Kan Kardeşim

Miş, li geçmiş zamanlardı, o zamanlar ilkokula gidiyordum.
Fi, tarihinde,oturduğum kentte bu kadar çarpık yapılaşma yoktu ve çocuklar için oyun oynıyacağımız,boş alanlar çoktu.
Mahallede oturan,mahalle sakinleri olarak hepimiz birbirimizi tanırdık,biz çocuklar okuldan gelince çantayı eve attıkmı ! doğru sokağa oyun oynamaya çıkardık.
Bana göre bir başkaydı o günlerin güzelliği.
Şairin dediği gibi'Hayali cıhana değer.'
Mevsimlere göre oyunlar oynanırdı,sınıf arkadaşım ve hemen yakın komşumuz olan,Ömerle resmen ayrılmaz ikili olmuştuk.
Eskiden Kankalık modası yoktu.
O dönemlerde kan kardeşi olmak çok önemliydi ve kimin en yakın arkadaşı varsa onunla kan kardeşi olunurdu.
Kan kardeşliği sözde değil özdeydi ve ölünceye kadar sürerdi.
Kan kardeşi olmak için parmaklar çakı ile kan çıkacak şekilde kesilirdi ve akan kanı kişiler birbirine sürer ,iki tarafın kanının birbirine iyice karışması gerekirdi.
Sonra da akan kan emilirdi ve böylece kan kardeşliği başlardı.
Sonbahar mevsimiydi rüzgarlar kuvvetlice esmeye başlamıştı,herkes harıl harıl çıtalı uçurtma yapma teleşına düşmüştü.
O uçurtmalar,küçük ellerimizden çıkan sanat eserleriydi,rengarek kuyruğu,fırfırı,püskülü ile havada adeta bir gelin gibi süzülürdü.
Aramız da gizli bir rekabet olurdu,kimin uçurtması daha yükseğe çıkacak,kimin uçurtmasının albenisi
rakiplerine dudak büktürecek,sözüm ona çaktırmadan bu yarışın içine girerdik.
Kan kardeşim çok güzel uçurtma yapardı ve onun bu konuda ki ustalığı mahallede tartışılmazdı.
Birgün yine kalabalık bir gurup olarak, uçurtmalarımızı gökyüzüne azat ettik.
Ömer'in uçurtması nasıl olduysa,sokak direğinin en üst tepesine takıldı.
Kararlı adımlarla,elektirik direğine doğru yürümeye başladı,hemen yanına gittim,direkte elektrik var,boşver yenisini yaparız dedim.
Tellere değmeden ben onu alırım dedi ve başladı demir direğe çıkmaya,aşağıdan meraklı gözlerle kendisine bakıyorduk.
O direğin üst tarafına doğru her adım atmasında, benim bacaklarım sanki kötü birşey olacağını hissetmiş gibi korkudan tiremeye başlamışlardı.
Ömer'e korku dolu gözlerimi kırpmadan bakıyordum.
Sonunda zirveye varmıştı oradan bizlere baktı ve bağırarak,"buradan ne kadar küçük görünüyorsunuz" dedi
Direğe sıkı sıkı sarılmış bize bakıp bakıp gülüyordu.
Tekrar başını kaldırıp tele dolanmış uçurtmasına baktı.
Uçurtmayla arasında bir kol mesafesi vardı ,son hamleyi yapmak için,tutunduğu yerde uygun pozizyona gelmek için bir iki hareket yaptı.
Bir eli direğe sıkı sıkı sarılmış vaziyette öbür eli uçurmaya yavaş yavaş uzanmaya başladı ve bir çızırtı sesi ile birlikte beyaz bir şimşek çaktı, hemen gözlerimi kapattım.
Kan kardeşimin acı içinde bağırışları kulaklarımı tırmaladı,korkumdan gözlerimi açıpta yukarıya bakamıyordum,yanımdakiler
Ömer öldü!
Ömer öldü!
Diye bağırarak ve ağlıyarak korku içinde evlerine doğru koşmaya başladılar.
Ben orada gözlerim kapalı,başım önümde,içimden
Ömer hadi!
Ne olursun bir ses ver...
Hadi ! hadii !! hadiii !!!
Şakanın sırası değil...
Allahım!
Ne olur,küçük bir ses versin,bir nefes sesi...
Ama yukarıdan ses gelmiyordu,gözlerim hala kapalıydı, telaşlı ayak sesleri koşarak bana doğru yaklaşmaya başlamıştı.
Kadınların feryatları ağaçlarda ki kargaları ürkütmüş,kargalar sürü halinde gürültüyle uçmaya başlamışlardı,kargaların çıkardığı sesler,feryatlara karışmıştı,o kadar gürültü içinde,Ömer'in annesi Fadime teyzenin sesi daha farklı çıkıyordu.
Birisi bana sıkı sıkı sarıldı,gözlerim hala kapalıydı.
Bu Fadime teyzeydi,hem ağlıyor hem acı acı çığlıklar atıyordu, hem de benim başımı okşayarak, sanki Ömer'i oğlunu severcesine beni seviyordu.
Elinden kurtulup ağlayarak,eve doğru çıldırmış gibi koşmaya başladım.
Sonradan öğrendim elektrik idaresinden,görevliler gelmiş ve hattın elektriğini keserek,kan kardeşimin cansız bedenini oradan indirmişler.
Yağmurlu bir havada,rüzgarlar kuru yaprakları uçurtma gibi uçururken, cenazesini mezarlığa gözyaşları içinde defnettik, daha onbir yaşındaydı.
Rahmetli Fadime teyze,beni görünce hemen yanıma gelir,
Ömerim'in yarısı diye saçlarımı okşar sanki oğlunu benim gözlerimde görürdü,ikimizinde yüreği parçalanırdı,zamanla birbirimizden kaçmaya başladık,o bana, ben ona Ömer'i hatırlatıyorduk.

Ne zaman şimşek çaksa aklıma o beyaz ölüm ışığı ve kan kardeşim gelir hemen kendimi suçlamaya
başlarım, acaba bu olaya mani olabilirmiydim diye.
CENGİZ DAMAR.

04 Ekim 2010 4-5 dakika 67 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 14 yıl önce

    Zor bir tanıklık, yaşanmışlığı üzücü,hatırlanması da öyle tabii. Kaleminize sağlık. Gençlere ibret olması dileklerimle. Saygılar..