Kılıbık mı Maço mu
'Kadir, Nihat'a saat yedide toplanacağımızı söylemedin mi? Nerede kaldı bu adam yahu öldüm açlıktan.'
'Gelirler birazdan Şakir on dakika daha beklesen açlıktan ölmezsin. Nihat aradı biraz önce Şebnem'e ilaç almak için nöbetçi eczane bulmaya çalışıyordu. Kızcağız çok kötü üşütmüş.'
'Nihat onu pamuklar içinde sarıp sarmalamaya devam ederse daha çok hasta olur o kız. Kadın kısmı bu kadar nazlamaya gelmez.'
'Yapma Şakir, adam karısına değer veriyor diye mi hastalığından onu sorumlu tutuyorsun.'
'Bizim analarımız iki adam boyu karda, bahçeyle tarlayla uğraşıyorlarmış. Ne hastalık ne de başka bir şikayetleri olurmuş. Karı kısmına yüz vermeyeceksin, sonra Şebnem'in Nihat'a yaptığı gibi tepesine çıkarlar adamın.'
'Yuh diyorum sana, köy yerimi lan burası bahçeye, tarlaya kadın gönderelim. İstanbul oğlum burası, analarımız gibi kaputu sağlam hatun bulmak zor.'
'Bırak Allah aşkına Kadir. Bak benim Ayşe'ye karnı burnunda ama tosun gibi maşallah. Ne hasta oluyor ne de nazı cazı var.'
'Şu Ayşe senin gibi öküzün nesine aşık anlamış değilim hala. Hah kapı çaldı, Nihat'la Şebnem geldiler.'
Nihat'la Şebnem içeri girdiklerinde kadınlar hemen Şebnem'in yanına koşmuş, onunla ilgilenmeye başlamışlardı.
'Nasıl oldun hayatım biraz daha iyi misin?'
'iyiyim Ayşe doktor üşütme dedi ama sen bana çok yaklaşma yine de, malum hamilesin.'
'Ben çocukluğumdan beri kolay kolay hasta olmam bir şeycik olmaz değil mi Ömür'cüğüm.'
'Bulaşıcı değilse bir şey olmaz ama yinede burun buruna durmayın. Haydi, biz mutfağa geçelim, beyler de kendi aralarında siyasetten mi ne konuşuyorlarsa ondan konuşsunlar.'
Üç kadın kıkırdayarak mutfağa giderlerken,
'Şebnem cereyanda kalma hayatım' diye Nihat'ın yalvarışını duyan Şakir gözlerini devirip,
'Bırak kadın ister cereyanda kalsın ister soğukta çocuk mu o. Koskoca kadın senin dadı lığına ihtiyacı mı var?'
Nihat Şakir'in bu müdahalelerine alışmıştı artık.
'Senin kadar öküz olamadığım için özür dilemeyeceğim senden Şakir.'
'Beyler evimde atışmayın vallahi ikinizi de kapının önüne koyar, hanımlarla yemeği bir başıma yerim.'
'Dur şimdi sen bana öküz mü dedin?'
'Ay seninle uğraşamam şimdi Şakir midem ağrıyor zaten, çantamı da girişe bıraktım bir alıp geleyim.'
Nihat sıkıntıyla yerinden kalkıp bir koşu çantasını alıp geldiğinde, Şakir inanmayan gözlerle Nihat'ın çantasına bakmaya başlamıştı. Nihat koltuğa kendini atıp çantadan çıkardığı ilacı yutmaya hazırlanırken,
'O ne oğlum öyle?'
Nihat bir elindeki ilaca bakıp bir de Şakire baktı.
'Mide ilacım.'
'Onu sormuyorum lan ben. Ne o çantanın rengi öyle?'
'Haa bu mu lame diyorlar uniseks bir renk.'
'Ulen renginde mi seksi var.'
'Öküz geldin öküz gideceksin Şakir. Uniseks hem erkek hem de kadınların kullanabildikleri şeylere deniyor.'
'Oğlum erkek kısmı seksi şeyleri bir tek yatakta yapar. Karı gibi ışıltılı ışıltılı takmışsın koluna. Erkeksin sen yahu. Siyah beyaz gibi ana renkler kullansana. Işıltılı renk erkeği bozar. Öyle değil mi Kadir. Sen de bir şey söylesene ne bu böyle yahu. Seni bu çantayı kullanmaktan men ediyorum.'
'Zevkler ve renkler tartışılmaz Şakir bırak adam istediği renk çanta taksın, sana ne.'
Kadir Nihat'ın çantasını çok sevdiği karısının hediyesi olduğunu bilmesine rağmen, arkadaşının daha fazla Şakir'in tacizlerine uğramasını istemediğinden bunla ilgili bir şey söylemedi.
'Sana ne benim ne renk çanta kullandığımdan, men ediyormuş peh...'
Kızların yemek masasını hazırlamak için başladıkları hummalı çalışma, yarım saat kadar sürdükten sonra nihayet sofraya otura bilmişlerdi.
'Açlıktan gözümün önünde yıldızlar uçuşmaya başladı, üç kadın bir sofrayı yarım saatte hazırlayamadınız.' Şakir bir yandan kasesine konan çorbayı kaşıklıyor bir yandan da homurdanmadan duramıyordu.
'Bizim hazırlamamızı bekleyeceğine kendin bir el atı-verseydin Şakir.'
'Şebnem, Nihat sayesinde senin dilin pabuç kadar oldu hee...'
'Kız doğru söylüyor madem o kadar açtın sen el atsaydın, sofra kurmak kolay mı?'
'Sizi duyanda boğaz içi köprüsü inşası yapıyorsunuz sanacak.'
Artık hepsi Şakir'in bu maço hallerine alıştıklarından gücenmemeyi öğrenmişlerdi ama bazen suratının tam orta yerine bir yumruğu hak etmiyor değildi. Yemekler geldiğinde Kadir ne içmek istediklerini sordu.
'Aslan sütü içeceğiz elbette, erkek adam rakıdan başka içecek tanımaz.'
'Ben şarap alayım Kadir, rakının kokusunu sevmiyorum.'
'Bende şarap alacağım abi' diye şebnemin isteğine ortak oldu Nihat.
'Ulan kılçık herif bırak karın ne içerse içsin azıcık sert bir şeyler içmeye alış.'
'Kırmızı olsun abi benim şarap' diye üsteledi Nihat.
'Sen hiç erkek erkeğe ortam yaptığımızda bize takılmıyorsun ya ondan bu hale geldin. Ulen Türkiye Cumhuriyetinde takım tutmayan adam mı var senden başka?'
'Futbolu sevmiyorum diye mi adam değilim, hem ister şarap içerim ister sirke sana ne yahu.'
Şebnem kocasını sakinleştirmek için tebessüm edip elini tuttuğunda Nihat'ın tüm öfkesi uçup gitmişti.
Yemek boyunca başka sürtüşme çıkmadan yemeği bitirmiş, hep birlikte salonda sohbete başlamışlardı.
'Eee, madem bu akşam burada kalacaksınız hep birlikte bir oyun oynayalım ne dersiniz?' diye Ömür fikir verdi.
'Hay aklınla bin yaşa Ömür, hadi elli bir oynayalım.'
'Ben elli bir oynamayı bilmiyorum siz oynayın ben seyrederim.' Şebnem iskambil kağıtlarını elinde tutmayı bir türlü beceremediğinden bu oyunu öğrenmeye hiçbir zaman hevesli olmamıştı.
'Ben de elli bir sevmem hadi tabu oynayalım.' Nihat karısının oyun dışında kalıp sıkılmasını hiç istemediğinde, ya onunla başka bir oyun oynayacak ya da onunla diğerlerinin oyununa bakacaktı.
'Oğlum ne kılıbık adamsın tabu ne yahu, karın oynamıyor diye sende mi oynamayacaksın. Sen evlenmeden önce elli bir oynadığında tozu dumana katar hepimizin ağzına sıçardın. Ne yaptı bu kadın sana böyle.'
'Üsteleme Şakir sevmiyorum dedim işte.'
'Kızlar siz mutfakta kız kısmı bir araya geldiğinde ne halt ediyorsa onu yapın, bir süre bizde erkek erkeğe biraz muhabbet edelim.'
Ev sahibi olarak Kadir yine olaya müdahale etme gereği duymuştu. Kızlar yanlarından ayrıldığında Şakir Nihat'a doğru parmağını sallayarak söylenmeye başladı.
'Oğlum bak senin bu gidişin gidiş değil. Evlendin evleneli karının sözünden çıkmıyorsun. Bizim köyde olsan seni bu davranışlarından dolayı recm ederlerdi vallahi. Azıcık astığım astık kestiğim kestik olsana, karısının dizinin dibinden ayrılmayan adama erkek demezler bizim orada. Sen isteyeceksin o yapacak, benim anam beni tarlada ekin toplarken doğurmuş. Germişler etrafına çarşafı fırt diye çıkarmış beni, sonra almış sırtına işine devam etmiş. Akşam eve geldiğinde de babama oğul müjdesini vermiş sonra başlamış yemek yapmaya evi toplamaya. Bizim adetlerimiz böyledir, kadına kadın gibi davran sende erkekliğini unutma. Nedir bu hal yahu.'
'İyide Şakir bu bahsettiklerin 37 yıl evveldi zaman değişti artık' diye savunmaya geçti Kadir.
'Ben 37 yıl bu mantıkla büyütüldüm, bu zihniyetle yetiştirildim. Kadına çok yüz verilmez, her istediği yapılmaz, kadının bir şey istemeye hakkı olmaz. Erkek ne verirse, ne kadar verirse o kadarıyla yetinir kadın. 37 yıl önce olsa ne fark eder bu benim kanıma işlemiş. Bizim orada bir Osman amca vardı karısı hastalandığında çarşı pazar ihtiyaçlarını kendi yaptı diye adamın arkasından hala kılıbık diye konuşulur, şimdi Nihat'a baktığımda Osman amcanın fotokopisini görür gibiyim.'
'Sen böyle yaşamış böyle görmüşsün Şakir. Benim hayatımda hiçbir zaman çarşı pazar yapacak, yaramazlık yaptığımda beni azarlayacak, ağladığımda tüm işini gücünü bırakıp beni iyi etmeye çalışacak bir annem olmadı. Beni doğururken ölmüş annem, babam anamın ölümünden sonra bir daha evlenmedi ama 37 yıllık yaşamımda bir kadına hep saygı duymam öğretildi bana. Ben anne hasreti çekerken babam yanında can yoldaşı hasreti çekti. Senin önemsemediğin, hiçe saydığın bu kadın milleti aslında bizim kolumuz kanadımız ama sizin oralarda bunun kıymeti bilinmiyor. Düşün ki Ayşe bıraktı seni gitti, ne yapar ne hissedersin. Bir başka kadını koynuna alıp hayatına devam etmek kolay olur mu senin için?'
'Höst, nere gidiyormuş o beni bırakıp, parçalarım lan onu. Parçalar bütün parçalarını derin dondurucuya koyar yine de olması gereken yerde, mutfağında olmasını sağlarım.'
'Oğlum sen harbiden hastasın.'
'Hastayım değilim, ama anne hasretini karında gidermen normal mi sence Nihat.'
'Ben anne hasretimi karımda gidermiyorum ki hem gidermeye çalışsam da bu hasret gider mi ki. Ben Şebnemi kölem olarak değil hayat arkadaşım olarak görüyorum. O benden daha güçsüz, o korunmaya, sevgiye, ilgiye muhtaç ben ona bunları veriyorum. Karşılığında da verdiğim kadarını alıyorum.'
'E ben ne veriyorum benim karıya.'
'Galiba Nihat'ın demek istediği de bu. Sen karına senin malınmış gibi davranıp sürekli ondan bir şeyler bekliyorsun, Nihat ise ona mücevher gibi davranıp her geçen gün değerini arttırıyor. Gerçi Ayşe seni böyle sevmiş, bu saatten sonra değişsen kesin bizim adam ibne oldu der ama yeri zamanı geldiğinde bırak o hakim olsun. Sana gelince Nihat, aslında Şakir bir yerde haklı abi, o nasıl karısını kabalıkla boğuyorsa sende kendi karını yumuşaklığınla boğmayacaksın, yeri geldiğinde höt demeyi bileceksin. Bu kadın denen mekanizmanın garip bir işleyişi var, bugün dediğin bir şeyi sevgiyle karşılayıp yarın aynı şeyi dediğinde tırnaklarını çıkarıp seni tırmalayabiliyor. Einstein boşuna dememiş 'atomu parçaladım ama kadını anlayamadım' diye. Bence kadına ilgiyi ne abartacaksın ne de azaltacaksın.'
Üç kadın ellerinde kahve fincanlarıyla gülüşerek içeri girdiklerinde, adamlar karılarını süzmeye başladılar. Şakir karısına öyle büyük bir ilgiyle bakıyordu ki,
'Hayırdır bana neden öyle bakıyorsun?' diye sormadan edemedi Ayşe.
'Gel yamacıma otur da şu tabu denen zıkkım nasıl oynanıyor anlat bi hele, bakalım hoşumuza gidecek mi?' Nihat Şebnem'e göz kırpıp,
'İstersen elli bir oynayalım sen anlamazsın şimdi tabudan falan' dedi.
'Yok, yok bunca sene sonra elli bir oynayıp sana madara olacağıma tabu oynar ifadeni alırım daha iyi.'
insanlar konuşa konuşa.. belkide başlık böyle olmalıydı.. nihat gibi ortada, dengede tutunmak lazım hayata gibi görünüyor.. ama öyle değil.. diğerlerine baksana hayatından ne kadar memnun.. eşleri tarafındanda kabullenilmişler.. nihat ise kendisi dengede durduğu gibi arkadaşlarının arasınıda dengelemek için çırpınıp duruyor.. yani yıpranıyor.. olduğun gibimi olmak lazım acaba kıkırdayarak mutfağa gidip gelen kadınlara.. düşündürdünüz beni öykünüzde.. herzamanki gibi akıp giden yazı diliyle hoş bir hikaye okudum.. tebriklerimle..
Teşekkür ederim beğeni ve ilginize