi. Bana gülümseyen bir yüzleri var sanki, bana kendimi hatırlatan, ruhumun en çıkmazında feryadımın son damlalarını, eşsiz bir gömü bulmuşum gibi saçma sapan şekilde neşelenişimi anlatan bir tarafları var. Anlayamadığım neden benin etrafında bu dünya, neden ben neden ben?
İçimin çocukluk paragraflarında kaldırımın taşlarının süslü renkleri bana hikayemi hatırlatıyor. Dünden bugüne o sokağın içinde hapsolmuşum gibi sürekli camdan bakıyor, inleyen nağmelerin her bir ağacı sarışını seyrediyor, kendime bile farkettirmeden romanımın son noktasını koyuyorum. Belki de yeni bir başlangıç oluyor benim için belki de şu deminden beri gözlerimin içine bakan aşağıda saatlerce oturmuş çocuğun yüzünde ne heyecanlar başlıyor, kim bilir.
Merakımdan az sonra çocuğu çağırıyorum yanıma. Soruyorum neden bu kadar saat yukarıya baktığını. O da gördüğü doğada ailesinin izini hissettiğini, annesinin kokusunu, babasının gülümseyişini, kardeşlerinin ona sarılışını içine çektiğini anlatıyor. Bende ona sezdirmeden ağlıyorum.
Yalnızlığın çok zor bir imtihan olduğu apaçık ortada. Bende o çucuğun yalnızlığına ortak olmak için romanımda ona yer veriyorum. Okundukça hatırlansın, okundukça iklimi hiç kışta kalmasın istiyorum. Ve başarıyorum. Romanımı her okuyan insan onunla tanışmak istiyor ve o da yalnızlığını böylelikle unutmuş oluyor ve bende buna çok seviniyorum. İlk defa biri için emek sarfetmenin tadına varıyor ve bundan sonra hep böyle yapmayı kendi kendime söz veriyorum...
09.01.12
Şiirlerin kadar öykülerinde güzel ötesi ellerine sağlık tebrikler
Yüreğinize sağlık İlknur hanım yazının içinde kendimi kaybettim desem abartmamış olurum size öykü yazmak gerçek ten çok yakışmış kaleminizin izi silinmesin efendim bu zaman kadar okudugum ende öykülerden bir tanesi idi kutlarım haklı gururunu günün yazısı olarak yerinde yaşıyor👑👑👑👍