Karpuz

Beyazlara bürünmüş bir kış gecesi, evinde kendisini yalnızlığa adamış bir adam, ellerini şömineye yaklaştırıp ısınmaya çalışırken yarınki yarışmaya gideceğini mırıldandı ve sağ elindeki desenlerle kaplı fincanının üzerinden, dumanlar çıkan çayını yudumladı. Bu sırada başka bir mahallede yaşayan Ahmet de yarınki yarışmayı düşünüyordu. Ama farklı bir şekilde düşünüyordu ki hıçkırıklarla ağlıyordu...
Ertesi gün, sanki değişik bir tabiat güzelliği vardı kasabanın. Karlar erimiş, yerini akıp giden sulara bırakmıştı. Sirenler çalmaya başlamıştı bile. Birazdan herkesin hayranlıkla izleyeceği fevkalade güzel olması beklenen yarışma başlayacaktı. Bu onlara atalarından kalan bir yarışmaydı. Herkes bir sene boyunca yetiştirdiği karpuzu gözler önüne serecekti. Fakat Ahmet yetiştirdiği karpuzun birileri tarafından çalındığını daha bir hafta önceden farkına varmıştı ve ağlamamaya çalışıyordu. Ahmet yetiştirdiği karpuzla yarışmada birinci olmak istemiyordu zaten, sadece yarışmaya katılmak ve yarışmak istiyordu. Çünkü onun için yarışmak her şeyden öte bir şeydi. Sessizce ağlarken omzunda bir sıcaklık hissetti. Arkasına baktığında ise bir adamın eli, kendi omzunda olduğunu gördü. Bu kişi dün yarışmaya geleceğini mırıldayan adamdı. Ahmet, ne oldu efendim diye sorunca, adam yanıt verdi:
Bütün çocuklar gibi sen niye yarışa katılmıyorsun? Ahmet ise karpuzunun çalındığını ve çok kötü durumda olduğunu anlatınca, adam ona:
Adım Fikret dedi ve burada beni bekle diyip hızlı adımlarla kürsüye çıktı. Kalabalıktan gelen ve gittikçe yükselen o iğrenç sesi durdurmaya çalıştı. Ardından yarışma yarına ertelenmiştir dedi. Çünkü Fikret Bey yarışmayı organize eden kişiydi. Kalabalık, istenmese de yavaşça azaldı. Daha sonra Ahmet'i evine götürmek isteyen Fikret Bey, Ahmet ile birlikte yola çıktı. Yolda Ahmet, Fikret Bey'e neden böyle bir şey yaptınız diye sordu. Fikret bey'in ağzı aralandı ve gülümsedi. Sonra da devam etti:
Seni sevdim. Gerçekten çok sevdim, bilmiyorum neden ama sevdim işte seni, yoksa bu seni hoşnut etmedi mi?
Kesinlikle efendim, yanlış anladınız beni, bende sizi sevdim ve yaptığınız her şey için size nasıl teşekkür edeceğimi düşünüyordum zaten. Gerçekten size nasıl teşekkür edebilirim?
Tam aksine sana bir iyilik daha yapacağım diyip gel benimle dedi Ahmet'e. Ve Fikret Bey, Ahmet'i karanlıklar içinde parlayan bir yıldız gibi görünen evine götürdü. Ahmet, başlarda biraz tedirgindi ama alışması çok uzun sürmedi. Fikret Bey her yeri gezdirdi Ahmet'e. Sonrada bu odaya da bakalım diyerek onu yanına çağırdı. Ahmet sabırsızlanarak odanın kapısını açtı ki ne görsün? Karşısında çok büyük bir karpuz vardı. O kadar büyük ve güzeldi ki gözünü bile kırpmadan izledikten sonra Ahmet, gözlerini ovuşturdu ve karpuza doğru yöneldi. Ahmet, o anda kendisini başka bir boyuta çeken hissin elinden tutar gibi oldu. Gözlerine hala inanamıyordu. Dünya'nın en büyük karpuzuydu sanki bu. İşte artık bu senin dedi Fikret Bey. Şaşkınlıktan bayılacağını zanneden Ahmet, kendisini zar zor bir koltuğa attı. Ama sonunda sevincini içine atıp Fikret Bey'e hayır bu olmaz, olamaz dedi. Israrlarını sürdürmeye devam ederken Fikret Bey:
Bir dakika dedi ve ölümün kokusunu almış gibi duraksadı. Yüzü, korkutucu bir hal aldı. Sallanıyordu, evet o güzelim bina sallanıyordu. Hemen karpuzu al ve kaç diye bağırdı Fikret Bey. Hemen karpuzu alan Ahmet; ya sen dedi. Benim ufak bir işim var hemen geliyorum. Olmaz, beraber kaçalım dediyse bile, Fikret Bey gözü dönmüş bir tavırla atıldı ve bir odaya girdi. Eski ölen karısının resmini alacaktı. Bina yıkılırken Ahmet dışarıda, Fikret Bey ise içerideydi. Bir an duraksadı Ahmet, biraz önce içinde bulunduğu ev şimdi yıkılıyordu. En kötüsü de o kadar çok sevdiği Fikret Bey'de içerideydi. Gözlerini yumdu ve biraz önce asla rüya olmamalı diye dua ettiği bu akşama, şimdi adeta beddua ediyordu...
Sessizliğin, her yeri kapladığı bu sabah, cenazesi kaldırıldı Fikret Bey'in. Daha Ahmet'in iki gün önce karşılaştığı ve çok sevdiği Fikret Bey gidiyordu. Elinden sadece ağlamak geliyordu Ahmet'in...
Aradan bir hafta geçmişti. Herkesin merakla beklediği sonuçlar açıklanmıştı. Ahmet dereceye bile girememişti. Çünkü o karpuzu yarışmaya sokmaya el vermemişti içi. Herhangi bir karpuzla girmişti yarışa Ahmet. Yarışmaya katıldığı halde içi kan ağlıyordu. Fakat yüzü gülüyordu Ahmet'in. Çünkü yarışmaya katılabilmişti.

28 Şubat 2009 4-5 dakika 5 öyküsü var.
Yorumlar