Kan (10. Bölüm)
Mavi ışıklı kürenin gizemli yolculuğuna çıkan Minnolaya, ilkin o çok özlediği Edwar'ın yanına gitmeyi, onunla paylaşıp hiç doymadığı yaşamdan kareler yaşamayı istemişti. Fakat, karşısına çıkan izler; dokuz yaşındayken elma şekeriyle kandırılan Edwar'a götürmüştü. O zamanlar, aşkın habercisi belki göçmen kuşların karşılanmasından gizli olabilirdi ama bunu Minnolaya'nın bilmesi imkânsızdı. Sonra birden bire görüntüler değişmeye, tam da o unutamadığı okul yıllarına rastlamıştı. Yaz günlerinde susuzluklarını giderdikleri tulumba kuyudan su çeken Edwar Minnolaya'ya hayranlık içinde bakıyordu. Ellerini uzatıp, O'nu yakaladı.Kokusu aynı, bakışlarındaki insanın içine işleyen ışık aynıydı. Sımsıkı sarılmaya başladığında Poll ve Nedlek'in ilkokula sene başı ziyaretlerine giderken buldu kendini. Edwar işlerinin yoğunluğundan yakınarak eşlik ediyordu kendilerine. Poll, babasına bu yılın başarılı öğrencisi olacağına söz verirken, Nedlek de aynı duygularla babasına yükleniyordu. Çünkü, her başarılı yılın sonunda bir başka ülkeye gezi yapmaya sözü vardı Edwar'ın. Okul müdürüyle ayaküstü konuşup, işine gitmek üzere çocuklarıyla her ikisi de vedalaştıktan sonra, doğruca aşk yuvalarına gitmek için Edwar küçük bir yalan kıvırmıştı: Çalışma dosyamı evimizde unuttum Minnolaya, bana eşlik eder misin? Diye. Kayıtsız kabul edip eve girdiklerinde ise, 'Bugün işe gitmeyeceğiz, hem hastanede hem de benim iş yerimde bugün için izin kopardım, bugün her şeye paydos' diye müjdeliyordu.Minnolaya, derin bir iç çekip, itiraz etmeden kapı kilitledi ve 'Yine senin planına uyduk' dedi. Her defasında özel bir törenmiş gibi davrandıkları salondaki karşılıklı bakışlarından sonra, her ikisinin de elleri tanıdık bedenlerinde dolaşmaya başladı. Emsali olmayan bir melodi eşliğinde sevişirken, Minnolaya tekrar hamile kalmanın iş hayatına olumsuz etki yaratacağını söyledi. Edwar ise yenik düşmüş savaşçı misali çaresiz kabul ediyordu ki Robert'in 'Minnolaya uyan' diyen sözleriyle ve kırılmasından korkulan kase misali sıkıca kavranmış kollar arasında buldu kendini.Gözlerinde sıcak bir tanecik süzülürken;
? Sabah olmak üzere ve mavi küreyi göndermek zorundaydım dedi Robert.
Başını öne eğerek odadan ayrılmak için ayağa kalkmıştı ki,
-- Merak etme abla, damarlarımda dostlarımla paylaşacağım kan hala bitmedi, ışıklı küreyi dilediğin zaman yine çağırırız dedi.
Şüphesiz anıları tazelenmiş, o tatlı yılların özlemi bıçak gibi keserken, böylesi bir geçmişi tazeleme Minnolaya'yı çok mutlu etmişti.Saat hızla ilerliyordu ve evinde Edwar'ın hatırası olan iki delikanlının uyanma saati yaklaşmaktaydı. Robert'i yatağına geçmesi için 'Teşekkür ederim' diye fısıldayarak, ellerinden tuttu ve 'Sen iyi bir yüreksin Robert' dedi.
Çantasında anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. Banyo ve çay kahvaltısı için ocakların altını ateşe verdi. Kuzey cephede yükselen dağlara giden gözleri, içinde bulunduğu Edwar'sız hayatıyla yüzleşiyordu. Poll ve Nedlek büyümeliydi;torunları olmalıydı odalarda koşuşturan, gelinlerine sevgiyle sarılmalı onlarla arkadaşça sohbetler etmeliydi. Önce Nedlek'i sonra da diğer oğlunu uyandırdı.
-- Kahvaltı masasını hazırlamayı sizlere bırakıyorum diye ekleyerek, doğruca banyoya gitti.
Edwar ile uyandıkları çoğu sabahları bu görev onundu. Ama şimdi o yoktu. İç dünyasıyla konuşarak kendini ılık suyun altına bıraktı. Mutluydu, çocuklarına babalık ediyor olmanın gururu hemen yan odadaki ayak sesleriyle yanı başındaydı.
Robert, derin bir uykuya dalmak için yatağında gözlerini kapattı. Hayatı hiç bu kadar çalkantılı ve çabuk geçmemişti. Gencecik yaşantısında ne çok acılara göğüs germek zorunda kalmıştı. Ama biliyordu ki, tüm insanların farklı da olsa çektikleri acıları vardı. Belki sadece meleklerde bu acı yoktu ama bunu da tam olarak bilemezdi.
Uyandığında sabah vizite doktorları odadaydı ve kırmızı yanaklı, hamile kadın gibi göbekli, kesik kesik öksürmesiyle karanlıkta anlaşılan 'Timine' adındaki hastanın başındaydılar. Yatağında doğrulup, vizite ekibinin kendisiyle ilgili yorum ve değerlendirmeleri yapmasını bekliyordu. Kapı tarafında gelen ayak sesini ise çok iyi tanıyordu:
-- Günaydın Robert!
-- Günaydın Abla!
-- Nasılsın bakayım!
-- Biraz uyumuşum abla ama baştabip sorarsa geceden beri çok iyi uykumu aldığımı söyleyeceğim dedi.
Sıra kendisine geldi, hastanede kaldığının üçüncü günüydü. Tüm tetkikler yapılmış, ilk başta değerlendirilen hastalığa ait bulgular doğru çıkmıştı. Baştabip kaşlarını çatarak;
? Demek öyle delikanlı, âşıksın öyle mi?
? Şey, efendim, ben, nasıl söylesem...
? Söyle çekinme, kaç yürek bu denli sevebilir ki, sevmek suç değil oğlum, dedi.
Robert'a çaktırmadan Minnolaya baştabip Kohler'e evet anlamında başını sallayınca,
Doktor:
? Biz sadece senin geçici rahatlamanı sağlayabiliriz, yaşama olan bağlılığın varsa ki bunu senin vereceğin karar belirleyecek, işte o zaman turp gibi yapabiliriz seni, değilse bunun adı 'Kara Sevda' ve sen bu hastalığın pençesinde kurtulamazsın. Kullandığın ilaçlarla birlikte, zihninde sana acı veren her olaydan uzak durmalı, yarınlarına umutla bağlanmalısın, dedi.
Kohler;
-- Minnoloya, benimle gelir misin? Sen hemşire Awişella, Robert'e bir kapsül sakinleştirici ver. Robert, ılık bir duş alıp yatağına uzan ve mühim bir durum olmadıkça en az iki gün ayağa kalkma diye talimatlar yağdırarak odadan çıktı.
Sandaria hastanesinin bir özelliği de, tüm hastaların psikolojik danışmanı niteliğinde olan hemşireleriydi. Ancak zaman içinde nerdeyse bütün hemşireler, zamanlı zamansız hastalara ait yaşam öyküsü dinlemekten sıkılmışlardı ve çoktan beridir hemşirelerden hastalara ait psikolojik bulgular Kohler'e gelmez olmuştu.Tabii ki Minnoloya'nın sayesindeydi bu.