Kan - 19 / Helen'den Mektup

Zamanın akmadığı, gecenin kör karanlığa bürünmeye kafa tuttuğu, biraz da tutsak olmanın etkisiyle olacak ki; Helen'den gelen mektuplardan bir tanesini bu kuytuluktan çıkarması adına okuma isteğiyle kavruldu. Kader arkadaşı hiç sesini çıkarmadan bir köşede Robert'i izliyordu. Robert'se gözlerinden süzülen özlem dolu damlacıkları elinde sıkıca kavradığı mektuba düşürmemenin dikkatiyle satırların arasında kaybolmuştu bile:

'' Sevgilim-Yüreğim-Can'ım;
Seni düşünerek geçen uzaklardaki nefeslenmem yine aynı kederle geçiyor. Bugün seni görebilmeyi çok istedim. Sanki o kadar uzakta değilde şu kapımın ardında duran ve benimle kör ebe oynayandın. Tamam dedim kaç defa çık ortaya oyunu kazandın diye ama sen yine çıkmadın karşıma.

Oysa ne çok özlemişim senin o bakışlarını. Bir ırmağın suyunu boşalttığı deniz gibi oluyorum seni yanıbaşımda bulunca. Ve sen sanki tüm bunları bilmezsin gibi yine bugün de yoksun işte.
.Alacağın olsun. Bir zaman olur ben de saklarım kendimi, hem de gözlerini kör ebe bağıyla bağlamadan.

Neden mi çok istedim buğün seni çok görmeyi? Saklasam mı bunu yoksa ay gibi döksem mi tüm özlemlerimi. Evet susadım sana sevgili. Ellerinin arasında kaybolmayı, gözlerinin içinde senin olmayı.Bundan daha önemlisi ne olabilir ki...Bir de geceden sabaha kadar samanyoluna bakıp da senin mavi küreyle karşımda olmamana çok kızgınım bilesin. Hiç mi vaktin olmadı, senden haber alamadığım zaman şu kalbimin çaresizliğini bilmez misin ki? Bunların acısını bir bir alacağım senden haberin olsun.

Nasıl mı bunların acısını çıkaracağım. Hani hep söylersin ya,'' lodosun önüne çık ki, o güzel kokunu çiğerlerime çekebileyim'' diye. Lodos esecek ama ben seni cezalandıracağım sevgili. Bir de ''Gel'' deyişlerine o rüyalarına, gelsem de oturup oturup gideceğim yanında...Yapar mıyım sence bunları Can'ım? Yaparım evet biliyorsun ama, yine bu buz tutmuş tavırlarımı da güneşin kar tanelerini eritmesi gibi beni eritmesini bilensin evet...

Yarın sabahtan görebilmek istiyorum seni. Kuşların ilk çığlıklarıyla bakacağım aynaya. Bir elin omzumda bir elin belimde tutsun istiyorum. Aslında bu istek ve arzularımı sana yazmamın hiç bir anlamı yok bence, zira sen bunu anlayanımsın. Ne de olsa benim yarımımsın.

Yarımım; senle ilk tanıştığımız günü hatırlıyor musun desem, o güzel yüreğin bana bunu söyleyebilir mi acaba? O gün benim için gerçekten çok önemli. Notlarım arasına bakıyorum fakat belleğime sadece seni sevmeyi kazımışım ki, tarihi net bilemiyorum. Geçenlerde bunu sana mavi küreden de sormuştum ve sen de duraksamıştın. Acaba diyorum sen de mi tarihi hatırlama yerine benim sevdamı kalbine kazıdın. Gözlerine bakınca bu cevap geliyor biliyor musun? Ama bunu ilk buluşmamızda karşılıklı bir sorgulayalım bakalım, olmaz mı?

