Karanlık
Dolunay sokağın ortasından yukarı çekiliyor, yelkovan ile Akrep zamanı taşımakta ustalar. Bu ne acele! Dakikaları kovalayan Yelkovan bu ne cesaret?
Zaman, Akreple herif. Onlar yalnızlığa çekilenlere karşı güvensiz. Anı, anılara gömmek görevine sadık ,iki kovalamacıdan başka bir şey değiller.
Yalnızlığını bir Deniz içinde yaşıyordu, karaya çıkmayı istedimi acaba? Sokak adımlamaları her zamankinden dahada sessiz ,ondan haberi olmayanlar, zamanı ona karşı kışkırtamazlardı.
Biliyordu, düğümlenen boğazını ,saçaktan akan yağmur suyuyla ısladı.
Yelkovan-Akrep ikilisiyle savaşımı sonlandırıyordu. Ağızda kin gizlenmez ,aşılması gereken zamansa ,onu yenmeye karar verdi..
Geceyi durdurdum, artık tık-tık seslerini duymuyorum dedi..
Şarabımı gıdıncak ediyorum. Kirli Nehir insan irin saçmakta ,ondan uzaklaşmalıyım. Küçümsemeleriyle boğulmuş insan,onu yenmeye karar vereceğim hiç aklıma düşmemişti,
Yaşam her anında bana yeni deneyimlerini armağan ediyor olmalı.Düşünceleri dünde kalmamalıydı helede gecede asla..Yürüdü..
Varlıklarından varlık çıkaran kendinden daha üstünleri yaratan insan kibrin kime? Yaşama sadık kalamayanlar yalnız bir ottan, hayalden öte ne ki? Yaşamı aşağı gören bir başkasını hor görenlerin tükenmiş ümitlerinden bana ne?
Sona yaklaştığını biliyordu..
İyilik ?kötülük yoruyor beni, hepsi bireyin egoları değimli? Alev kömür oluyor da ateşi yok mu sayıyorsun? Anlamak, keşif yapmak için yaşamıyor kendi değerlerini sevmiyorsan erdemlerini sorgula bir erdem iki erdemden daha fazla değil öyleyse ,Amele olmanın neresi kötü?
Gereksizlik toprak piresi gibidir kökünü kurutamazsın. Dağın kuşluk zamanında ki haykırışımı düşürdüm bilincime. Buz gibi gülüşlerde değilim yani! Soğuk benim tek yoldaşım onunla üşümeyi öğrendim.Ormana ,sakinliğe salıyorum ruhumu az dinlenmeliyim öyle değil mi?
Geçmiş yaşamı film gibi gözünün önünden geçiyordu..Kara kirpikleri direnişi kaybetmiş heran karanlığa düşecek halde..Sol gözünde ki yaşı buz gibi elllerle sildi..Kalın paltosunun içerisine büzüldü ellerini bacaklarının arasına yerleştirdi,bir daha uyanmayacağına sevindi...
Ay ışığı kayboluncaya kadar bekledi, gök karartısı gölgeleri derinleştirdi. Kuruyan gözlerini gölgelerine saldı. Salkım saçaklardan dökülen yağmur damlaları dilendirici olmalı orada kalmaya karar verdi.
Şarabının son yudumlamasını ekmeğiyle kavuşturdu. Mızıkasını karşı ahşap evden gelen keman ile buluşturdu. Ölüm her geçen dakika ona yaklaşmaktaydı,sabah olsun istemiyordu.
Gece fahişelerinin beyefendilerle kahkahalarının karıştığını duydu. Ağlayan çocuk sesi onu anılarına sürüklerken, sol gözyaşı damlası yağmur damlaları arasında kayboldu. Uzun araç farı göz almaya devam ediyordu, kimdi bunlar?
Elini paltosunun içinde ısıya almalıydı, üşüme sadık dostu onu bu gecede yalnız bırakmamıştı. Gidecek yeri olmamasına güldü, oysa koca Dünyada ,sade bir geceye sığa bilmişti.
Konaksız adam son durağına geldi, dalgaları ıslak paçalarında hissediyordu. Sol gömlek cebinden oğlunun fotoğrafını avuçlarına aldı, resme bakamadı. Ondan kalan bir mızıka birde eskimiş tek kare bir resim..
Onu kimse görmedi, bulamadı, yok oldu. Yakın gece dostları, zor ikna edilen imam efendi az sayıda sokak kedisi kısa bir tören ,heps buydu..
Mezarının taşında ,' Hayat uyandırdığında geç kalmıştı' yazıldı.Oysa onun mezarı bile yoktu..