Kan (Beşinci Bölüm)
Yürüdükçe sanki bir şeylerden uzaklaşıyordu, gerisinden bıraktığı bir şeyler vardı adeta. İçini kemiren neydi? Son günlerde kendisini üzen ne vardı ortada? Her iki okuldan da gerekli belgeleri alıp, özenle çantasına yerleştirdi. Seyahat Acentesinin kapısına vardığında saat 14.32'yi gösteriyordu. Bir saatlik süre içerisinde neredeyse hep düşünmüştü, kendisinde bu denli etki yaratanın ne olduğunu bulmaya çalışmıştı. Kapıyı vurup içeriye girdi. Evrakları, nüfus belgelerini, bir miktar parayı ve çocukları hakkında yazılı küçük bir öz geçmiş yazılı olan kâğıdı görevliye teslim etti. Oradan ayrılmak üzeriydi ki, kol saatinin alarmı çalmaya başladı. Neden kurmuştu bu saati önce anımsayamadı, sonrasında 14.45'te Robert'in karışım olarak verilen iki ilaç kapsülü daha vardı ve Minnolaya bu karışımı kendisi hazırlayıp, QEİ cihazına yerleştirmişti. Bu cihaz şifreliydi ve her hastanın karışım olarak verilen ilaçlarına ait küçük odacıkları vardı. Hastaneye bir saatlik mesafedeydi. Hemen bir telefon kullanması gerektiğine karar verdi ve seyahat acentesindeki görevliden izin alarak numaraları tuşladı. 070514-004 telefon iki defa çaldı, ahize kaldırıldı:
-- Hemşire Zena buyurun!
-- Ben hemşire Minnolaya, Robert'in QEİ cihazının 42 numaralı odacığında karışım ilacı vardı, çıkışta şifreyi söylemeyi unuttum, lütfen Robert'e verir misiniz? Şifre 'Edwar' İlk defa bir başkasına söylüyordu şifresini ve içinde yaşadığı büyük aşkını her QEİ cihazını açışta tekrarlarken o tatlı hatıralarını yeniden yaşamaktaydı. Telefonu kapattıktan sonra kendisini eve gitmek üzere sokaktaki yabancıların bulunduğu kalabalığa bıraktı.
Evine vardığında Poll ve Neflek satranç oynamaktaydı. Annelerine buselerini sunduktan sonra kaldıkları yerden oyunlarına devam ettiler. Aralarında iki buçuk yaş farkı olmasına rağmen Poll Neflek'ten daha uzundu. Ve daha 19 yaşında olmasına rağmen Poll ağabeyini geçmişti.
Güneş sıcaklığını kaybetmiş, yerini akşamın serinliğine bırakmıştı. Yorgun insanların küçük sohbetleri duyuluyordu mutfakta yemek hazırladığı an. Kimileri ellerindeki küçük sepetlerindeki fok yavrularıyla kimileri de haşlanmış fok etleriyle evlerine dönmenin huzuru içindeydiler. Minnolaya, çocuklarının en çok sevdiği sebze çorbasıyla birlikte kızarmış biftekleri bir gün öncesinden kalan burma tatlılarla birlikte sofraya donattı. Oyunlarının biteceği yoktu, yemekten sonra devam etmelerine razı ederek sofraya oturmalarını sağladı. Dua ettirme görevi Poll'e aitti. Ellerini açarak öğrendiği kadarıyla yemek duasını yaparak başladılar ilkin çorbayla.
Önce Poll soracaktı ki, Nedlek atıldı hemen;
-- Anne, neden bugün sessizsin, çok mu yorgunsun?
-- Yorgun değilim.
-- Pekala sessizliğinin sebebi ne?
-- Babanız, Poll ya da sen mi diye düşünüyorsunuz öyle mi?
-- Hayır belki ama bunlardan başka ne olabilir?
-- Bilmiyorum Ned, tamamen emin değilim ama içimde bir sıkıntı var...
-- Aşık mısın yoksa anne?
-- Poll, ne biçim söz o! Benim en büyük aşklarım sizlersiniz, bundan öteye aşk mı olur?
-- Biliyoruz elbette, gülücüğünü almak için takıldım ama galiba başarılı olamadım.
-- Hay ömrün uzun olsun Poll, tıpkı baban gibi insana soğuk şakalar yapıyorsun. Baban da öyle yapardı; kendisine kızsam, alakasızca bir sözle, sen dağlara mı taktın kafayı derdi. Neyse, sofrayı toplama görevi sizlere ait. Bir duş alıp, uzanmak istiyorum dedi.