Kan (Ücüncü Bölüm)

Bu beklenmedik yıkım esnasında en yakın arkadaşlarından olan Ahomag vardı. Robert'in başı dönüyor, gözlerinde yüzlerce kuyruklu yıldızlar uçuşuyordu. Tutunacak sevgi dalı kırılmıştı ve Ahomag tutunmak zorundaydı. Ahomag ise hayatı pek fazla ciddiye almayan, bir o kadarda alayımsı tavrı olan biriydi ve asıl tangoyu onun söylediği sözler tamamlıyordu:
--- Oğlum, bu kızın hayatında başkaları var, sen gittikten sonra başkalarıyla arkadaşlıkları oldu, bu kızdan sana hayır yok, yürü gidelim, sözleriydi.
Tanrım! dedi Robert, Tanrım yardım et!
Ne yürünen yol ne de ömür oracıkta tükenmiyordu. Çınarların içten çürümesi misali Robert'te içten içe kavruluyor, her geçen gün o içindeki sevgi odacıklarına keder ve ayrılığın ateşi basıyordu. Rüyalarında gördüğü belli belirsiz görüntülerle avunmak yetmiyordu Robert'a. Yaşamak sıkmıştı, nefes geçmiyordu sanki boğazından. Yaşam O'nu kollarından kelepçelemişti çileli kadere. Bayramların hiçbir zaman coşku içinde geçtiğini göremeyecek olan Robert hastalanmıştı. İnce hastalıktı. Oluklardan çıkmazdı etrafa savrulan yarı kırmızı yarı kahvemsi kan pelteleri. Hayata küsmek demekti aya yolculuk yapamamak, anlamsızdı baharlarda kuzu otlatan evlatlar dünyaya getirmeden yaşamak... Robert melek olmak istiyordu. Kendinden geçmiş bir haldeydi ve içinden mısralar akmaya başlamıştı:
Avuçlarımda sandığım o güzel dünya,
Aldın elimden umudu gidersin gayri,
Esen rüzgarlar da dinecek elbet birgün,
Muradın gözünde kalacak kader...
Sapağında unutup sen de şaşarsın,
Bilinmedik yollarda sanma koşarsın,
Teninde bıçkın yaralar kabarsın,
Muradı tatmadan solduran kader...
İçimden sökmeye yetmedi gücün,
Ne ettim ki alırsın öcün,
Sen de düşersen dara bir gün,
Önümde geçmeye gör, tanımam kader...
Babası Robert'i şehir hastanesine götürdüğünde, ilk teşhiste apandisit demişlerdi. Apandisit! Gerçekten mi Apandisit! Dünyanın pimi çıkmış olmalı diyordu Robert. Böyle basit bir hastalık bu denli esir alamazdı Robert'i. İnanmam bu hastalığın seyrine dedi. Kan hala oluk oluktu-durmuyordu. Başını yattığı yerden değil kaldırmak, gözlerini yerinden çevirmesi bile yetiyordu, melek olma yolunda gitmeye. Kan! Robert, Apandisitin sıradan bir operasyonla çözülebileceğini düşünürken, bunca kısa süre içerisinde hastalığın seyrine inanamıyordu. Yoksa Helen tarafından terk edilmesinin-tanrı tarafından Helen'in sevdiklerinin bir bir melek olmalarının bir parçası mıydı bu da. Ya da Helen, Robert'i canı gibi sevdiğini söyleyip, ona aya yolculuk etmenin hayaliyle dolu olduğunu söyleseydi, acaba bu oluklardan boşanan kan, onun meleklik bileti mi olacaktı. Robert bunu hiçbir zaman anlayamayacaktı. Apandisit teşhisi ile yatırılan Robert, yine kendi gayretiyle zalim doktorun kasap bıçağından kurtulacaktı. Çünkü paranın esiri olmuş Güney Afrika kökenli Zemair isimli genel cerrah uzmanı, önüne gelen beş hastanın dört tanesini sırf para koparma adına ameliyat adı altında kesip biçiyor, öte yandan da cebine paraları indiriyordu. Çıkıp gitmek gerekiyordu bu zalim doktorun elinden ve öyle de yaptı. Yıllar sonra ilahi adalet yerini bulmuş Zemair biriktirdiği paranın sefasını süremeden Akçiğer kanserinden hayatını kaybedecekti ve Robert bunu yıllar sonra duyduğunda;
'İlahi adalet çok geç kalmadı' diye iç geçecekti.
Gittiği yeni hastanenin kapısında o kan öbekleri son kez fışkırmıştı Robert'ten ve artık ya melek olacak ya da melek olmanın henüz erken olduğunu anlayacaktı. Bir yığın tahlile alınan Robert, aynı gün Jozef Sandariya Hastanesinde tedaviye alınacaktı.
Beşinci katın, 514 numaralı odasındaki dört numaralı yatağı Robert'i bekliyordu. Her yerde ya insanların kötü zihniyetlileri ya da insanlardan kalma kâbuslar Robert'i özenle bekler gibiydi. Çünkü dört numaralı yatağına yatırılışında duyduğu tanımadık kişilere ait konuşmalar çok ürkütücüydü:

06 Mart 2010 3-4 dakika 20 öyküsü var.
Yorumlar