Keko ile Zeko
Keko ikamet ettiği yerde birtürlü iş bulamadığı için sonunda çalışıp para kazanmak için İstanbul'a gitmeğe karar verir. Eline İstanbulda inşaatın birinde bekçi olarak çalışan bir hemşehrisinin telefon numarasını ve adresini verirler.
Bizim Keko 21 saatlık yolculuktan sonra İstanbula varır. Otöbüsten iner inmez hemşehrisine telefon açar
- Zeko abe ben şimdi Haremden arıyım nasıl buluşacağız
Zeko
- Keko sen şimdi bir taksi tut ondan sonra bana telefon aç ben taksiye işyerimin adresini vereyim tamammi?
Keko
- Tamam Zeko abe. Keko bu arada taksiyi bulur ve telefonu çaldırtarak Zekonun iş adresini öğrenirler ve taksi yol almağa başlar nihayet kenar semtlerde bir inşaatın önünde taksi durur. Ücret olarak 50 TL öder. Kendi kendine söylenmeğe başlar ula bu 50 TL yi ben bir ayda bizim orda kazanamidım herif yarım saatte bu parayı kazandi. Neyse Zeko'yu görür ve
Keko
- Selamun aleyküm Zeko abe nasılsen
Zeko
- Sağolesın Keko kardeş hoş gelmişsen. Gel hele otur bakayım. Ula İstanbul'a gelmekte nerden aklıne geldi?
Keko
- Vallah Zeko abe işsizlık artık conıme tak etmiştir bende karar verdım burda çalışıp zengin olacağım. Zeko abe işler nasıl burda?
Zeko
- Ekmek burda aslanın ağzında onu kapmak için çok çalışmak lazım. Bak ben bu seviyeye gelinceye kadar neler neler çektığımı sen bılmezsın. Ama şımdide bak kraller gibi işim var. Ha bu gördığın çitler içerisindeki alan benden sorili. Merak etme hemşerimede bir iş bulırım. Sen şimdi bu yatakta (kulubedeki yatağı göstererek) bir yat istırahetıni al daha sonra bu meseleleri konışırız.
Keko
- Allah razi olsın Zeko abe. Neyse Keko sınger yatağa uzanır uzanmaz yol yorgunluğundan olacakki biranda uykuya dalar gözlerini açtığında sabah olmuş hertaraf cıvıl cıvıl kaynamağa başlıyor. Zeko abe uykumi aldım şimdi bana nasıl iş bulacaksın
Zeko
- Muteahhidi arayarak begefendi benim çok kıymetli ve çok çalışkan bir hemşerım geldi iş arıyor. Eger mısadenız olırsa bızım inşaatte çalışsın.
Müteahhit
- Zeko eğer hemşehrine güveniyorsan zaten bize amele lazım o zaman onu çalıştıralım.
Zeko
- Begefendi hemde çok güvenim.
Müteahhit
- Peki Zeko biliyorsun seni severim istememki başkaları yüzünden sana kırılayım. Mademki sen güveniyorsan o zaman Kazim ustaya git benim selamımı söyle heşehrini işe başlatsın.
Zeko
- Kazim beg mıtahitin selamlari var bu ademımi işe başlatsın dedi.
Kazim usta
- Zeko o zaman bu adama iş elbiselerini getir hemen harcı karmaya başlasın.
Zeko
- İş elbiselerini getirip hemşehrisine giydirdikten sonra Keko'ya derki . Böyle yerlerde adamın oldımi iş için korkma der ve Keko'ya haydı yeni işin hayırli ve uğırlı olsın
Keko
- Zeko abe seniın bu iğilığını hiçbir zeman unıtmıyeceğım.
Artık Keko'da İstanbulda bir iş bulmanın sevinciyle çalışıp ilerisi için pembe hayaller kurmağa başlar. Birgün öğle paydosunda Keko dışarda oturup ekmek ile sağanı iştahlı iştahlı yerken o sırada mal sahibi inşaatı görmeğe geliyor. Tabi Keko onu tanıdığı yok. Keko yemeyini yemeğe devam ediyor. O kadar iştahlı yiyorki bu durum mal sahibinin dikkatini celp ediyor bir ara öyle Keko'yu seyretmeğe başlamış. Keko'nunda dikkati adamın üzerinde en sonunda dayanamayarak mal sahibine derki
Niye öyle ğerip ğerip bakısen. Sende çalış, sende kazan, sende ye.
Keko kazandığı paraları çarçur etmeyip birikim üzerine birikim derken meblağ bir hayli kabarmış. Artık kenar semtlerin birinde başını sokabilecek iki odalı bir yer satın alır ve ailesinide İstanbula getirir. Keko artı hanımı artı sekiz çocuk toplam 10 kişi iki odalı evde mutlu mutlu geçinip gidiyorlar. Tabi keko bu arada ailenin diğer fertlerinede iş bulmak için komşulardan başlayarak iş aramaya başlıyor. Kimisini haftalık temizlikçi olarak , kimisini çırak olarak kimisinede ufak bir çantada satabilecek ufak tefek şeyleri koyarak yani herkese bir iş bulunmuş. Haftalar ayları kovalıyor. Gelir güzel artık Keko'nun hayal gücüde büyümeğe başlıyor. Hanımda İstanbula geldikten sonra yavaş yavaş Keko'ya karşı arada bir restini çekiyor. Bir gün yine ücretler alınmış paralar akşam Keko'nun önüne bırakılınca hanımı söylenmeğe başlıyor
- Keko'da artık mal muduri gibi paraleri heppisini alıyor, bıze bışe bırahmıyor.
