Keşkelerin Ardında

Kim bilir ki yarın neden keşke demeyeceğimizi? Rüyalar belki elimizden tutar götürür uzaklara, belki de en yakınımıza sürükler...
Rüyaya dalmak için neden bir madde kullanmak gerekir ki? "Keşke kullanmasaydım!" demek için mi?

Murat İstanbul'da yaşıyordu. Bir gece yarısı evinden ayrılmıştı ve bir daha dönmeyecekti. Nedeni ise sadece ufak bir aile kavgası.
İşte Murat'ın hayatının dönüm noktası olan bu ayrlık, onun en büyük keşkesi olacaktı...

Pırıl pırıl bir gençti Murat. Zekiydi, bir o kadar da iyi niyetli ve saftı. Çevresindekiler onu hep dürüstlüğüyle överdi. Ne yaparsa yapsın
hiç yalan söylemedi.

Ailesiyle tartıştığı gecenin üzerinden tam yedi ay geçmişti. Ailesi sokak sokak istanbul kazan onlar kepçe aradılar onu. En ufak bir izin üzerine
deli gibi gittiler. Lakin bulamadılar. Çünkü Murat,bir bataklığın içinde sürükleniyordu...

Maddeye başlamasında en büyük etken uyuşturucu taciri olan Tevfik'ti. Onun zor durumundan istifade edip,yanına alıp ona bu işi öğretmişti.
Bir yandan satıyor bir yandan kullanıyordu. Bir yandan ölüyor,bir yandan öldürüyordu...

Ayrılığın üzerinden tam bir sene geçti. Artık ailesi ondan ümidini kesmişti. Murat ise bir bar baskınında uyuşturucudan dolayı hapse girmişti.
4 yıl hapis yattı. Çıktığında yine yalnızdı ve yine o Tevfik denen yüz karası onun bu yalnızlığından istifade etmişti...

En yakın arkadaşı Cenk işini gücünü bırakmış yaklaşık beş senedir onu arıyordu. Cenk çocukluk arkadaşı ve kan kardeşiydi. Kavgalarda yan yanalardı.
Hep sırt sırta verdiler. Hatta bir gün Cenk bir kavgada bıçaklanmıştı ve felcin eşiğine gelmişti. Murat her gün hastanedeydi. Bir an bile kardeşinin yanından
ayrılmadı. Belki de Cenk bunun üzerine ondan vazgeçmedi. Biliyordu o kardeşini yarı yolda bırakmazdı...

Bir gün Murat sokakta gezerken birisini gördü. Uyuşturucu artık o kadar etkisini gösterdi ki onda, ailesini bile tanıyamaz olmuştu. Yanından geçerken bir ses
duydu. "Oğlum!"

Bağıran annesiydi. Tam altı sene geçmişti. Bir annenin tam altı sene evladından ayrı kalmasını kim bilebilirdi ki?

Annesi hemen Murat'ın babasını aradı. Babası bir yandan şaşkınlık, bir yandan da sevinç içerisindeydi. Evladına kavuşmuşlardı. Koşarak karısının ve oğlunun
yanına geldi. Gördüğüne inanamadı. Murat çökmüştü. Dal gibi olmuştu. Kollarında iğne izleri, gözlerinin altı mor. Tırnakları çekilmiş, her tarafında kesik
izleri... Babası içten içe kanasa da, bunu belli etmemek için sarıldı. Sarılırken o görmez zaten diye sessiz sessiz ağladı... Evet bunca yıl onu bırakan evladının
üzülmemesi için gizli gizli ağlıyordu. Bilmiyordu ki evladının bir maddenin etkisiyle herşeyi unuttuğunu... Baba olmak buydu işte!

Murat hala olanların şaşkınlığında:"Siz de kimsiniz?" demişti. Annesi ve babası yıkılmışlardı. Ağlıyorlardı, canları bedenlerinden çıkarcasına ağlıyorlardı.
Biraz ısrar ettikten sonra zorla da olsa evlerine götürdüler.

Murat duş aldı ve uyudu. Yıllar sonra ilk defa aile şevkati görüyordu. Sıcak bir yemeğe o kadar hasretti ki...

Aradan bir hafta geçmişti. Murat'ın krizleri başladı. Odası adeta savaş alanına dönmüştü. Camları yumrukluyor,her tarafı dağıtıyordu. Ailesi tedavi olsun diye
hastaneye götürdüler. Hastaneden kaçtı ve Tevfik ile buluştu. Ondan uyuşturucuyu aldı ama bu kez sadece kullanmak için değil, yaşamına son vermek için
aldı...

Ailesi hastaneden kaçtığını öğrenince düştüler sokağa... Bir kaç gün aradıktan sonra bir telefon geldi. Numara Murat'a aitti. Hemen açtılar,ancak,konuşan
Murat değildi... Komiser:
-Hanımefendi ben Komiser Ahmet. Murat İnce sizin oğlunuz değil mi?
-Evet, dedi titrek bir sesle. Oğlum nerede?
-Hanımefendi lütfen söyleyeceğim adrese gelin.

Kocasıyla beraber hemen verdikleri adrese geldiler. Az ileride bir kalabalık gördüler. Yaklaştıklarında ise adeta başından aşağı kaynar sular döküldü ikisinin de.
Evlatları yerde, gözleri kapalı, yüzünde ise ağlayarak ölmenin verdiği bir ıslaklık...

Komiser:
-Üzgünüm bayan. Oğlunuz, intihar etti. Altın vuruş yaptı. Elinde ise şu notu bulduk. Buyrun.

Annesi yanan yüreğiyle ağlayarak okuyordu nottakileri. Notta şöyle yazıyordu:

"Anneciğim, babacığım. Siz beni böyle görmek için büyütmediniz ama ben size layık bir evlat olamadım. Bu öyle bir illet ki sardı,bırakmadı yakamı.
Keşke o gece evden hiç ayrılmasaydım. Keşke size hiç asi olmasaydım. Bana bağırmanızı bile o kadar özledim ki geçen zamanda...
Sizi çok özleyeceğim. Lütfen beni affedin. Ben bu vicdan azabıyla yaşayamıyorum. Keşke böyle olmasaydı,keşke.. Sizi çok seviyor,ellerinizden öpüyorum.
Hakkınızı helal edin, edin ki cehennem ateşime su serpilsin."

Annesi notu okuduktan sonra kalp krizi geçirdi. Hemen hastaneye götürdüler lakin, kurtulamadı. O da evladının yanına gitmişti. Babası hem evladının hem de
yıllarca aynı yastığa baş koyduğu karısının acısını yaşayacaktı. Aradan üç sene geçti ve kocası da bu acılara dayanamayıp, hayata gözlerini yumdu...

Peki ne içindi bu yaşanılanlar? Bir aile bir öfkenin kurbanı olmuştu. O öfkeyi tetikleyen madde ise,eroindi. Hiç bir şey sizden,ailenizden değerli değildir.
Bir öfkenin kurbanı olmayın, eroinden sıyrılmak çok zor,lakin imkansız değil. Sonunuzun böyle olmasını istemiyorsanız,çaresini arayın. Eminim ki bulacaksınız...

07 Mayıs 2013 5-6 dakika 3 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar