Kan (15.Bölüm)
Gemi mucizevi bir şekilde saatte yaklaşık 45-50 km/s'lik bir hızla kendi başına, rotası bozuk olarak yol almaya devam ediyordu. Robert kolundaki saate baktı, bu felaketle ilgili aldığı haberden yaklaşık on dört saat geçmişti ve tam sığınacakları adacığa yaklaştıklarında arızalanan dümenin azizliğiyle gemi kontrolden çıkmıştı. Fakat Robert 'Bize söylenen sığınak bir adaysa ki öyle bildirilmişti, mutlaka bu adanın yakınlarında başka adalar da vardır, mürettebattan başka sağ kalan varsa yeni bir plan yapmak gerekir' diye kendi kendine konuşarak tüm gemiyi yirmi dakika kadar bir sürede taradı. Maalesef bir kendisi bir de Tioride kalmıştı geriye.' Gemi bir adaya denk gelirde, alttan kayalıklara çarparsa ne yaparım' diye düşünürken, birden bire makine dairesine girip tüm makineleri stop ettirmeyi ve bulunduğu yerden daha yavaş hareket etmeyi ve güneşle birlikte gelebilecek yardımı beklemenin en mantıklı karar olacağını düşündü. Makine dairesine yöneldi, kapıya yaklaştığında gözlerine inanamadı; makine dairesi sular altında kalmış, yardımcı kaptan Remiks yükselen suyla nerdeyse güverteye çıkmak üzereydi. İçeriye girmek demek ölmek demekti, çünkü elektrik kaçağı artık her noktayı etkilemekteydi. Hemen geriye döndü ve Tioride'nin yanına gitmek için oradan ayrıldı. Giderken ayağına yangın baltası takıldı, birden eğilip baltayı aldı ve sağa sola sallamaya, varillerden öç almak istercesine parçalamaya başladı. Bilinci kaybolmak üzereydi ki birden bire aklına Helen geldi. Daha O'nu ilk tanıdığı yıllarda dere kenarında karıncaları tahta salların üstüne koyarak dereden seyahat ettirmemişler miydi? Şimdi dere yerini okyanusa, karıncalar da kendisiyle birlikte Tioride'ye yerlerini bırakmaktaydı...
Bu son çaresiydi ve her nedense bu çareyi de sanki Helen sunuyordu kendisine. Dümen kısmına kadar kayarak gelmiş barut varillerine yaklaştı ve varilin tıpasını açarak sırayla dördünü boşalttı. Şimdi variller yerinden rahatlıkla hareket edebilecek durumdaydı. Onları bulundukları yerde bırakarak Tioride'nin yanına gitti ve 'Tutun bana, bir planım var onu uygulayacağız, değilse kara parçasına çarpmamız halinde geminin parçalanmaması imkânsız, eğer şansımız varsa ki bu zamana kadar bu şans ile hiç aram olmadı işte o zaman yaşama imkânımız olabilir, zira nereye kadar ve nasıl bunu bilemem, çünkü makine dairesine girmek mümkün değil, bahtımıza düşen gemimizle bizi bekleyen sona gitmek'dediğinde Tioride 'Kurtuluşumuz nasıl var ki şansımız yardım etsin istiyoruz kaptan deyince 'Şu varilleri görüyor musun? İşte bunları ben boşalttım ve tekrar kapaklarını iyice kapattım, şimdi bu varillerin üzerine çıkarak tutunacağız, tanrı umarım bu kez bize yardımcı olur' dedi Robert.
Robert, bu dinmek bilmeyen fırtınanın önünde şuursuzca giden 'Yaşam Güneşi'nin vakitsizce batacağını aslında doğru tahmin etmişti. Ama tüm gerçekleri görüp, gemisiyle birlikte batıp gitmekten de vazgeçmemişti. Yaşam Güneşi yaklaşık yarım saatlik bir süre geçtikten sonra, gövde kısmını gecenin karanlığında sert kaya parçalarına sürterken, devlerin kükremesi gibi çıkan titreşimli sesle git gide yüzeye çıkan fok balıklarını andırıyordu. Elektrikler bu defasında hiç yanmamak üzere kesiliyor, etrafı zifiri bir karanlık sarıyordu. Robert sıkıca bir yandan varili tutarken, diğer eliyle de Tioride'yi yakalamıştı. Suyun içinden yavaş yavaş yüzeye doğru yükselen kara parçası tatlı bir sürtünme yaratmış ve Yaşam Güneşi'nin parçalanarak suya batırmasına rağmen tutundukları varıl hem Robert'i hem de Tioride'yi kurtarmıştı. Ama onlar bu ilahi elin ne olduğunun farkında değillerdi. Çünkü o karanlıkta ölü ya da sağ olduklarına bile karar veremiyorlardı. Üzerinde bulundukları variller yaklaşık üç metreye dört metre ebadında tipik bir tekne büyüklüğündeydi. Geminin battığı esnada Robert başını ne olduğunu kestiremediği sert bir cisme çarpmıştı ve bir müddet sonra yanında bulunan Tioride'yi tutunan eli kaydığında kendinden geçmişti. Tioride ise bacağındaki kanamanın etkisiyle bir müddet dayanmış, nihayet o da kendinden geçerek bayılmıştı. Şimdi iki baygın, bu varillerin üstünde kaderlerini beklemekteydiler...
Fırtınaya 5 Mayıs öğleden sonra yakalanan Yaşam Güneşi 6 Mayıs 1843 tarihinde Afrika kıt'ası açıklarında haritada ismi bile geçmeyen bir adaya kendiliğinden sürüklenerek çarpmış ve çarpmanın etkisiyle büyük bir kısmı sular altında kalan kısmı da kıyıya gelişigüzel dağılmıştı. Radyolarda ve gazetelerde Yaşam Güneşi'nin başına gelenler değişik hikayeler altında anlatılıyordu. Bunlardan en yakın olanı ise, tamı tamına 27 yıl öncesi Büyük Okyanusta böyle bir fırtınanın görülmesiydi. Hava durumu henüz düzelmediğinden yardıma gidecek ekiplerde çaresizce beklemekteydi. Robert'in sınıf arkadaşları merak içinde çaresizliklerini her defasında haykırıyorlardı.
Aradan geçen on günün sonunda meteorolojiden olumlu hava raporları geldiğinde, Nijerya'ya maden götüren gemi yükünü çoktan boşaltmış ve gelecek talimatla, Yaşam Güneşi'nin en son alınan radar bilgilerine göre açık denizlerde aranmalarına geçilecekti. Zira bu geminin de olayın cereyan ettiği bölgeye sevki en yakın bir aylık süre demekti.