Kardelen'ler Kar Altında

Bu diyarda yaz geceleri bile zemheri ayazı tadındaydı. Her yer soğuk ve herkes kimsesizdi. Dört tarafında buğulu camlar vardı ve camlara yazılan isimler hep aynıydı. Çoğu zaman anne, çoğu zaman baba. Her gün silinir, her gece yeniden yazılırdı. Hepsi birbiriyle kardeşti ama hiç birinin ne anne sevgisinden ne de baba kucağından haberi yoktu. Sorsalar;

Anneye bir tarif dahi yapamazlardı yüreklerinde yaptıkları onca tariflere rağmen. Geceleri çığ gibi çoğalan çığlıkları günlerce sürecek olan suskunlukların habercisiydi sanki.

Kimsesizlik mıh gibi çakılırdı çocuk yüreklere.Gülümseyen gözler ardında bile garip bir hüzün pınarı çağlardı. Çoğu zaman bulutsuz yağan yağmurların meskeniydi bu aile şefkatine hasret gözler.

Kardelen de böyle başlamıştı hayata. Bazen gülümseyerek, bazen gözyaşı akıtmadan ağlayarak... Derken zaman on beşli yaşların çılgınlığına, sonra on altıda aşkın en koyu anlarına gelmişti. Kimsesizliğine üzülmek yoktu Kardelen'in yüreğinde. Umutlara yaslanıyordu, geceleri uykusunu bölen kâbusları anne ve baba simalarıyla süslüyordu. Sonra en tatlı uykulara dalıyor, o gecenin sabahına bir başka huzurla uyanıyordu. Anne ve babasını bulabilme umudu onun için en büyük yaşam kaynağıydı. Nereden başlayacağını bilmiyordu ama bir şeyler yapmanın zamanı çoktan gelmişti. Umudu sonsuzdu ve umuduyla yaşamak Kardelen'in koyu kahve gözlerine çok yakışıyordu. Kardelen zırhına bürünmüş bir asker edasıyla hayatın imkansızlıklarına savaş açmaya hazırlanıyordu.Onun için zaman çok farklı bir kavramdı. Dost muydu yoksa düşman mı bunu dahi ayrımını yapamaz olmuştu. Bazen en derin yaraları bile sarıyordu. Ama genellikle geçtiği durağa bir daha uğramıyordu. Bittiği yerden tekrar başlamayı göze alamıyordu. Zaten Kardelen'in tek bilmecesi zamandı.

Annesini bulduğunda zamanın neresinden başlayacaktı? Hangi çağlarını yaşayacaktı onun kolları arasında? Bir bebek gibi sorgusuz sualsiz mi yaşanacaktı her şey? Yoksa birine cevap almadan, diğer soruları sıralayarak zamanın çıkmaz sokaklarında nasıl geçtiğini anlayamadığı yıllarını mı arayacaktı?Belki de küsecek, hiçbir şey sormadan zamanın akışına kilitlenecekti.Günlerce konuşmayacaktı belki, gözlerine dalıp gidecekti umutla özlediği annesinin.Ya önce babasını bulursa, o zaman ne yapacaktı Kardelen? İşte bunu hiç düşünmemişti.Bütün düşünceleri, bütün hayalleri annesini bularak başlıyordu.Sanki cümlelerin ilk kelimesi anneydi. O kelimeyi gördüğünde bütün cümlelerin manasına erebilecek gibiydi.

O günde her gece olduğu gibi umutla hayallerini süsledikten sonra gözlerini kapattı.Bütün yarınlarını aynı heyecanla bekliyordu aslında.Bu yarının tek farkı Kardelen'in doğum günü olmasıydı. Artık on sekiz yaşına girecekti.

O sabah bütün oda erken uyanmıştı. Eğlence planları yapılmıştı; pastalar hazırlanmıştı. Her yıl olduğu gibi buruk gülümseyişlerle pasta kesilip, şarkılar söylenmişti. Çoğu genç kız olmuştu artık. Koridor aralarında, pencere kenarlarında fısıltılı seslerle sohbetler ediliyor, sırlar paylaşılıyordu. Kardelen bu güzel günde nedenini anlayamadığı bir hüznün pençesine takılmış gibiydi. Arkadaşları durmadan bir şeyler anlatıyor, ona sorular soruyorlardı.

Fakat Kardelen dolan gözlerini arkadaşlarından gizlemek için sürekli başını yere eğiyordu.

Bu gözyaşları gerçekten sebepsizdi. Okulunu iyi bir dereceyle bitirmiş üniversiteyi kazanmıştı.

En önemlisi bu yıl ailesini bulmak için seferber olacaktı. Kardelen'in yüreğini tarif edilemez bir acı sarmıştı. O beyaz bir güvercindi aslında. Binlerce şarkıyla dönecekti kendisini bulduğu şehrin zindan gecelerine. Umutları takıp kanadına binlerce yüreğe konacaktı. Kardelen hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

Bir müddet sonra ?bunu da atlatacağım' der gibi masadan kalktı. Arkadaşları hem şaşkın hem de aynı yolun yolcuları olarak gözleriyle uğurladılar onu.

Günler sonbahara doğru yol alıyordu. Artık yaz akşamlarının bunaltan havaları ılık bir rüzgarın koynuna sokulup serinletiyordu insanları. Şimdi en güzel mevsimin en güzel ayı yaşanıyordu. Eylül kokuyordu bütün sokaklar. Kardelen'e müjdelerle gelmişti eylül.Artık anne ve babasını bulması bir nefes kadar yakındı. Sonunda annesinin izini bulmuştu.Onca uğraşları meyvesini vermişti nihayet.

Eylül durağından yola koyulan Kardelen verilen adrese gidip annesini aramaya koyuldu.

Ana ocağını bulduğunda gördüğü manzara beynine kazınmıştı. Çamurdan yapılı ve yer yer yıkılmış olan evin kapısında asılı kocaman bir kilit vardı. Şimdi kör kuyuya atılmış Yusuf gibiydi. Kardelen öylece beklemeye başladı. Bir müddet sonra yanına gelen yaşlı kadına annesini sordu Kardelen. Kadın onu tanıdığını ve yanına götürebileceğini söyledi. Kardelen'e refakat eden kadın bir mezarlığın önünde durarak ona karşıda bir mezar gösterdi. Kardelen ilk defa zamanın durduğu, akıp gitmeyi unuttuğu bir dilimde yaşıyordu. Boynuna atılmayı düşlediği annesini bir mezarlıkta bulmuştu. Toprak anasına sarılıp ağlamaya başladı. Zaten tek sığınağı ağlamak değil miydi insanın? Gözyaşları mezara döküldükçe daha çok ağlıyordu Kardelen. Kendisinin dokunamadığı annesine, gözyaşlarının dokunmasını istiyor gibiydi.

Şimdi suç kimdeydi? Zamanda mıydı yoksa insanlarda mı? Şimdi kimsesizdi, oysa gecenin en ağır senfonisinden umuda yelken açmış bir yürekle gelmişti annesinin şehrine. Şimdi binlerce soru vardı cevapsız kalan. İstenmediği için mi yurda verilmişti yoksa yasak bir aşkın telafi edilemeyen bir hatası mıydı? Babası kimdi? Nasıl bulacaktı? Annesi onu neden bırakıp gitmişti?

Bütün umutları bir çıkmazın son durağıydı şimdi. Geriye gitmeler kalmıştı. Umut toplayıp tası tarağı terk etmişti bu şehri. Ölüm vardı ve hayatın tam ortasından bakıyordu Kardelen'in koyu kahve gözlerine. Ölüm vardı; en büyük acıyı bile küçümseyen, ölüm vardı şimdi; sahipsiz bir mezarda ağlıyordu Kardelen. Bu eylülün onulmaz yarası, Kardelen'in en gözde acısıydı...



25 Nisan 2008

21 Kasım 2009 5-6 dakika 2 öyküsü var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (3)
  • 15 yıl önce

    Yüreğine sağlık canım benim o kadar güzel yazmışsınki okumaya doyamadım.

    Dilerim Allahtan Kardelen'ler ağlamasın!...

    Yüzleri umut ve sevgi ile dolsun!...

    KUTLUYORUM

  • 11 yıl önce

    yine en tanıdık yaşanmışlıklardan farklı dile bürünen bir öykü...

    yer yer masal tadında süslemeler vardı. eğer onlar biraz daha kısıtlı olsaydı çok daha farklı olurdu diye düşünüyorum. (satır başı serzenişlerinden bahsediyorum)

    ama yazar öykünün hakkını vermiş ve anlatılması gereken konuyu kopmadan bir çırpıda noktalamış. bu kalemin gücünü merak etmiyor değilim. çünkü hakikaten yazıyor...

    kutlarım sizi şair. öyküleriniz gayet tadındaydı....

  • 8 yıl önce

    Kaleminizin izini daha çok sayfalarımızda görmek dileği ile

    Kutlarız günün öyküsünüud83eudd20