Bızımde ihtiyacıni vardır o heç bişe duşınmıyor. Bu sözler cocuklarda biraz olumsuz etki oluşturmaya başlar.
Bir sonraki maaşlarını getirdiklerinde bir kısmını annelerine verdikten sonra geri kalanı Keko'ya teslim ederler.
Keko
- Ula bütun maaşlarınız bumi? Diyerek narayı basıyor.
Hanım
- Keko kusure bakme senin gözün paralardan başke bırşey görmi. Bızımde ihtiyacımız var bırazda bız harciyah.
Keko
- Ula karı bahim sen İstanbul'a geldikten sonra degıştın ha. Vallahi bak karışmem.
Hanım
- Keko senin dediğın o günler köyde kaldı. Hemi vallahi ve hemide billahi bana bir elin kalksın seni hukmata şikayet ederem ona göre. Deme bu kadın bırşey bılmer. Ben herşeyi ögrenmişem. Temizlih yaptığım avukatın hanımi bana çok şeler ögretti ben hepsıni sana söylemerım.
Keko
- Demek öyle ha. Keko artık herşeyin köydeki gibi astığı astık , kestiği kestik olmayacağının farkına varıyor. Ancak Keko'da anasının gözü altta kalırmı hiç. Birgün aile toplantısı yapıyor. Elinde sigara önünde çay, İstanbul'a ilk geldiği sıralarda çektiği zahmetleri, kazandığı paraları sadece onların mutluluğu için çar çur etmediğini nice nice zorluklara göyüs gerdiğini acıklı bir edayla hem anlatıyor ve hemde gözlerinden boncuk boncuk dökünce aile fertleri hemen Keko'dan özür dileyerek elini öpüyorlar ve Keko tekrar Saltanatın 2.ci bölümünü başlatıyor.
Keko bu ilk sınavını başarıyla geçti ancak Burasının İstanbul olduğunu bazen unutuyordu. Gerek hanım ve gerekse çocuklar yeni bir sosyal çevre içinde köydeki o saf ve temiz ruhlarını korumaları neredeyse imkansızdı. Çocuklar büyüyor yer dar geliyor artık sabır taşları taşmak üzere hanım kekoya derki
- Keko bak çocukler büyidi, ev küçük, bızlere dar geli. Bu boyle olmaz , Çaresine bak.
Keko
- Bu makul teklif karşısında düşünmeğe başlar. İkinci aile toplantısı yaparak hem ailenin diğer fertlerine bir saygınlık kazandırması bakımından ve gerekse bunun çaresini nasıl bulacakları hakkında istişare etmek. İlk olarak büyük oğlu Ali teklifini sunmağa başlar
Ali
- Baba ben diyorumki bu evi satıp 2 katlı bir ev alalım o zaman rahat ederız
Baba ve diğer aile fertleri bu teklife sıcak bakarlar. Epey konuştuktan sonra Ali'nin fikri üzerine karar verirler.
Keko kendi kendine hele çok şükür çocuklar bügüdügü halde ben ayrıliyem diyen olmadı. Nasıl olsa pereler gene bene gelecek.
Keko
- Valla bende Ali'nin teklifını uyğın buldım. O zeman yarınden tezi yok bız 2 katlı ev ariyorız.
Bir müddette böyle geçtikten sonra nihayet bütçelerine uygun bir ev alıp yerleşirler.
Yeni mekanda ilk toplantı yapılıyor.
Keko
- Bena bakın sızın dediğını yaptım. Şımdi sız bena iyi dinleyin.
Bakın burası İstanbul'dır. Eger insan birarede olmadımi hiçbir kimse bışe sahibi olmıyor. Eger siz devamlı boyle beronber olırsa hepınız idaresıni yapıyor ve perede artıyor. Bakın size misal veriyor. Eger sizler ayri ayri evlerde otırsın her ev için ayri yakacak, her ev için ayri ceyron, her ev için ayrı su peresi vermeği gerekir. Bak bız ne yapıyorız. Bir ceryon ve bir su parası ilen heppımız faydalaniyor. Siz şimdi anladı ben ne kadar kafa çalışıyor. Sız bana danışmadan bırşey yapmayın ben hepınızi zengin edem ondan sonra herkes çolığını çocığını alsın tek başınde otırsın. Yaaaa gördınız ben hepsıni size düşünüyorum.
Keko'nun çocuklarıda babalarının dediklerini münasip görerek daha bir aşkla çalışıp birikimlerini babalarına teslim ediyorlarmış. Gel zaman git zaman çocukları everip yuvalarını kurarak İstanbulda kendi ayakları üstünde durabilecek bir hale geliyorlar.
Çocuklar daha sonra kendi başlarına işyerleri açıyorlar. Keko'ya baba artık sen istirahatına bak her ay masraflarını biz karşılarız diyerek Keko'yu emekli ederler. Keko onların mutluluğunu görünce içi içine sığmıyor ancak hanımın dili biraz uzamış bir türlü onu hazmedemiyor. Eeehhh olacak o kadar. Bu kadar nimetlerin içinde bu külfetede dayanmak gerekir.