Kan Ve Can

Sadece makas sesi duyuluyordu minicik işyerinde. Maharetli ellerde açılıp kapanması belli bir ritimde olduğundan; radyosu bile olmayan, sıvaları dökülmüş, aynaları çatlak ve kirli dükkânda müzik dinleme gibi bir haz da veriyordu doğrusu makasın metalik sesleri. Berber sıkça nefes alıyor, gözlüklerinin altından da çevresine bakınıyordu korkulu gözlerle.

Koltuğunda tedirgindi genç adam. Aynı tedirginlik berberde de vardı. Müşteri, koltuğun yan taraflarına sıkı sıkı yapışmış, ustaysa etraftan birilerinin gelip gelmediğini takip ediyordu hissettirmeden. Genç adamın belindeki tabanca ise ayrı bir ürperti nedeniydi görenlere.

-Daha ne kadar devam edecek bu kan davası? Kaç can gitti sizden de diğer taraftan da... Evladım bak şu hale; koltukta nasıl da tedirginsin. Yürek sesin kapıdan duyulacak nerdeyse.

-Bu konuya girmeyelim. Bırak saç kesmeyi usta. Kalkıyorum ben. Zevkimin içine ettin.

Öfkeyle kalktı koltuktan. Döndü şaşkınlık içindeki berbere:

-Bir daha fikir yürütme. Senin için iyi olmaz babalık.

Yüz kasları gizli bir öfkeyle hareket etti berberin; ama ses etmedi. Hatta memnundu müşterinin kalktığına. Dışarıdan bir saldırı olsa kendisi de kurşunu yerdi.

Adam çıktı dükkândan hışımla. Belki de yedi göbek ötelerden, nedenini hiç kimselerin bilmediği bir kan davasının taraflarındandı. Vurmuşlar, vurulmuşlardı. Ölmüşler, öldürmüşlerdi. Kim kime denk gelirse...

Bir sigara yaktı. Takip edilip edilmediğine baktı. Uzun boylu, esmer tenli, pala bıyıklı bıçkın bir gençti. Taşı sıksa suyunu çıkarırdı. Üniversitede okuyordu; ama orada bile tedirgindi. Bayram tatiline gelmişti kasabaya. Derin nefesler çekiyordu sigarasından ve yürümeye devam ediyordu kara kara düşünerek. Ölmeleri hazmetmişlerdi; ama kız kardeşinin tecavüze uğramasını asla kabullenememişlerdi aile olarak. Pazara yöneldi.

Keskin çığlıkları duyuluyordu pazarcıların. Müşteri çekmek için bağırdıkça bağırıyorlardı. Eve bir şeyler almalıydı. Arabası elli metre kadar ilerideydi. Tezgâhlara yaklaştı. Durdu bir yerde ve fiyat sormak istedi. Pazarcı, bayan müşterisiyle ilgileniyordu. Dönüp göz ucuyla baktı şık giyimli bayana. Şaşkınlık aktı yüzünden o an. Bu kadar büyük fırsat olamazdı. Hasım ailenin en güzel kızıydı yanında duran. İrkildi, titredi; elini beline attı ve silahı sezdirmeden çıkarıp kızın yan tarafına dayadı namluyu.

-Çaktırmadan, sessizce önden yürü. Hiç sesini çıkarma. Basarım tetiğe.

Kızın çaresizliği okunuyordu gözlerinden. Düştü adamın önüne. Sendeliyordu korkudan genç kız. Başına gelecekleri düşündükçe ürperdiği çok belliydi. Sık sık nefes alıp veriyor, göğüsleri yerinden fırlayacakmış gibi inip kalkıyordu.

Genç adam daha hızlı olmasını söyledi sertçe. Arabasının kapısını açtı ve itercesine bindirdi arka koltuğa. Direksiyona geçişi, arabayı patinaj yaptırarak kaldırışı saniyeler içinde gerçekleşti. Dikiz aynasından süzüyordu için için ağlayan kızı. Sert bir ifadeyle seslendi:

-Gideceğimiz yerde ağzını açarsan, bağırırsan, zorluk çıkarırsan beynini mermiyle doldururum. Seni öldürmek istemiyorum. Biraz işimiz olacak ve sonra seni evine kadar bırakacağım.