Bi'tanem,
Biliyorsun benim bir çok çekincelerim var. Ama sevdamızdan değil çekintim. Yetiştirilme tarzım diyorum ben buna. Zaman zaman sana yetemeyeceğim geliyor, korkuyorum sevgili. Sana yetebilmeyi, seninle aynı şeyi düşünüp de aynı yolda yürümeyi ben de istiyorum elbette. Ama bunun mutlak bir zamanı olmalı. Zamansız olmamalı çiçeklerimizin açışı. Sence de öyle değil mi? Bazen isyan edercesine yazıyorsun, hem benim kızdığımı bile bile ve yazdıktan sonra da;bu söylediklerim için özür dilemiyorum diyorsun. Senden özür dilemeni istemiyorum ki sevgili, benim o noktada tıkanmışılığıma hak vermeni istiyorum. Biliyor musun bu satırları yazarken ellerimin saçlarına gidişini engelleyemiyorum. İçimde bir alev var ve o alevin ortasında sana geliyorum.

Unutmadan söylemeliyim sevgilim, ben seni üç akşam öncesinden rüyamda gördüm biliyor musun? Kır çiçeklerinin arasında koşuyorduk ve birden ben yolumu kaybetmişim. Robert diye haykırıyorum, kurtar beni bu ıssızda. Ve sonrasında ılık nefesini ensemde duyuyorum. Sıkıca kavrıyorsun ellerimi ve kasabamızın altında geçen nehrin kıyısına varıyoruz. Bana su üstüne bir yazı yazı yaz ve bana söyleme diyorum, sen dediğimi yapıyorsun ve ben bunun anlamını bulmaya çalışıyorum. Bir çok tahminlerime hayır derken, ilk tahminimin doğru olduğunu en sonunda hınzırca söylüyorsun. Ben de diyorum sana, ''Ben de seni seviyorum'' Bana gelincikden bir dal koparıp vermek yerine, aynı gelinciğin altında gözlerime bakmak istediğini söylüyorsun. Sonra güneşin altında üşüyorcasına sımsıkı sokuluyoruz.Kalbinin atışı kalbime can veriyor. Başlıyorum senden kendimi alıp ormanın derinliklerine koşmaya. Ardım sıra koşuyorsun. Yüzyıllık bir sedir agaçının altında yakalandığımı hatırlıyorum sana. ''Helen, bak bu nehrin kıyısına bir ev yapacağım ve bu evde o yasak ettiğin kokundan tut da dünyanın en güzel çiçeğini sunan sevdanla yeşerecek evlatlar vermeni istiyorum diyorsun. Belki diyorum, belki bu ömür çizgimiz ayrıdır, sus, sus ki yüreğin yaralanmasın. Eğer ki koşullar bize imkan sunarsa sana söz diyorum; meyve vermeye geç de kalmış olsam, kollarında kaybolmaya varım diyorum. Sırtını dönüp biraz uzaklaşmışın sen ve Robert! diye haykırırken uyanıyorum rüyamda.

Senin olmak, seninle olmak, sana aşkım diyebilmek, senin gücünü hissettmek, yanımda yürüyüşünü görmek, seni sadece sen olarak sevebilmek, çaresizlikte bile sevgimizi çare bilmek, beni birgün olsun üzmemiş olmak, gözlerime bakınca gözlerinde kaybolmuşluğumu yaşamak ama hep senle yaşamak ne güzel diyorum işte. İtiraf olarak kabul edebilirsin, sana dokunabilmek belki de son arzum.

Sanırım şimdi anlamışsındır neden kızgınım sana. Bu sokaklar seni bekler, bu yollarda aşınmayı bekleyen taşlar da öyle. Ama hani bazen gidişlerim var ve sen kahroluyorsun ya, işte o gidişlerim aslında hep sana sevgilim. Sensizliği mahkum etme beni. Uzat o sıcak elini, lodosun önünde yaklaşmakta olan kokumla kal sevgili.''


Dışarda lodos vardı ve Robert, yüreğindeki aşk ateşiyle şahlanarak doğruldu yerinde. Kapıda iki nöbetçi genç kız vardı; onlardan gelen kadınsı kokular Robert'in hiç ilgisini çekmiyordu. Helen'im dedi özlemle.

26 Kasım 2011 5-6 dakika 20 öyküsü var.
Yorumlar