-Ne olur bırak beni... Yapma kulun, kurbanın olayım. Kimseye bir şey demem. Yemin ediyorum sana.

-Abin bacıma aynı şeyleri yaparken mutlaka bacım da yalvarmıştı değil mi?

-Babam abimi çok dövdü. 'Mertçe değil bu!' dedi. Ne olur yapma!

Genç adam hızla ormanlık alana sürüyordu arabayı. Ağaçların arasından girdi ve indi arabadan. Az öteleri uçurumdu. Arabayla gidemezlerdi. Bir süre baktı arka koltukta feryatla ağlayan kıza. İçinden 'Çok da güzel ve masum bir kız. Yazık olacak kıza; ama mecburum' dedi. Arka kapıyı açtı; kızı koltuktan sürükleyerek indirip yere fırlattı. Kucaklayıp sonra; az ilerdeki çimenlere bıraktı. Kalkmak istedikçe tokatlıyordu.

Yediği tokatlardan bitkin düşünce sustu genç kız. Artık kaderine razıydı. O, ne kadar mahzunlaştıysa genç adam da o derece vahşi hale gelmişti. Parçalıyordu kızın giysilerini. Öyle bir öfke seliydi ki bu; üzerinde hiç bir şey kalmadığı halde, hala parçalamak için bir şeyler arıyordu kızın üzerinde.

Öfke dinmiyordu. Ayakta durdu bir süre. Tepeden baktı çırılçıplak kalmış kıza. İçinde hiçbir arzu yoktu; sadece derin ve bitmez bir intikam ateşi yanıyordu alev alev yüreğinde. Vahşice atıldı kızın üzerine.

O, 'Yapma!' dedikçe ısırıyor, hırpalıyordu. Geniş avuçlarını omuzlarına bastırdı genç kızın. Gözlerini kapatmıştı çoktan kurbanlık koyun gibi. 'Bacıma karşılık sen! Hatta diğer bacın, hatta anan!' diye soluyordu vahşicesine. Oysa kız artık hiç bir şey duymuyordu. Adamın kendisine sahip olup olmadığını bile hissedemiyordu. Avuçlarıyla çimleri tutmuş yoluyordu kaderine isyan edercesine.

Adam daha hiç bir şey yapmamıştı. Aslında her şeyiyle hazırdı. Gözleri kapalı ve sadece hıçkıran kıza baktı bir kez daha ve avuçlarıyla daha da omuzlarına bastırarak doğruldu. Tamamen çaresizdi artık kız ve bekliyordu kaçınılmaz sonu. Adamın üzerinden kalktığını bile fark etmemişti. Tüm gücüyle toprağa batırdı tırnaklarını.

-Kalk hadi! Kalk! Arabanın anahtarı burada... Giyin ve git hemen. Söyle babama! 'Son kurban oldu oğlunuz' de. Vebal attığımı söyle. Bitirmezlerse bu kan davasını kemiklerimin sızlayacağını söyle!

Hızla koştu uçuruma...

Genç kız o son anları ancak izleyebilmişti; bu kez adam için döktüğü gözyaşlarıyla...

04 Ocak 2015 5-6 dakika 27 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 10 yıl önce

    Hüzünlü ve ibretlik bir hikaye baştan sona. Eskiye nazaran bayağı azalsa da yurdumuzda Kan Davası ve o sebep ile meydana gelen olaylar yine de zaman zaman olaylar gazetelere yansıyor. Tamamen cahillik ürünü bir toplumsal olay. Tamamen ortadan kalkması çok zaman almasın dileyelim...👍

  • 10 yıl önce

    Aynı dileklerimle Ahmet Bey... Öğretmenliğimin ilk iki yılında çalıştığım yerde bunun rahatsız eden boyutunu bizzat yaşamıştım. Her kan davası birbirinden daha kötüdür. Sonu asla gelmez. Teşekkür eder saygıılar sunarım...